Düşlerim idi fevri bir isyana kapı
açan ve o münzevi bulutlar bir de öznem, sevgili Kafka özverimi kucakladığım ve
senin yorgun kalbini ve yaş almamış hasta bedenini.
Gölgemdir en yakın dostum bir o kadar
düşman b/ellediğim ve kalemimdir itibarım ve isyanım ve inkâr etmediğim.
Münferit bir hecede saklı iken
sanrıların yağmaladığı.
Ve…
Mütereddit yüreğimde asılı iken aşk
bense aşikâr olduğum kadar aşina sözlerin kabrimdeki lanetine.
Doğan gün.
Söken şafak.
Sökülen dişlerim ve tebessüm ektiğim
o lahza.
Sensizlik ile iştigal olduğumu sanma
çünkü çıkmayansın aklımdan hele ki yok mu yok mu onca veryansın eden insan bir
zindan bir de cihan bir de özlemini duyduğum o iki çift kelam ve sefil selamımı
değil almak değil karşılık vermek kuyumu kazan.
Bir raptiye battı az evvel şu bakir
boş sevdalı sayfaya ve kanadım ve kandım ve kardım iç sesimi.
Duymazdan gelenler mi istersin çamur
deryasında bulamak isteyenler mi bense alabildiğine ışık saçan üstüme bulaşan
balçıktan yüksünmediğim kadar güneş olduğum kadar kıblemde saklı ve yandığım
kadar Rabbime sadık ve işte batmayacak sönmeyecek mahiyette güneşim balçıkla ve
zalimle ve nefretle işi gücü olmayan.
Duyumlar saklı kulak zarımda.
Çıtlatan Sağır Sultan.
Uyuya kalanlar var bahtımda: adı aşk
adı hüzün adı özlem adı hiçlik adı sonsuzluk olan.
Bir batında doğan günden değil
geceden hiç değil aslında doğmayacak çocukların rahmetine sadık bir neferim de
ben.
Ferim sonsuz.
Gözlerim asla uykulu değil ve işte
uydusu olduğum kalemim ve yazma sevdam.
İlk fırsat bulduğumda sana döneceğimin
sinyalini vermişti ilham perim hem az insan da kafa bulmadı değil benimle:
neymiş efendim hem hüznüm hem karşılıksız sevgimle eşleşen Kafka’nın ruhu.
Bedenim bir de belleğim.
Kullanmadığım nöronlarımı aktif hale
getirmek adın mücadele verdiğim ve işte beynin kullanılmayan kısmını harekete
geçirdiğim mi infilak ediyor yüreğim.
Gölgemle dolaştım bu gün.
Gölge edenleri değil gövde
gösterisinde bulunanları hiç değil sadece insan olmayı becerenlere kucak açmak
adına ve boş kalan kullarım ve kırık mızrabım kırgın kalbim küskünlüğüm.
İç ve dış mihraklar nasıl da
alengirli mahlas ve yaftalarla süzülüyorlar nasıl da deşiyorlar yaramı ve ben
her birine müteşekkirim.
Hüznümün katsayısı ve hüviyetim ve
çiçek kimliğim:
Varsın olsun uyumsuz sıra dışı
addedileyim.
Kılavuzum karga değil bülbül.
Aslında bir çiçeğe ulaşma ihtiyacı da
gütmüyorum ve çiçek kimliğimle devam ediyorum yolculuğuma.
Sözcükler benim alyansım:
Ne tek taş ne de başıma atılan taşlar
ne de olsa ben babamın kızıyım kimseden tek kuruş talep etmediğim gibi aklıma
dahi gelmezken ve işte kendi yağımla kavrulduğum ve işte ucu yanık ucu kırık
kalemim iken genlerimden miras kalan.
Sözcükler hükümsüz tıpkı senin gibi,
Kafka.
Her gecenin sabahı ve yoksunluğun
fıtratı.
Komplimanlar sunuyor insanlar birbirine
ve her cahil kendi bacağından asılıyor ve önemli olan şu ki: bilginin gücü
hiçbir şeyde yok ve de sevginin güvenle kesişen yolu.
