Ey Sevgili Kendim...




Mutabık olmakla eş değer fikrin uçuşan külüne sığınmış iken zikrim ve yerin göğün amblemi illa ki olmalı mademki sevgi.

İhya edilesi bir yürek bir düş ile de örerken saçlarını kaderin yakamozların fısıltısına eşlik eden iç sesim ve kalender kalemim.

Mıhlanıp kaldığımdı mademki dünde kalan senenin de çektiğim cefası ve işte sefasını sürüyorum süreceğim de hayallerin ve umudun.

Diskalifiye edildiğim bir çan eğrisi.

Anda saklı mevcudiyetim ve an’ ı yaşamanın da meali iken mutluluk.

Hizaya gelecek mi sahi yüreğim ve hep mi eriyecek tükenmek bilmeyen servetim?

Arzı günün.

Ar’ ı ömrün.

Bir arı misali peteklerine hayatın da doldurduğum onca balı değil mi ki özümsedim de ağzıma çalınan bir parmak balı ve işte kucakladığım kadar kendimi meylettiğim yeni döngü ve yağan rahmeti göğün bense bir kuş bense bir koşu yakalamışken içimden kaçan o yaralı yetim çocuğu.

Duru bir göl gibiyim bugün.

Muhtemel sevgimle muteber bir yarını kaile almakla kaleme almak arasındaki o ilinti ve de ve işte yarama merhem oldu mu umut ve sevgi şerh düşülesi iman gücümde saklıyım ben ve hayli çelimsiz olsa da kollarım şevkle ve umutla sarıldım kendime.

Künyemdir benim külliyem.

Külliyen de yalan değil iken tek servetim tek ziynetim.

Anne mizaçlı bir devran anne sevgisinden çıkıp da yola umudun salınımı ve sevginin sarmalında yankısı duyuluyor işte iç sesimin.

Ne aymazlığı dünün.

Ne de ayracı döngünün.

Bazen bir imleç gibi yanıp sönen.

Kat izinde saklıyım mademki duyguların ve kırışık ruhumda gergin bir ipte yürümenin de mealidir çalınan o şarkı:

‘’Aşktan da üstün…’’

Muhtevası sözcüklerin asla üstün körü bir sunum da değil iken yaşam.

Muktedir kılansa yüce Rabbim müdavimi olduğum kadar içimde sönmek bilmeyen o devasa ateş ve işte elimde devasa bir asa, kalemin körüklediği kaynakçam mademki içimde yeşeren bir doğa ne nemine tutsağım yaşların ne de yas bilsem de kimi zaman yaşadıklarımı varsa yoksa bir yasa mahiyetindedir hissettiklerim.

Umudun.

İnancın.

Sevgiyi de şiar edindiği kadar kalemim.

Renkler coşkulu.

Çıkımda saklı güneş ve yaşama sevinci.

Azığım helalinden.

Sunum ise bilinmedik bir söylem kâh içimden geçen kâh benim geçtiğim dik yokuşların yolların da seyyah yolcusu iken kıblemde yaşanası bir özgürlük bir servet bir hayal bir de tefrikası dünün bilfiil taziyelerimi sunduğum maziye de duyduğum özlem ve hüzün yeter ki çıkıp gitsin yüreğimden.

Hangi hayalin duasıydı sığındığım haresinde sözcüklerin ve kum torbamda saklı hatıralarım.

Meşk eylediğim sözcüklerse kutsalım bazen yamalı varlığım bazen yaman yalnızlığın bazense deştiğim yaralardan şiirler derlediğim de doğrudur içimdeki izdihamı yok sayamadığım kadar tekil hanemde tekil varlığımla tekelinde duyguların tereddütsüz yazmaların rüzgârında salınan göz kırpan bir yıldız gibi peşine takıldığım mehtabın sandukasında saklı sırların toplamıdır kâh içimdeki yangın kâh ayna misali sır dolu mizacımla sektiğim bir yıldan diğerine söktüğüm mintanım hicrinde cihanın hicvimdir kendime kendimsiz bir iklime meylettiğim sarmalında gizemin methiyeler dizdiğim evrenin ve sevginin hem alaylısı hem mekteplisi…

Muhtevası döngünün nasıl ki nasıl ki bir dirhem sevgi tüm hüznü örtmekte…

Yitiminde eskinin.

Yıkımında dünün.

Yâdı olsa olsa mazinin ve el-aman demeden el ele verip de baş koyduğumuz yolda da saklı iken nidalarımız.

Bir düş’ ün müdavimi:

Ey, sevgili kendim:

Düşün düşün nereye kadar?

Düş özürlü cehalet dünde kalsın gün yüzü görmeye meyyal arzularımız ve dualarımız.

Tecrit edilsek de döngüden ve işte taziyelerimi sunmaktayım eski yıla hem da ta derinden ezelden.

Hasat zamanı geldi dünün gölgelere dahi razıyım.

Ütülüyorum işte ruhumun tüm kırışıklıklarını mademki hali hazırda yüzüm de kırışmadığı.

Kıt kanaat sevenlere b/akıyorum da sonra vazgeçip yeniden kendime odaklanıyorum.

Ne haris.

Ne hırsız.

Ne haset.

Çağladığım bir ömür ve ey, yüce aşk nasıl da umuda mutluluğa varsın ara sıra özleme hüzne delalet.

Çağ atlamak filan da değil mevzu bahis bilakis çığ gibi büyümeli insan varsın olsun çığırından çıkanlarla aynı minvalde olmayalım yeter ki kendimizi bilelim varsın olsun didikleyelim içimizi.

Hüznün zamlı tarifesi inkâr edemediğim kadar da kapı dışarı ettim dün gece eski bir takvim daha çöpü boylarken ama yetmedi…

Şakıyan kalemim nasıl ki bülbül kesildi.

Nasıl ki dem buldum her yeni cümlede her yeni başlıkta ve işte kalemin sihirli d/okunuşunda nasıl ki ilham tecelli etmedi ve palas pandıras yazdığım onca sayfayı tek tuşla uzay çöplüğüne gönderdim.

Ben, ben olmak adına.

Nasıl ki birden fazla ben var içimde.

Renk körü aşk körü sevgi özürlü bir resmi değil bilakis sonsuzluğun boşluğunu hoş kılmak zannımca meziyet.

Bir eziyet olarak addedilse bile kaç cephede veriyorsam mücadelemi ben aslında kendimle ben aslında sefil nefsimle cenk etmekteyim.

Göğün kırık tamburundan dökülen gamlı notalar ve işte bir avazda tehir ettim gamı acıyı.

Hurra, yeni sene.

Hüviyetimi yeniden tescil ettirdim ve içimin namelerini sundum altın tepside nazım niyazımla sevk ettiğim ruhum ve hayallerimle meşk eylemek benimkisi içimdeki çocukla.

 

 


( Ey Sevgili Kendim... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 2.01.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu