Şehri sen bildim şiiri ise kendim:
Kendim ettim kendim yazdım ve zil
zurna sarhoş sözcüklerim.
Kanayandır ruhumda saklı bir vedanın
bin bir edasını üstüme geçirdiğim yalnızlığın doğan mehtabı kimseler de bilmez
kıblemde nedir saklı.
İçimdeki izdihama şerh düştüm madem
günün erken saatlerinde uçuşan matem polenlerine tanıdık bir çiçekten de yoktur
farkım kayıp bir minvalde göğü tekmelerken iç sesim yerin kaç altına gömülüdür
bir bilseniz sonlanmayan esaretim.
Cesaretimi kuşandım düştüm yollara ve
cenk ettim sözcüklerin yağan karına zulmetse de karanlık her kayıp minvalde
bulduğum sıra dışı bir varlık.
Sessizlikle muhatabım kendimi bildim
bileli:
Sefil ve soytarı bir sessizlik aşkın
namelerini bir bir diktiğim sözcüklerim sonlanmış madem bir kere mutluluğum hangi
zarif çiçeğe küsmeliyim ki kırık dalında sekerken o yavru kuşun çelimsiz
bacaklarına savrulan bir başka tekme aşkın da yok sayıldığı bir düzenekte aşikâr
infilak edecek birazdan yüreğim ve işte bu yüzden dile gelmeli içimde esen
fırtına.
Fıtratımın gazabında.
Fiilen ölmediğim kadar ben aldım
gardımı:
Zemheride yaşamanın da bedelidir olan
biten ve zaaflarımı teslim etti yerin dibine.
Kaç galon imgeyi sağlattım yaşlarıma
esir düştüğümün ertesi yasımı söyle neyle avuttum bir yasa hükmünde iken hüzün
şifresi solumdan başladım saymaya nasıl ki bir nöbettir devraldığım babamdan
bir de tutuldu mu nutkum seyreyle o halde kalemin pes etmeyen sesini nefesini
kısamadığım kadar kısıp da gözlerimi daldığım uzaklardan çağıran sesin
cevabıdır yazdıklarım.
Sureler.
Bir de yalan suretler.
İzahı yok günün doğuşunun batımında
mutluluğun çıktığım er meydanında nasıl ki ar bildim ben dürüstçe yaşayıp
yazmayı ve ara namelerin esintisinde sus payı bir söylemde önce dağıldım sonra
toparladım içimin dağınıklığı dalga dalga yükselen sesinde hüznün bazen safsata
yüklenmişken ahvalim açık da vermediğim açmaza düştüğüm kadar yalnız bir o
kadar ümidimi saklı tuttuğum kadar sevmeliydim.
Mademki bir cihattır bu, baş
koyduğum.
Mademki sözcüklerin devriâlemi yan
çizmeden.
Mademki öğütüldüğüm değirmende
sıkışıp kaldı ruhum ve işte efkârım ana kıta sözcüklerimse atlastan bir yorgan
tüm hayallerimi gerçek kılmak adına baş koyduğum yolda bilfiil sağaltmaktayım
acılarımı.
Devir ahir zaman.
Devreleri bir kere atmış insanlığın.
Bazen girift bir yolculuk çok da
girgin olmadığım kadar bu yolculukta her gerildiğimde kaleme sarıldığım ve
sökün eden imgeler kâh başkaldırı kâh boyun eğdiğim kaderin yanan tütsüsünde
saklıdır benim masallarım.
Bir öğün daha atladım bu gün ve
öğretilerin esintisinde dağlandı kalbim ağlayan surelerde soludum hidayeti ve
Allah aşkı ile yoğurdum ben içimdeki yalnızlığı.
Muhtıra veren mademki kader.
Mum misali eridiğim.
Halis munis olsam ne ki hakkaniyet ve
adalet diye de peşine düşmüşken hayallerimin…
Terbiyeli bir acıyım ben açısı dik
iken güneşin başına buyruk bir sancıda bir hüzünde bulduğum ruh eşim.
İmla hatası olmayandır yalnızlığım ve
imha ettiğim kadar kötülüğü nefreti kini ihbar ediyorum Tanrıya içimdeki yıkık
dökük sevgiyi hasreti.
Ulemasıyım da yerin göğün uluyan sesi
ölümün ünlendiğim kadar mimlendiğim ve imgelerde sürdüğüm saltanatım aşkın
meşrebine uygun bir kalp gözü şifası sevgi yaralı müzmin hayallerimin kimi
insan olsa da don yağı yağan doluya Rabbime teslimiyetim.
Hınca hınç içimdeki rüzgâr dağıttı
bak kara bulutları yandığım kadar yakardığım yeni bir ben varsın olsun daim
kılsın evren aşkın teşrifinde mevsimin işgalinde örtündüğüm gizin temennisi
elbet yeniden kavuşmak kendime.
İcra yoluyla zimmetledim ben içimdeki
isyanı dindirip ölü öfkesinde mevsimin soyutlandım bir bir renklerden gel gör
ki:
En müşfik en vefalı rengin kıblemde
beyazım kalbimde konuşlu kırmızı ve işte dalgalanan bayrağıma asılı gözlerim
aşkla men ettiğim tüm hüzün tüm acı uzak dursun yeter ki memleketimden.
Dünümü üfürdüm.
Günümü güdüledim.
Yarınlardan ümidim tanıklığında
meleklerin ziyaret ettiğim içimdeki kubbe ve türbe aşkla yaslandığım Ulu Çınar
elbet sevmektir insanın olmazsa olmazı tek marifeti çınlayan kulaklarımda
çalarken çanlar idamesidir hayatım yazdığım kadar kendime kavuştuğum yandığım
kadar yazdığım ve derin bir boşlukta saklıdır sarnıcım.
Kuyudur gözleri evrenin.
Koyudur gözleri yârimin.
Yâd ellerde mahsur kalan bir yetim
güfte ki şiirlerle bezeli hayallerim yola çıkıp da kendimden asla çekip
gidemediğim.