İntihar 2… Orhan – Füsun

Orhan iş arkadaşımdı. Az
ve öz konuşan, konuştuğunda da ağzının içine baktıran, kültürlü, bilgili, çok
saygılı, işinde fişek gibi çalışkan, dindar bir gençti. Nazik ve yardımsever
tutumuyla kendini herkese sevdirmişti.
Çocukluğundan beri
semtinden tanıdığı, sonradan âşık olduğu, Maria ismindeki, esmer güzeli bir
Ermeni kızı ile evlenme aşamasındaydılar. Her şey yolunda gibi gözükse de Orhan’da
tedirginlik başlamıştı. Çünkü bu evliliğe dinî farklılık nedeniyle baştan beri
karşı olan Orhan’ın ailesi ve Orhan’ın ailesine küçümser tavırlar sergileyen,
ağır şartlar koşan Maria’nın ailesi bir türlü uyuşamamıştı.
Ailelerden baskı gören
gençler iyice bunalmış, çıkmaza girmişti. Nikâh tarihi yaklaştıkça birbirlerine
zıt gitmeye başlamış; münakaşa dozundaki çekişmeleri, ufak molalar verdiren
kavgalara dönüşmüştü. Orhan ayrılmak istediğini Maria’ya bildirdiğinde kız,
“Seninle uzun süredir birlikteyiz. Çevrede adım çıktı artık. Bu saatten sonra
evlenmekten başka çaremiz yok.” diye itiraz etmişti. Vicdanına yenilen Orhan ev
tuttu, dayadı, döşedi ve biz iş arkadaşlarını da düğününe davet etti.
Düğün salonuna
girdiğimizde manzara şuydu: İki aile, salonun birbirine en uzak noktalarında
kümelenmiş, suratları beş karış vaziyette oturuyordu. Müzik olmasa kendimizi
düğüne değil de cenazeye gelmiş sanacaktık. Sorunun ne olduğu sonradan
anlaşıldı. Maria ailesinin ısrarı üzerine son anda, kilise nikâhı da yapalım
teklifini Orhan’a götürmüş; Orhan kabul etmemiş ve o da imam nikâhında diretmiş;
ikisinin de dediği olmamış; devlet nikâhıyla yetinmek zorunda kalmışlar.
Aileler ateş püskürmüş tabii. Sıkı bir kavgaya tutuşmuşlar. Düğünden sonra da, bir
daha görüşmemek üzere karar almışlar.
Yıllarca süregelen
sevdaları, Maria’nın, kendi yetiştiği tarza bir türlü ayak uyduramayan
kocasından sıkılmasıyla, evlendikten üç ay sonra bitiverdi. Nafakasız,
tazminatsız, tek celsede boşandılar.
Orhan’ın ilk aşkını
unutması ve yeniden evlenmeye cesaret edebilmesi için aradan tam iki yıl
geçmesi gerekti. Bu defa, ailesinin görücü usulüyle bulduğu mütedeyyin bir genç
kıza talip oldu. Füsun’a…
Sadece kız istemede
görmüştü yeni eşini. Ve huyunu suyunu tanımaya yönelik bir sohbet de geçmemişti
aralarında. Ailesine güveniyordu. Kız da eli yüzü düzgün biriydi işte.
Apar topar dünya evine
girdiler. Biz yine gittik düğüne. Kur’an tilavetleri, ilahiler, dualar
eşliğinde arkadaşımızın mutluluğuna ortak olduk.
Çok geçmeden Füsun’un
aşırı kıskanç biri olduğu ortaya çıktı. Akraba veya çevreden, evlerine birileri
geldiğinde veya dışarıya çıktıklarında kocasını sürekli göz hapsinde tutuyor,
hiçbir falsosunu yakalayamadığı hâlde krize girip fırtınalar estiriyordu. Her
saat başı kocasını telefonla arayıp, “Sen de beni neden aramıyorsun, ne halt
karıştırıyorsun, kimlesin?” diye sıkıştırıyordu. İş yerine yaptığı baskınlar da
vardı tabii. Durumu bildiğimiz için, o kapıdan içeriye girer girmez Orhan’ın
civarından toz oluyorduk. Bu tavrımız kıskançlık duygularını daha da azdırıyor,
uzaktan da olsa saçma sapan kinayelerine maruz kalıyorduk. Orhan’ın hayatını
zindan eden bu kız çekilir gibi değildi.
