Hayatta en büyük erdemlerden biri, nerede, ne zaman veya nasıla bağlı kalmadan, başına ne gelirse gelsin, düştüğünde, buna gülerek ayağa kalkabilmektir.
Bir İngiliz atasözü “Nasıl düştüğün önemli değildir, önemli olan ne kadar çabuk ayağa kalkabildiğindir” der.
Bazen adı ister nazar olsun ister şanssızlık ister dikkatsizlik, isterse kullandığın araçların yetersizliği, adı ne olursa olsun, o an bir şekilde seni yere vuran her ne ise, aslında seni test etmekte ve gerçek potansiyeline ulaşmanı engellemek için, tam depar atacağın noktada ayağına bir çelme takmaktadır.
Senin gerçek potansiyelin aslında bu etabın çok daha iyilerini yapabilecek seviyededir. Düştüğün şekil, konum ya da durum sana acı verse de eğer kendi içindeki güce, kalbindeki ilahi aşkın enerjisine ve ‘içindeki hadi kalk daha iyisini yapabilirsin’ sesine kulak verebilirsen, seni korkutmaya çalışan o negatif enerjilere “hoşçakal beni yolumdan çevirecek güçte değilsin” dersin.
Kendi değerinin ve ışığının farkına vardığında, etrafındaki herkesin sana daha çok sevgi takdir ve beğeni ile ‘helal olsun’ der gibi baktığına şahit olursun.
Unutma, ayağa kalkmak daha zorunu başarabilmek cesaret ister ve mangal gibi yürek ister.
Kendi adıma, hayatımda, işimde, ilişkimde hangi darbeyi yemişsem, hangi şekilde düşmüşsem, hepsini ve herkesi kabule geçiyorum.
Bir an durup yaşadıklarıma bakıp, bunlar pişmiş tavuğun başına gelmez diye düşünüp düştüğüm durumdan avantajlı konuma geçerek ve güçlenerek sıyrılmayı seçiyorum.
Yüksek dağın karı bol olurmuş dediklerinde, kendi yaşadıklarıma bakıp, bu karların neden bana geldiğini anlamayı artık öğrendim.
O yağan karları, zirvenin soğukluğunu avantajıma çevirmenin artık zamanı...
*****************************