Nüktesi ömrümün ya da…
Nüktesi yüreğimin çünkü ömrüm kaderle
örülü ses etmeden yaşadığım ve sevdiğimden de öte.
Nazlı gönlüm deryalara denk düştüğüm
aslında tek zerremle kucakladığım kâinat ve sonsuzluğun esintisi.
Hangi renksem ya da ulaştığım rakımda
saklı bir ön görü ile bir ön söz mü koymalıyım illa ki yazdığım her şiire.
Biliyorum bir örüntü hayat.
Biliyorum ki bana mutluluk veren
bayat ekmeğimi bandığım çayım demlendiğim kadar yalnızlığımla derlediğim
masallarım şiirlerim ve sevdalı yüreğim hem ben bir semazenim ne zamanki kalemi
beni ele geçirse en çok da görgüsüz bir eda ile sevgiye düşkünlüğüm ve
kıtlıktan çıkmışçasına…
Ah, sevdiğim.
Ah, sevdalandığım kalemim yüreğimle
özdeş sözcüklerim:
Kâh sobelendiğim.
Kâh lades, dediğim
Latife ettiğim.
Ve ben:
Rüzgârın sesiyim hatta rüzgârın asi/l
kızı.
Sessizliğimle sahiplendiğim alın
yazım:
Ne bahtıma kırgınım ne de tahtımda
sefa sürüyorum gelin görün ki:
Hamt ettiğim kadar şükrettiğim ne
varsa kırık olsa da tahtım bahtıma yazılana müteşekkirim çünkü ben bu dünyada
aşkı çok küçük yaşta keşfettim ve işte Rabbime kavuştuğum her an O’nu
duyumsadığım kadar ezelden ne esefle yaşadığım ne de hız kesmeyen hasretime
kızgın edalarla yanaştım.
Benim bir gölgem yok misal…
Gelin görün ki nice gölge ışığımı
kestiği kadar…
Asla da kesemedikleri O Işık İlahi
Aşkın rakkasesi yüreğimin nemli namlı dinmeyen sesi.
Gürültülü sevdiğim kadar sessizce
sevmek elbet payıma düşen her ne kadar göbek adımdan haz etmesem de yalanım yok
işte:
Ben ufacık bir Yıldız’ım meskenim
meşrebim mizacım saf tuttuğum göğün takvası ruhumla tavaf ettiğim kâinatın yok
iken afrası tafrası…
Devrik bir cümlede devindiğim kadar
devirdiğim putlar; ah, bir de severken kırdığım potlar iyi de ben doğaçlama
severim olduğum gibi içimde nakşeden o sevgi seli ve asla durağan olmayan
haletiruhiyemle kimsesizliğimi de mademki sonlandırdı yüce Huda.
Ben bir ardıç kuşuyum ve de Anka
külümde açan bir Gül’üm ben izinde sevginin otağı kurduğum göğün yıldızı ant
içtiğim namusum üstüne ve üç defa öpüp de başıma koyduğum nimetin ekmeğin her
lokmasına şükreden nazımın da niyazımın da eksik olmadığı bir minvalde bir kuş
gibi sektiğim değil asla yalan.
Belki de bir kör kurşunum kendini
vuran.
Korda saklıyım: ben ve acılarım ve
dermanım saklı iken Allah katında.
Gözümü açmadı insanlar belki de
beylik bir söylem olacak ama:
Yalnızlığıma çektiklerime değer hani
en azından temiz kalmayı başardığım kadar alnımın akında yazılı yazgımla
iştigal ve işte alt yazı geçtiğim güne ömre ve doyamadığım kadar kelimelere.
Sözcükler bazen ruhumdan taşan.
Sözcükler bazen haddini aşan.
Sözcükler mademki ibaret olduğum
kadar Edebiyattan ve işte eşlik eden duygularım asla hız kesmeyen haiz olduğum
coşku ile hazzı yazmanın kemale ersem de bir çocuk gibi için için coşan
duyguların ekseninde hele ki kendim gibi bilmişken insanları.