Orhan niye katlanıyordu peki?
Sebeplerden biri, Füsun’un evlenir evlenmez hamile kalmasıydı. Diğeri, ikinci
evliliğin de ayrılıkla sonuçlanmasını hiç istememesiydi.
Füsun işi iyice azıtmıştı.
Elinde hiç delil yokken, kocasının eski karısıyla görüştüğünü iddia ediyordu.
Oysa Maria Orhan’dan evvel evlenmişti, mutluydu ve bir de evlat sahibi olmuştu.
Orhan’ı çoktan unutmuştu kızcağız.
Bu iddiasını tutturamayan
Füsun, bu sefer de, “Ben bekârdım, sen boşanmıştın. Sen bana layık değilsin.
Keşke bekâr birisiyle evlenseydim.” nevinden hakaretlere sarıldı.
Evliliğe adım atar atmaz
ortaya çıkan kıskançlık krizleri nedeniyle karısını defalarca psikiyatra taşıdı
Orhan. Hamile olduğundan ilaç kullanamadı Füsun. Telkin tedavisi yapıldı
sadece. Cehennem azabı evliliklerini sürdürdüler.
Bebek doğdu, sütten
kesildi ve ilaçlı tedavi başladı. Düzelmesini beklemek beyhudeydi anlaşılan.
Çünkü Füsun, doktorunun verdiği bütün ilaçları aynı anda içerek komaya girmişti
bir gece. Ölümün eşiğinden mucize eseri dönmüş, eve geri getirildiğinde kocasına,
onu çok sevdiği için kendisine mani olamadığını söylemiş, bir daha intihara
teşebbüs etmeyeceğinin sözünü vermiş, kendisini boşamaması için yalvarmıştı. Orhan
da ona bir şans daha tanımıştı.
Devam eden süreçte, kendini
camdan atıp, az bir yara bereyle kurtulunca da “Cam silerken ayağım kaydı
düştüm.” demeler, aniden hızla giden arabaların önüne atılıp, ölümden son anda döndükten
sonra “Dalgındım, farkına varmadım.” bahanelerine sığınmalar, vs… Tehlike
çanları çaldıkça Orhan’ın da sinirleri iyice bozulmuştu artık.
Bir gün Füsun çocuğunu
evde bırakıp kayıplara karıştı. Gidebileceği hiçbir yerde bulamadılar. Emniyete kayıp başvurusu yapıldı ancak polis
de izine rastlayamadı.
Nihayet on beş gün sonra
aniden döndü evine Füsun. Orhan karısına bunca zaman nerede olduğunu hiç
sormadı. Aile büyüklerini çağırdı. Karısının takıntı hâline getirdiği intihar
girişimlerine, dengesiz davranışlarına artık tahammül edemediğini, onun bu
gidişle çocuğuna da bir zarar verebileceğinden korktuğunu söyledi. O esnada
kızın ailesinden, Füsun’un evlenmeden önce de bu tür teşebbüsleri olduğu
itirafı geldi. Damatlarına hak verip, kızlarını alıp götürdüler.
Orhan’a ne oldu dersiniz?
Bir daha evlenmedi. Çocuğunu tek başına büyüttü.
Mücella Pakdemir
,
.
.
Ya devam edecek…
Ya da yeterli ilgi görmezse, kendim için yazmadığıma göre bu bölümle bitecek.
(
İntihar 2… Orhan – Füsun başlıklı yazı
Mücella Pakdemir tarafından
22.07.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.