Öfkeli bir şiire mahal verebilirim ve
de isyanında sözcüklerin kardığım kadar duyguları şehre de izah edebilirim
neden bu denli düşkünsem şiire ve şehre, cinnet gecelerinden firar edip cennete
düştüğümün de ertesi artık susacaktır kalemim lakin şimdi değil ve vakit henüz
çok erken.
Sılası ruhun
Arşimet Kanununda saklı yalnızlığın
Ilık ve yitik nefesi.
Ve işte bir şiire daha mahal veren
hayatın köpükleri
İçine düştüğüm denizin aşmaz mı
dalgaları
Hem boyumu hem de boyunduruğunda
kalemin
Boyut değiştirdiğimin de ertesi
Rücu eden sevgi gibi dilemması
Yüreğin, azat edilmeyi
Bekleyen bir köle gibi
Külünden yeniden doğduğum şiiri
Mevzu bahis eden kimse
Dinmez de siren sesleri
Kumdan kaleler yaptığım
Kanayan imgelerden ördüğüm saçakları
şiirin
Bir sekant iken ölüm
Asırlara denk düşer hüzün
Sonsuzluksa bir kilim adeta
D/okuduğum hece hece
Yandığımsa bir lütuf
Yazgımın esiri tükendiğim günbegün
Tünediğim kırık dalın nüvesi
Sarmalında gizemin kök saldığım
Bazen bir fısıltı bazense vaveyla
Israrla semiren göğün alıcı kuşları
Varmışken mabedime
Toz kondurmam da hani sevgiye
Tozu dumana kattığım senelerin
devriyesi
Melun bir göz iken baka kalan
içimdeki yetime
Düşkünlüğüm nasıl da mümkün
Şimşek çakan gözlerimde
Huzuruna çıktığım umudun esintisi
Üşütmez iken yüreğimi
Uydusu olduğum sevginin de dinmez
metaneti
Bir rabıta aşkın kıyama durduğu
Bir mevsim ölümün çağırdığı
İki yakasına da sevdalıyım şiirin
Başım dik sessiz bir iklimim
Gün erken
Sözcükler adeta birer ergen
Aşkın müspet rüzgârı çağlayan yankısı
Serildiğim kadar zemine
Zerre de kuşkum yok
Öleceğim yazarken son şiiri
Ölümsüzlüğe nazire ettiğim bir iklim
Sökün eden ruhumdan
Sarmalında evrenin
Tevafuk yüklü matemin
Tevazu yüklü kalemin
Mezara girmek içinse çok erken