Düşlerimin kırık tekeri ve iskambil
falında gülüşen ipekten teni karonun ve de kızın cinneti.
Fal açmak ve de fal bakmak…
Bir de papatya falı…
Aklımın yumrularında dans eden
hayaletler saklıyorum ve tembel ruhumda yan yatmış keyif süren cümlelerin peşindeyim…
Birileri de benim peşimde.
İzimi kaybettirmek adına gizemli
satırlarda izdiham yaratıyorum duygularımın cumhuriyetinde duyguların muktedir
olduğu hayatımın dik yokuşlarında bir inip bir çıkıyorum aklımın
merdivenlerinde düşmemek adına düşünmeyi erteliyorum ama fayda etmiyor.
Çünkü aralıksız mesaide beynim.
Ara vermeksizin özlüyorum.
Kurguladığım hikâyelerden aldığım
cesaret ile kendimi kurcalıyorum ve şiirlere denk düşüyorum.
Şirin bir ilçe bildiğim Kadıköy’ün
kalabalık ahalisi.
Çılgın bir zümre bildiğim Moda
sahilleri.
Huzura binaen aklımın odaklandığı
sahneler bense acının provasını yapmadan bol bol acı çekiyorum.
Dingin olmayı dilediğim ömrün
sularında karabatak misali arşınladığım yollar.
İstanbul’a âşık bir şair olmayı
kendime konduramasam da iyi kötü yazdığım şiirler…
Aşka âşık bir İstanbul sakini ve de
aşkın neferi ve geniş ölçekli bir haritada ruhum bedenimden firar etmek
isterken…
Ve bir es veriyorum hayata ve güne.
Enkaza dönüşmüş yüreğimle teselli
arıyorum ve tecelli edecek yeni mucizeler ve nice tevafuk diliyorum evrenden.
Kayıt altına almakla mükellefim
hayatı.
Kalender bir ruhun Kamboçya’sı belki
de özlediğim hayatın volta attığı yabancı ruhların karargahında emir-komuta
zinciri ile işleyen hayatın ve sevdanın yoğun bakımı…
Ve iyileşmeye delalet ara yoğun
bakıma sevk edilen beynim ve kölesi iken duyguların karmaşa dâhilinde
mantığımla savaşan duygu selinin her anlamda isyanı ve infilak ettiği…
Güveç tadında bir Eylül sabahı.
Güreşen bulutlar.
Mademki hayat bir er meydanı…
Kalemse emir eri iken yüreğimin ve
ruhumun dehlizlerinde volta attığım kolumda künyem elimde kalem ve sihirli
sözcükleri aradığımın da garantisi iken şerh düştüğüm anlık bir duygudan bir
sekanta denk düşen o kısacık zaman aralığında araladığım gönül pencerem yine de
hiçbir kuşun konmasına izin vermediğim tek kişilik hanem ve harem.
Sözcükler inişli çıkışlı.
Ruhumsa dımdızlak.
Salkım söğüt gibi serildiğim.
Koruk düşler kör noktası hayatın ve
aşktan gözü kör olmuş insanları yitip gittiği bir çağ ve teknolojinin ölüyü
dahi dirilten şanı şerefi salındığım boş sahne ve hayatımın iklimi güz
sancısına yenik düştüğüm nemli Eylül sabahları yola düştüğüm ve baş koyduğum
yoldan da dönüşüm yok iken hibe ettiğim yürek servetim çünkü aşk ve umut benim
tek ziynetim…
Zaman zaman adıma ihanet ettiğim ya
da diğer adımla savunduğum bir misilleme iken hüzün batağında tüneyen bir kuşun
saplandığı çamur diğer yandan güneşin balçıkla sıvanmayacağı gerçeğini bile bile
üstüme bulaşan çamurdan kurtulmanın yollarını aradığım ve mutlu mesut şüheda dünümden
arakladığım kâh fısıltılar kâh nidalar belki de bir şehir kabadayısı gibi
yokuşu inip çıkarken naralar attığım…
Ya da kız başıma baş koyduğum bu
yoldan da dönüşüm yok iken madem bir şehir kaba-yengesi miyim de attığım
naraları kimse sahiplenmiyor.
Kalem-kakan kimliğimle ağaçtan gelen
kalemin anı ve de algı eşiğinde ansızın hıçkırırken içimdeki mazlum çocuk hık
demiş de burnundan düşmüşçesine annemin simasını taşıdığım kadar annemin
kaderini yaşadığım bir duygu devinimi ve işte mezarımdaki o sükseli mezar taşı
bense yazdıklarım yetmezmiş gibi çalakalem yaşamayı şiar edinip şair kimliğime
de gölge düşürmemek adına kalemin hakkını vermek adına çabalar ve de çalarken
sazımı…
Kopan sazımın teli.
Semiren sızım.
Kimyamdaki değişimler.
Kindar cihanın kirli dudakları bense
masum ve de temiz kalmak adına alnıma konacak bir buseyi bile tedirginlikle
çekerken içime bu bağlamda beni koruyan meleklerim ve aşikâr aşk yaşadığım
ilham perimle tetiğine de basılı tuttum mu kalemi…
Gaipten gelen coşkum.
Ansızın susan dilim.
Kalemin kılıç kalkan kuşandığı ve
güreştiğim ukdeler sarmalında hayallerin hayatı yaşanır kılmak adına tüm
gücümle çabalar ve ümit ederken…
Ve işte masama koyduğum o fesleğen
kokusu burnumu yakan bense karıncalar gibi çalışıp kışlık arpamı sağlamak adına
sağdıcım aşk ile solumda yatan Bezgin Bekir âşık tinimle rölantiye de almışken
mutluluğu ve arkamdan bağıran o isyankâr lütuf aralıksız korna çalarken bir de
demez mi?
‘’Bekleme yapma…’’
Bir eklenti babında şiirime eşlik
ederken de şiirin hikâyesi nasıl da öznel ve özgür bir arayışı dillendirmekte
ve sunmakta okuyucuya ve evet, dikenlerimden mustarip olsa da ben çiçek olmayı
çok sevdim ve çiçek olarak kalmak adına kalemim de çiçeklenirken mademki bir
kere baş koydum ben bu uzun ve yorucu yola…
Yoldan çıkmamak adına direndiğim ve
tevazu yüklü benliğimle ve de sayısız açılmamış çekmecenin saklı olduğu alt
belleğimle emir-komuta zincirinde bilmiyorum da kimin kime emir verdiğini yine
de yılmadan yığıyorum yüreğimin kalemime yaz, dediklerini…