Çığlık atan bir şiir diledim Tanrıdan ne de olsa çığ gibi büyüyen bir hüzündü esir kıldığı kadar mazlumu, sevgiyi çığırından çıkan bir çağ idi çalan çanların eşlik ettiği kadar ve şiiri esir alan hüznün bil mukabil dediği kış güneşi nasıl ki Çıfıt çarşısı idi yüreğin teslimiyeti ve işte mikado çöpleri gibi dağıldı cihan esti rüzgâr uçuşan yıldız tozlarında saklı iken şair ve isyan.

Göğün kırık tamburu dile geldi ama yetmedi.

Çalan çengi çeyiz sandığında gecenin harelere serildi duygular hanesi tekil ve haznesinde delicesine sözcükler taşan.

Bir hakkaniyet ise eğer ki peşine düşülesi ve insanların son sözü söylemeye varmazken dili Rabbine sadık her Mümin sabra delalet bir bekleyişle cenk etti insanlığın cephelerinde mühimmatı mademki sevgi ve umut yüklendi sırtına insanlığı kurşun ağırlığında bir yası ve ömrü nasıl ki zehir etmişti zalim köpüren dalgalarda buldu kendini kâfir…

Gidişlerin tehir edildiği dönme ihtimalinin ise sonsuza kadar tedavülden kalktığı hele ki gidecekse insan kendinden elbet teslimiyetin de nüansıdır nerelerde olduğunu bilemediğin o gülüş ve güneşin çehresinde saklanmışken mehtap ve yıldızlar…

Bir eğrelti otu iken kalemin nidaları ile ördüğü saçları sevdanın büyük ihtimalle aşk mektebidir size verilmeyen asla da verilmeyecek olan diplomanın iz düşümünde bir sadaka mahiyetinde sizi kimse yok sayan ve yoksunluğun ufkunda saklı dönüşün çanlarının asla da çalmayacağını bile bile nöbete kaldığınız günün gecenin uzamında bir teselli babında içilesi aşk iksirinin doz aşımında yüreği olduğu yerde mıhladığı.

Bir esaretin de ayak izi iken bir batında doğan gün ve gece…

Bir düş’ ün öz alt kümesi iken içine düşülesi gizemin bahtında solan çiçekler misali hırpalanmış göğün müdavimi yaralı bir kuşum içine düşülesi nasıl ki aşk uzağında sürdüğüm bu saltanatın tefe konduğu kadar ilham perimin hazır ol da idam mangası.

Sürüklendiğim ne ki ne savrulduğumdan da öte…

Savunması anlık avunması ömürlük asla da beylik değil içimdeki hüzün sözlüğü mademki kalemin duasıydı gökten yağan sözcüklerin bedelini ödediğim mademki yalnızlığın da rotası ve yanılgısı gün mizaçlı bir şiir ısmarlarken ilham perime.

Nemrut gölgeler nedamet yüklü.

İçimdeki hüznün küfesine tek şahit melekler.

Aşkın ibaresi dayattığı özlem kadar…

Bölüyorum satırları lakin yetmiyor…

Ölüyorum lakin ruhum huzura ermiyor.

Seviyorum ikiletmeden lakin iklim ben uzağına savuruyor.

Yetindiğim ne var ne yok yataklık ederken yokluğuma…

Yatıya kalsın diye bir sözcük bir hece ve neşe azap kuşları izin vermiyor ve yazamadığım fermanımın yazamadığım şiirlerin yasını tutuyorum bana yakışan nasıl ki sessizliğe bürünmek sırf asaletimi korumak adına bağrıma basıyorum acıyı lakin yetmiyor kalemim ağıtlar yakıyor sessizce içinde derlediği ne var ne yok güme gidiyor bu gürültülü sessizlikte…

Propagandasını yaptığım imgeler ve sağalttığım duygular nasıl da heybetli bir o kadar nankör iken insanoğlu kör gözlere sunuyorum ben kalbimi altın tepside ve körelmemek adına daha çok sevip daha çok yazma arzusu ile hemhal lakin küskün kaleme sözüm geçmiyor.

Günlerim uzun gecelerim darda bense karanlık bir dehlizde soruyorum Rabbime yarına çıkar mı bu kalem, diye…

Eşlik eden gök gürültüsü ve şimşek ve yağan yağmur yağdıran yüce Mevla ve sağdıcım kalem solumda sevgi dolu nice tevafuk.

Diyezi sözcüklerin ve nakaratı isyanın asayiş berkemal demeyi arzu ettiğim sitayişin çöreklendiği mevsimin kara gölgesi ve gecenin de çoktan sönmüşken feri.

Bir izdiham saklı evrende bir kaos.

Kaotik bir başkaldırı ve melankoli yüklü ruhum kaleme de geçmezken sözüm ve dinmeyen öfkem.

Muadilimse sevgi umut.

Mücbir sebeplerden terk edildiğim.

Takas ettiğim sözcükler ve mutluluk ve dibi görmeni vebali belki de kalemin ödediği diyeti sözcüklere b/öldüğüm kayrasında bunca duygunun hayat da kayıp giderken elimden ve elemin baskın sesi efkârın iniltisi aşkın yanılgısı sözcüklerin bir batında açtığı bir avazda kaybolduğu…

Peşindeyim kendimin peşin peşin kendimi ellerimle iteklediğim.

Yastayım ve aldığım yaşı taşıdığım kadar sırtımda kendimsiz bir dünya özlemine meylettiğim günlerin uzağında telaşla arıyorum hem kendimi hem ilham perimi.

Bir başak gibi dolgun olansa bir başka ömre sakladığım saklandığım sadık iken rotasında hayatın sandığımda saklı sırlarım sözcükler peşimden ayrılmışken ben kendimle cenk halinde nasıl da yastayım.

Tüten dumanda saklıyım belki de.

Tutuşan güneşte.

Güreştiğim er meydanı, ar bildiğim kadar sevgiyi ve kalemi arz ettiğim binlerce cümle cümleten firar etti edeceklerken yüreğimde kördüğüm olmuş bir duygu patlamasında bölündüğüm hece hece mademki bir b/ölü aşkım ben nerede benim kayıp yanım nasıl ki umuttur mimarı yarınların ve işte yâdımda saklı o teselli yârim hüzünle eşleştiğim kadar insanoğlu insanım ben:

Kanayan coğrafyalarda saklanmış iken masumiyet.

Kardığım cümlelerde saklı yerle yeksan edilmiş masumiyetin de yandaşı ayan beyan babamın öldüğü yaştayım yasını sürdüğüm kadar da yalnızlığın…

 

 


( Küskün Kaleme Sözüm Geçmiyor... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 7.12.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu