‘’Yaşama sevinci adına bir tutamağım
kalmadı Ömür Hanım.’’(Ş. Erbaş)
Bir tek düşüm kaldı ağzımdaki tek
çürük dişin kovuğunda saklandığım…
Bir manifestodur yaşamak ve ılıman
yürek ikliminde seken hecelere sığındığım.
Rengi soldu madem dünün dingin bir ömrü
hiç mi bahşetmeyecek yüce Tanrı?
Soyut bir gezegen saklıdır içimde
somuta döndürmek adına ne kadar uğraş versem de gerçek olmayan öyle ki hikâyelerimdir
beni bana sunan ve şiirlerin tutanağında saklı iken sessiz nidalarım.
Bir çalı süpürgesi nasıl ki yumurta
kapıya dayandı ve işte yumdum gözlerimi ve bir çalımla süpürdüm yüreğimin
önünü.
Haşmetlidir içime yağan yağmur ve
sadece ben ıslanırım:
Kimine göre ahmak kimine göre kefal
addedilen ince uçlu varlığım ve damarlarımda kan yerine mürekkep akar ve nasıl
da üstüm başım damgalı ve dalgalı kıyıya vuran sözcükler de olmasaydı hani…
Ben de olmazdım, Ömür Hanım ve
şairinden çaldım ben bu mutsuzluğu mutum iken mutlak kaygılar asla da mum gibi
eriyip gitmedi hem hayallerim.
Çılgın bir denizim ben.
İçinde yürüdüğüm dehlizin de delisi.
Delişmen rüzgâra eşlik ettiğim de
doğrudur hani ve eğri oturup doğru konuşan kalemime de kefilim.
Kirli torbamda saklı lekeli
vicdanları insanların:
Yıka yıka temizleyemediğim.
Parmak arası terliklerden haz etmem
hele ki bir erkek ayağına geçirmişse onu ve insana sunulan zulümden de haz
etmem en az onun kadar onlarca vurgun yediğim ve işte kapısından kovulduğum
köyler yine de yine de…
Her köy benimdir varsın olsun
uzağımda varsın düşeyim insanların tuzağına.
Yitimlerle iştigalim ve yatık gemim.
Bir yatır gibi peşine düştüğüm
aslında vicdanımdır benim bam telim.
Aman vermediğim kül rengi bulutlar
oysaki daha şimdi mavi ve berraktı gök kubbe ve işte biz insanların aldatıldığı
iblis gök kubbeyi de ele geçirdi madem…
Yağan yağmur mu?
Yâdı mı dünün?
Yoksa yağan bombalar mı gök kubbeyi
siyaha boyadı ve işte akacak kan durmuyor damarda ve damardan bir şarkı
mırıldanıyor ilham perim.
Bir yitimse yaşanan.
Münferit kaygılar değil asla bilakis
insanlığın çürüdüğü.
Bir yatırımsa kimi devletin bu zulmü
desteklediği Allah’a havale ediyorum yandaşlarını bu insanlık trajedisinin.
Tınısında kayboldum acıların kim
bilir kaç bayt yer tutacak yazdıklarım…
Yatıya kalan acılarsa kanatan
derinden ve kalemin hicranıma eşlik ettiği.
Yaşamakla ölmek arasında bir yerdeyim
ve sefilliğim tuş oldu çıktığım er meydanında ar bildiğim ne varsa muhafaza
etmek adına telaşla yaşıyor telaşla yazıyorum bu satırları.
Hazanın redifi iken gözyaşı.
Yalnızlığın da eşrafı iken
cümlelerim.
Bir düş’ e daha yenik düştüm ve
solladım bak, kaderimi.
Müzmin bir hüzün derine çöreklenen ve
mazbut yaşantım.
Kemale erdiğim kadar da hidayete
ermek adına kâh ölüyorum kâh doğuyorum.
Mil çektiğim gözleri hüznün ve
ulusuyum sözcüklerin uladığım ünlendiğim ve mimlendiğim ve imgelerim benden
birer parça çocuk yüreğimde ip atlayan dizelerim şiirlerime bandığım masallarım
ve yazdığım birkaç roman beni alt etmeden bu yalan dünya derhal kaçmalı derhal
firar etmeliyim dünyadan.
Üstüm başım kan içinde.
Kanaat getirdiğim kadar süregelen
zulme…
Tırnaklarımda toprak.
Tırlatmadan da ölmenin bir yolunu
arıyorum ve deştiğim kadar yüreğimi taşıyorum da bedenimden.
Kasıtlı kasıtsız bir ölüm ise
kalemimle hırlaştığım.
Yandaş bir çözümse hüzünlü
katedralim.
İmleç sağanağında devasa bir ayraç
bahşederken yüce Huda ve işte parmak izimle damgamı vurmaksa hayata damgalı
puluyum da yalnızlığın ve kendimi bir zarfa hapsettiğim.
Adresime henüz ulaşmadı sana yazdığım
mektup, Ömür Hanım.
Ve senin şairine duyduğum saygı kadar
hayata da duyduğum saygıda bir kusur etmemek de adına itina ile yaşıyor
yazıyorum.
İhlal edilmiş sınırlarımda saklı
beyitler henüz yazmadığım.
Gönlümün de kotası doldu madem.
Gönüllü girdiğim bir savaş bu ve
aşkın da mıntıkasında ılımlı bir yürek sesi peşine düştüğüm bir o kadar
kendimden kaçamadığım yine de yine de…
Ara ara yazdıklarım sayesinde az da
olsa huzur buluyorum ve şairinin de dediği gibi:
Bu yaşam bana ağır ve fazla kasvetli hikâyemden
geride kalan birkaç dizeyi de sana hediye etmek istiyorum…
Yâdında dünün
Yarenim hüznün
Karaborsa sevdalardan uzak
Merdiven altı bir özlemi de yok
saydığım kadar
Yok sayılmanın da bir adım ötesi iken
Ve evet, ben kara delikte anbean
büyüyen yalnızlığıma sirayet eden kalemin sesinde bir nebze de olsa hayata
tutunmakla iştigalim her ne kadar hüzün ve güz düşmese de yakamdan…