Senin bana güven telkin ettiğin kadar
ve evet, ben de yüzlerce sayfa yazdığım şiirleri tüm düz yazıları ne de kolay uğurladım
çöplüğe.
Bir aldatı değil bir alıntı değil
çalıntı asla.
Yine de benden kötüsü yok.
Unvanlar.
Sözcükler.
Lakaplarsa en sevmediğim.
Bir mahlasım da yok madem ve bir
eksik bir fazla varlığımın da önemi yok elbet insanların nezdinde lakin
kalemimin nidaları sonlanmayacak yaşadığım sürece.
Seninle iştigal bir gün bir gece bir
uzam bir ayrıntı:
Sahi, ben senin nereni sevdim?
Edebiyata bağdaş kuran yüreğinden
akan kan misal.
Alnımın akında saklı hilal misal.
Buyur ettiğim ilham ve evet, aslında
ben değilim kırgın olan varsa yoksa kalemim yazılası okunası ve botoks ya da
detoks uygulayan kalemlerden alabildiğine uzak çünkü kalemim sadece bana özel
ve hüznümle dahi yargılanabilirken af ola, ey cihan ve Edebiyat dünyası
gölgemle ve gözümün üstündeki kaşımla değil ruhumla yüreğimle sorgulayın beni
ya da sevin ya da…
Koşulsuz insanlar acıma duygularından
muaf olduğu için mutluyum ki nefreti yeğlerim acıma duygusu yerine gel gör ki
söz konusu mazlumlar ve çocuklar oldu mu en çok benim içim acıyor daha doğrusu
sadece benim içim acıyor.
Dünya savaşa dursun.
Nefrete odaklı olsun cihan ve de beşi
bir yerde maskeler takılı iken yüzlerde ve işte çıkış noktam elbet başkaları
yerine de sevebilirim hatta sadece beni değil içimde saklı onlarca ben iken
kılavuzum.
Rengim beyaz.
Rengin uçuk pembe.
Makyajı sevmesem de pembe bir tonda
vurulabilirim ben güneşe ve hayata.
Ya da bir anda ölebilirim ve bundan
asla hicap duymam.
Kanamalı bir ömrün kanatıcı
darbelerini de aldıktan sonra hem neyin ya da kimin yasını tutarım ki sevmeyi
unutmuş canlıların çoktan sonlanmışken yürek hazneleri bense sevgiyi bir hazine
bilip de…
Gülüp geçiyorum artık her şeye
herkese.
Hatta yazmaya yeni başladığım
yıllarda yazdığım onca yalın duru ve kısa ve sevgi dolu özdeyişleri anlamakta
zorlanan insanlara defalarca ayna tutmuş olsam da işte anlamaktan aciz değil
bilakis anlayıp da anlamamış gibi yapanların tuttuğum aynayı kırması ve işte
aynanın sırları arasında sıkışıp kalmalarının ertesi biliyorum ki en aydınlatan
aynadır iç sesim üstelik baskın dış sese aldırış dahi etmeden illa ki içime
tutulan nice ayna nice insan.
Sonlanmasını isterdim ben de an
itibari ile hayatımın.
Sonlanmasını isterdim dünya genelinde
süregelen zulmün ve ihanetin.
Rabbine şirk koşanları ise görmezden
geldiğim kadar nasıl da göreceli imiş insanların nefsi.
Sözcükler koğuşunda bir günümü bir
yazımı daha tamamladım sevgili Kafka ve alabildiğine senin hüznüne bandım
yüreğimi.
Seni sevdiğim için de af ola…
En azından huzurlu uyu diyedir
ettiğim dualar ve huzur bulmaktır tek emelim adına hayat denen bu çarkın
sonlanması ise an meselesi bense çoktan sonlandırmışken insanlara duyduğum
güveni:
Sessizliğin sana yoldaş olsun,
sevgili yazarım.
Kalemimse bana mezar olsun…