Bugün bir Yahudi fıkrası ile başlayalım ve Yahudi kafasının nasıl çalıştığına bir göz atalım önce.
Bir Hıristiyan rahip bir gün bir hahama giderek '' bana Yahudi gibi düşünmeyi öğretebilir misin? '' Diye sormuş. Haham '' Bunu asla öğrenemezsin. Boşuna ne sen yorul ne de ben.'' dese de rahibin ısrarları üzerine '' Peki.'' demiş. Daha sonra da rahibe bir soru sormuş.
- Bir bacadan inen iki kişiden birinin yüzü temiz, diğerinin yüzü kirliyse hangisi yüzünü yıkar?
Rahip biraz da küçümser bir nazarla hahama baktıktan sonra cevap vermiş:
- Bu da soru mu şimdi? Elbette ki yüzü kirli olan yüzünü yıkar.
-Sana söylemiştim Yahudi gibi düşünemeyeceğini. Bak bilemedin sorunun cevabını. Yüzü temiz olan, diğer kişinin yüzünün kirli olduğunu görünce gider yüzünü yıkar. Yüzü kirli olan ise diğer kişinin yüzünün temiz olduğunu görünce kendi yüzünün de temiz olduğunu sanır ve yüzünü yıkamaz.
-Hiç böyle düşünmemiştim. Ne olur bir soru daha sor.
Haham '' Peki'' dedikten sonra sormuş:
-Bir bacadan inen iki kişiden birinin yüzü temiz, diğerinin yüzü kirliyse hangisi yüzünü yıkar?
-Bu soruyu cevaplamıştık ya. Yüzü temiz olan yüzünü yıkar.
-Hayır bilemedin. Yüzü kirli olan aynada yüzünün kirli olduğunu görünce yıkar yüzünü. Yüzü temiz olan ise aynada yüzünün temiz olduğunu görünce gerek duymaz yıkamaya.
-Ama ayna faktöründen bahsetmemiştin. Haydi şimdi bir soru daha sor.
Haham canı sıkkın bir şekilde aynı soruyu bir kez daha sormuş:
-Bir bacadan inen iki kişiden birinin yüzü temiz, diğerinin yüzü kirliyse hangisi yüzünü yıkar?
Rahip bu sefer kendisinden oldukça emin cevap vermiş:
-Odada bir ayna yoksa yüzü temiz olan yüzünü yıkar. Odada bir ayna varsa yüzü kirli olan yüzünü yıkar.
-Söylemiştim sana Yahudi gibi düşünmenin mümkün olmadığını. Sen bir bacaya girip oradan aşağı inen iki kişiden hangisinin yüzünü yıkayacağına kafa patlattın durdun. Şimdi soruyorum: Aynı bacaya giren iki kişiden birinin kirli diğerinin tertemiz çıkması mümkün mü?
Şimdi tekrar Siyon Protokollerine dönelim.
Tamamı çok uzun olan bu protokollerden ilginç pasajları sunuyorum.
''Hükmetmek isteyen kişi hem kurnaz hem de yapmacıklı olmalıdır. Açık sözlülük ve dürüstlük gibi üstün insani nitelikler siyasette kusurdur. Çünkü bunlar yönetimleri en güçlü düşmanlarından daha etkili ve kesin bir şekilde alaşağı ederler. Bu nitelikler, Yahudi olmayan yönetimlere ait vasıflar olmalıdır ve biz, bu vasıfları kendimize kat’iyen rehber edinmemeliyiz.''
''Netice, yöntemleri haklı kılar. Bu durumda, planlarımızı yaparken dikkatlerimizi, iyi ve ahlâka uygun olandan çok, gerekli ve faydalı
olana çevirelim.''
''Hürriyetin getirdiği hakların aşırı kullanılması neticesi, alkolden aklı karışmış, alkol yüzünden düşünme kabiliyetini kaybetmiş alkolik hayvanlara bakın. Bu bize göre değildir ve bu yol bizim yürüyeceğimiz yol değildir. Yahudi olmayanlar, alkol yüzünden düşünme kaabiliyetlerini kaybetmişlerdir. Çocukları da klasizm ve ilk çağ ahlâksızlığı ile aralarına soktuğumuz hususi ajanlarımız olan öğretmenler, hizmetçiler, zenginlerinin evlerindeki mürebbiyeler, katipler ve Yahudi olmayanların sıkça gittikleri sefahat yerlerindeki
kadınlarımız vasıtasıyla zehirlenerek birer ahmak olarak yetiştirilmişlerdir. Bu son söylediklerimin arasına sefahat ve çürümüşlük içinde yaşayan, diğerlerini gönüllü olarak takip eden ve kendilerine ‘sosyetik hanımlar’ denilen kimseleri de dahil edeceğim.''