Yorgun bir iklimden geldim.
Yorgun yılların öznesi yorgun bir
savaşçıyım ben ama sabır etmeyi öğrendim sonunda ve yaşadığım kadar annemin
dualarına yaşatmalıyım illa ki sevgiyi ve umudu ve hayallerimin çeşmesinde
almalıyım abdestimi ve ar bildiğim neyim var neyim yok biliyorum da hiçliğimin
sarmalında tekabül ettiğim o ufacık zerremle sahi nasıl oluyor da s/onsuzluk
denen mefhumda saklıyım elbet Allah’ın izniyle mademki beni yoktan var eden bir
Rabbim var.
Rengim pembe.
Rengim açık.
Belki de aklım kaçık yoksa ardına
kadar açar mıydım kalbimin kapısını evrene mademki:
Sevmem ve okumam emredildi daha çok
sevebilmenin de mümkün olduğu bir ayraç sayesinde bilfiil de kavuşmuşken
Rabbime…
Kırgın ve kırık olmayan bir
yalnızlık.
Bir o kadar yaşadığım kaos.
Kaotik süreçten geçsem bile
maneviyatımla vicdanımla huzur bulduğum bir süreç bir gelişim evresi doğumdan
başlayan gelişimin bir ömür sürdüğüne nasıl ki kaniyim ve işte yaşadığım kadar
keşfedeceğim tüm şifreleri hele ki içimde kayıtlı tescilli bilinmezlerin
doğrultusunda kendimi keşfetmeme vesile olandır kalemimin varlığı.
Bir nükte.
Bir de tutulmuşken nutkum.
Ansızın tecelli eden bir ilham ile
kaleme sarıldığım kadar da bir ömür vurgun yemiş olsam da haiz olduğum ne ki
kimliğime yakışan bir derman bir ışık ve renklerin coşkusu ve belimde sarılı
gök kuşağı salındığım kadar hayatta ne alıntıdır sözcüklerim ne çalıntı varsa
yoksa duygularımı günbegün kaydetme arzusu ve işte kendimi doya doya
kucaklayabildiğim kadar duacıyım ben evrene.
Soyuttan somuta geçebilen.
Ne somurtuk ne sıradan.
Taziyelerimi sunduğum dünüm ve
yazmaya doyamadığım yastık altı yaptığım belki de yüzlerce öyküm.
Ve benim sadece bir yüzüm var.
Emsalsiz bir umutla iman gücüyle
sadık olduğum kadar Rabbime nöbete kaldığım bir ömür ve işte sessizce
yaşayabildiğim kadar peyda olan o gürültü elbet devasa tankların altında kalma
tehlikesini göze aldığım kadar baş koyduğum bu macerada eşlik eden Rabbim ve
yüreğimde ekili nice tohum ansızın baş veren bense başak taneleri gibi dolgun
ve vakur ve sadece Rabbimin nezdinde başımı eğdiğim ve sadece O’nun yanında
boynumun kıldan ince olduğu gerçeği…
Mevsim kibirsiz.
Duygularım emsalsiz.
Boğulmamak ve çıldırmamak adına
yazıyorum madem ve işte kendime ulaşma arzusu ile çıktığım bu yolda biliyorum
da artık yalnız olmadığımı ve artık sorgulamadığım kadar aidiyet duygumu eşlik
eden rüzgâra da kaptırmışken gönlümü en çok da rüzgârın asi ve asil kızı
estiğim kadar kendimi astığım darağacı elbet kıblemle saf tuttuğum tavaf
ettiğim Kâbe’mle Allah yolunda olduğumun da ibaresi iken katıksız duyduğum
huzur sevgi ve iman gücü o halde:
Yarınlara ve her şeye ama her şeye
Allah kerim ki bu duygudan yücesini tanımıyorum artık kâinatta ve kırık
yüreğimi kırgın kalemimi de tek onaran ve bana sahip çıkan sadece O iken…