Canan fakir bir ailenin ilk çocuğuydu. Kahverengi saçı beyaz teni renkli gözleri vardı. Hayatı boyunca hep yoksulluk çekmişti. Ailesi canana yeteri kadar ilgi gösterip onunla vakit geçiremiyordu. Çünkü hem annesi hem babası geçimini sağlamak için çalışmak zorundaydılar. Mütevazi bir hayatları vardı. Bahçeli evlerinde mutluydular ancak her istedikleri hemen olmuyordu mücadele etmek zorundaydılar. Cananın babası yaşar bey esnaftı. Annesi Züleyha hanım ise hazır giyim fabrikasında çalışıyordu. Cananın babası yaşar beyin suratı hep asıktı belki de hayatla olan bağları kopma noktasına gelmişti bile esmer ve uzun boylu olan yaşar beyin sırtındaki yük çok ağırdı. Bu yükü taşımak için eşi Züleyha ile sırt sırta verip didiniyorlardı. Züleyha hanım kısa boylu güzel huylu mütevazi ve çok sabırlıydı onu bugüne kadar yoksulluk hiç bıktırmamıştı. Mücadeleci hırslı ve öz veriliydi çocuğu için dualar ediyor sabrediyor ona yaşattığı yoksulluk için çok üzülüyordu. Canan yoksul ailesini üzmemek için isteklerini diretmiyordu bana şunu bunu alın demiyordu her şeyin farkındaydı. Canan büyüdükçe pantolonları kazakları dar ve kısa geliyordu ama yenisini isticek yüzü yoktu. Bazen annesi iş yerinde mesaiden artan zamanlarda parça kumaşlardan ona pantolon ve kazak dikiyordu. Çok küçük yaşta yemek yapmayı bile öğrenmişti canan. Annesi babası evde yokken 9 yaşında yaptığı yemeği tattırmak için karşı komşu Gülizar teyzeye tattırmaya götüren canan yemeği uzatırken tabak ortadan çatladı. Belli ki küçücük yaşta verdiği hayat mücadelesi nazar olarak karşılık bulmuştu.
Canan dokuz yaşındayken erkek kardeşi
arda dünyaya geldi. Arda doğum anında oksijensiz kaldığı için engelli doğmuştu.
Canan o yaşta ev temizliği yemek bulaşık ütüyle uğraşırken birde engelli
kardeşinin yüklüde omuzlarına binmişti. Küçük yaşta bu kadar ağır bir sınav ona
çok gelsede kardeşini seven canan tek başına tirene binip kardeşini İzmir’e
tedaviye götürüyordu. Yanlarına karın doyurmak için gazoz ve simitle günü
geçirip İzmir’e varıp tedavi görüp dönüyorlardı.
Arda çok güzel ama zor bir
çocukluk geçirmişti. Arda doğduğun da ailenin durumu iyiye gidiyordu. Çok fazla
oyuncağı olmuştu. Düşünen sorgulayan hayatı anlamlandırmaya çalışan bir çocuktu.
Engelli olduğu içinde ailesi en çok onunla ilgileniyordu. Aslında kızlarını az
sevdiğinden değil ardanın eksikliklerinden dolayı fazla ilgi görüyor. Hem yaşar
bey hem Züleyha Hanım çocukları için çok sıkıntı çekmişlerdi. Evlatlardan
sıkıntı çeken her ikisiydi canan gençliğini yaşayamadığını sanıyordu. Ancak
ardada gençliğini hiç yaşamamıştı.
Her şeyi kafasında kurgulayıp
büyüten arda takıntılı bir çocuktu .her şeyi büyütüyordu. Aynı zamanda alıngandı
da hiç arkadaş edinemiyordu. Arkadaşlarıyla genelde tartışıp münakaşaya giriyordu.
Sanki ondan herkes kaçıyordu. Mahalledeki oyun arkadaşlarıda ondan uzak
duruyordu halbuki o kadar güler yüzlü ve sevecendi dünyalar tatlısı bir çocuktu
hem sol kolu hem sol ayağı rahatsızdı böyle yaşamaya da büyüdükçe alışmıştı.