'' Rakı şişesinde balık olsaydım '' Diyen Orhan Veli Kanık'ın ya da "Arkadaşlarım! Bu elimdeki rakıyı evvelce padişahlar da, halifeler de içerlerdi. Fakat onlar saraylarında, dört duvar arasında içiyorlardı. Ben ise sevgili milletimin önünde ve onun şerefine içiyorum." Diyen Mustafa Kemal Atatürk'ün bu Siyon Protokollerinden haberi var mıydı?
Bugün sosyal medyada Ramazan ayında bile rakı sofrasında çekilmiş fotoğraflarını paylaşanların, alkol tüketmeyi medeniyetin vazgeçilmezi zannedenlerin bu Siyon Protokollerinden haberleri var mıdır acaba?
Bira şişeleriyle T.C yazan Gezi Direnişi kahramanları(!) Siyon Protokolleri diye bir şey duymuş mudur dersiniz?
''Günümüzde devletler, halkın fikirlerini harekete geçiren çok büyük bir güce sahipler. Bu gücün ismi “Basın”dır. Basının rolü, ihtiyaçları
zaruriymiş gibi göstermek, halkın şikayetlerini dile getirmek ve hoşnutsuzluk meydana getirmektir. İfade hürriyeti basın sayesinde vücut bulur. Fakat Yahudi olmayan devletler bu büyük gücü nasıl kullanacaklarını bilemediler ve bu muazzam güç bizim ellerimize geçti. Basın sayesinde kendimizi perde arkasına gizleyerek halkları etkileme gücüne kavuştuk. Her ne kadar okyanuslar gibi kan ve gözyaşı döktüysek ve birçok insanımızı kurban verdiysek de basın sayesinde altını elde ettik.”
'' Biz ise Yahudi olmayanların ölmesini istiyoruz.''
''Görünmeyen bir gücü kim ya da ne gibi bir durum yıkabilir? Bizim gücümüz tam anlamıyla böyle bir güçtür.
Bütün inançların altını oymak, Yahudi olmayanların zihinlerinden Tanrı ve maneviyat düşüncelerini tamamen çıkarmak ve onların yerine matematik hesaplamalar ve maddi ihtiyaçları yerleştirmek bizim için mecburiyettir.''
Günümüzde dikkat edilecek olursa Hıristiyan Dünyası hızlı bir şekilde deizm veya ateizme yönelirken İslam dünyasında da dinin altı oyulmuş vaziyettedir. '' Allah'ın İndirdiği Din- İnsanların uydurduğu Din '' Tartışmaları bunun en bariz örneği olduğu gibi bir ilahiyatçının ya da hocanın söylediğinin diğerini tutmaması, pek çoğumuzun '' Gerçek İslam bu değil.'' dememize rağmen gerçek İslamı tarif edememesi sanırım Protokolde bahsedilen '' Görünmeyen Güç''ün başarısıdır.
''Yahudi olmayanların aristokrasisi, politik bir güç olma vasfını yitirdi. Onu hesaba katmamız gerekmiyor. Fakat sahip oldukları topraklar sayesinde hâlâ daha kendi kendilerine yetiyor olmaları bize zarar verebilir. Bu yüzden her ne pahasına olursa olsun, onları topraklarından söküp atmak bizim için en büyük mecburiyettir. Bu amaca en iyi şekilde, arazi vergilerini ve ipotek borçlarını artırmakla varılacaktır. Bu ayarlamalar topraklarını ellerinde tutmalarını zorlaştıracak ve onları aciz halde kayıtsız şartsız boyun eğmek zorunda bırakacak.
Yahudi olmayanların sanayisini tamamen çökertmek için, aralarında geliştirdiğimiz ‘lüks’ü vurgunculuğun yardımına çağıracağız. Çünkü lükse olan hırslı talepleri, her şeylerini yutup bitirecektir.
Lükse olan aşırı talep konusunda sanırım çok şey yazmaya gerek yok. Bugün her birimiz lüksün esiri olmuş durumdayız adeta. Diğer önemli konu olan '' Onları topraklarından söküp atmak.'' diye bahsettikleri ideal hakkında ise söylenecek çok çok fazla şey var. Bunu ileride yazacağım ama şimdilik şu kadarını bilin yeter: Süleyman Demirel'in '' Gaptırmam. '' dediği GAP arazileri bugün neredeyse komple İsrail tarafından satın alınmıştır her ne kadar satın alanlar ABD'li gibi görünse de...
1998 yılının sonlarında İsrail Cumhurbaşkanı Ezer Weizman'ın, gezisinin önemli bir kısmını güneydoğuya yani GAP konusuna ayırması boşuna olmadığı gibi 28 Ağustos 2000'de İsrail Başbakanı Ehud Barak'ın bir basın toplantısında "GAP'taki altı ihaleye talibiz” cümlesi laf olsun torba dolsun türünden bir cümle değildi.
*****
Devam edecek.
(
Tek Dünya, Tek Aile, Tek Gelecek---2. Bölüm--- başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
15.09.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.