Kült bir renktin sen, ey beyhude aşk
ve şark çıbanına tayin olan bir yoldaş bir duyguydun sen hem de yüreğin
garbında aslı en çok da yalnızlığın asi/l tarhında saklı ve evet, hümayunu idin
kuşların ve kuş misali atan kalbimin son rötuşladığı derbeder ve sıra dışı bir
sol anahtarı ki: her kapıyı açan.
Öncemdin,
Ön pencerem
Önsezim
Ön sızım
Ön sözüm…
Göğünse metruk hanesi ve cenk ettiğim
aşkın mizacı idin mademki ve mademki mahremimdin kuytularımın kuyusunda
boğulduğumdan da öte kurum yüklü bir çekmece, bir çekince belki de bir bacanın
borusu…
Tütendin sen ve tüttüren bu yangını.
Yâdımdın sen ve yandığım ve
yağmalandığım…
Hiçbir zaman da küt olmadı saçlarım
ya da kültürsüz ve bayağı olmayan acıların girizgâhında saklı keten tohumu
misali ruhuma ektiğim her tohum ve işte büyüyen bir fidan fistanı yırtık
mahremi örtük yalnızlığı ise girift b/ellediğim…
Tutamağımdın sen hayata.
Tutuşanımdın.
Ve tutturduğum…
Derken tünediğim ve türediğim.
Derken tükendiğim.
Aslında sen benim tükenmekten haz
etmeyen tükenen tükenmez kalemimdin altına imzamı attığım reşit duygularımın
rüştünde saklı frapan bir sancı.
Sandığımdın.
Belki de s/anmadığım.
Sağdıcımdın yoksa ben asla bir gelin
olmamış mıydım?
Gelir kaynağım iken sevgi ve gideri
ölüm gidici kuşların kırık kanatlarına doğan güneşimdin.
Sen kim miydin, peki?
Hem mirim.
Hem azizim.
Hem de bayım ama bayım bayım
b/ayıldığımdan da öte aymaz idin evrenin ve ayracı renklerin.
Sen imlecimdin de benim.
İmla kılavuzum.
Bana asla yetmeyen yirmi dokuz harfli
alfabenin otuzuncusu otladığım bir çayır otağı kurduğum gök kubbe ve…
Ötekileştirendin sen ve beni asla ve
asla önemsemeyen.
Öbürsüzdüm.
Ötesiz.
İteklenen.
İhracı günde saklı.
İhtilaf halinde olduğum.
Umar/sızımdın.
Uydum.
Uyruğum.
Ulağım.
Kimse bana cephe alan ve:
Tutamağımdın sen benim türevimle
logaritmamla ve iç acılarımın toplamının hiçbir geometrik şekle tekabül
etmediği.
Analiz ettiğim bir coşkuydun öncemde.
Aforoz edildiğim katıksız hüznün
zimmetine geçtiğim.
Sen yedieminimdin.
Sen ki yetemediğim.
Sen ki bodoslama sevip nihayetinde
geri çekildiğim.
Kaç cihan harbi kaldıysa arkamda.
Kaç kere cahilce sevenlerden
olmadığım.
Yoz değildin.
Ama yok saydığındım.
Aç ya da tok fark etmez bir bardak
suyumdun üstüne içtiğim.
Bir bardak suda kopardığın fırtına.
Bir kaşık suda boğmuşken sen bu aşkı.
Firarindim de.
Önceleri ruhumu ferahlatan.
Sonra ise dolduruşa getiren.
Ötenazi yaptığım bir aşk olmuşken bu
ölüm fermanı ile asla da nazire yazmayacağımın garantisini verip de küsmemden
bile alıkoymuşken sen beni.
Kusursuz addedilendin tarafımca.
Kurada çıkan bir hediye bir şiir.
Önceleri hamt ettiğim.
Aslında sen iken sen, başka yüreklere
kanat açıp da bir halta yaramazken sudan sebepler de değilken asla aslında
sulak yüreğimin hem sarkacı hem sarnıcı hem de duvar saksısı…
Ya, ben ne miydim?
Ya da ben, ben miydim yine bende
kalan ve sen, beni benden nihayetinde bu aşktan ve senden eden…
Ve kusursuz bildiğimdin sen bense her
hareketi kusurlu ve suç unsuru iken hem bu aşk hem de kalemim…
Şiarım iken aşk.
Ve aşk eşleşmişken seninle…
Oysaki sen asla var olmamıştın
varlığına duyduğum inancımı yine sen yok sayan ve yok yere yağmalandığım; yok yere yok sayıldığım ve sondan başa
ilerlemek yerine illa ki başa döndüğüm baştan savma değil baştan aşağı yanık
kokan ve asla var olmamış bir aşkın varsın görünmez kahramanı ol, istersen
bense yoktan var edene kavuşmanın verdiği huzur ve sevinç ile…
Ve işte basmakalıp ve günlük aşklara
savaş açan bir nazire de olmadığı kadar yazdıklarım ve nezdinde aşkın asla da
küsmeyeceğim bir duygudan medet ummadığım kadar da umurunda olmadığımdan da öte
umurumda olmayacak iken insanların, gövde gösterisinde ve sahte yüzlerinde
oyalanan bir güneştim ben mademki elbet balçıkla sıvanmayacağım kadar da asi/l
ve dingin bir rüzgâr olmanın verdiği mutluluğuma da gölge düşmemesi adına
şükrettiğim ve sabrımı da katık ettiğim kadar içimde tüten duygularıma kefil
olduğumdan dahi öte…