Şartları zor olmasına rağmen azimliydi dersleri iyiydi. Zamanla gösterilen
ilgiden sonra şımarmıştı arda. Doyumsuz bir çocuktu istediği bir şey olduğunda
daha fazlasını istiyordu. Elindekiyle yetinmeyi bilmiyordu. Ablası canan ise
hiçbir şey talep edip durmuyor olay çıkarmıyordu.
Yıllar bu şekilde geçip giderken
arda mutsuz bir hayat yaşamaya devam ediyordu çünkü mücadele etmeden kazanmıştı
bazı şeyleri çaba yok emek yok öyle söylenip duruyordu herkese dert anlatmak
istiyor ama herkesin derdi vardı. Bencildi sadece kendini düşünüyordu. Dinlemek
isteyen varmaydı belki de yoktu büyüdüğünde biri tarafından
sevilmek evlenmek istiyordu. Hâlbuki işi vardı ama düzgün harcamıyordu parayı
abur cubura sağa sola dağıtıyordu böyle bir adamla hiç kimse evlenmek istemezdi
Üniversitede onur
diye bir arkadaşı vardı arda şöyle söyledi.
-arda sen kız
olsan senin gibi bir adamla evlenir misin
Cevap belli
evlenmezdi tabi kendi sorumluluklarını almayan mücadele etmeyen hayatta hiçbir
amacı olmayıp boş boş konuşan bir adam kimle evlenebilir ki. İşte tam da öyle olmuştu.
Ablası canan
evleneli 9 yıl olmuştu geçmişe çok büyük bir öfke duyuyordu. Biraz kinciydi.
Tamda babası yaşar beye çekmişti. Güzel bir evliliği vardı kendince sorunları
olsa bile. İki çocuk kazanmıştı bu dünyada. Amelya doğalı 8 yıl olmuştu.
Pırlanta gibi bir çocuktu içi dışı birdi. Resim çizmeye bayılırdı çokta kitap
okurdu. Kemal ise bir sene önce dünyaya gelmişti kendinden ve çevrede olup
bitenlerden habersiz gülücükler saçım süt içiyordu.
İçindeki kini
durduramayan canan ne yaparsa yapsın soğuduğu insanlara karşı ısınamıyordu da
öyleydi işte böyle yaşamaya alışmıştı. Ancak artık kardeşine ısınamıyordu. Ona
sevgisini göstermek zorunda hissetmiyordu. Arda onu öyle kabul ediyordu artık
üstüne varmıyordu iki kardeşin bağları kopma noktasına gelmişti koptu da yollar
ayrıydı düşünceler farklıydı böyle bir kardeşlik ikisine zarar veriyordu. Arda
elinden gelen her şeyi çoktan yapmıştı ama canan hala aynı zihniyetteydi. Ona
göre kardeş olmasada olurdu öylede oldu arda daha da hırslandı kendini kanıtlamalıydı
kanatlarından biri eksikti ama olsundu.bi gün iyi yerlere gelmek zorundaydı iki
kardeş bir olamadı ama farklı kul varlarda kendilerini kanıtladılar tek bir
farkla ardanın yaşadıkları onu parlattı ve bugün güzel yerlere geldi. Ablasına
kırgındı ama arda kin güdemezdi ona bugün küfretseler ertesi gün hayatımın anlamı deseler affederdi küslüğü sevmezdi. İki kardeş yaşar bey ve Züleyha hanım bu dünyadan
göçüp gittikten sonra yolları bir gün kesişecekti. Âmâ arda o günden önce çok
değişmiş sağlıklı bir birey olacaktı psikolojik travmaları bile çoktan
atlatacaktı.o gün ardanın tek derdi onu kimin doldurduydu. Âmâ onun için çok da
önemi yoktu. İki kardeş O gün belki de geçmişi affedecekti öylede oldu ablası
pişmandı ardada üzgündü ve artık Züleyha hanım ve yaşar beyin yokluğunda
birbirlerinden hiç kopamadılar çünkü et tırnaktan ayrılmazdı.