ORTADOĞU
CEHENNEMİ
Dünya insanlığı,
İsrail denilen küresel haydut devletin vahşetini dilleri tutulmuş, gözleri kör
olmuşcasına seyrediyor. Bu vahşetin kendilerini de kuşatacağını halen anlamayan
İslam ülkeleri, bu küresel kuşatma karşısında yıllar boyunca neden önlem
almadı? Şimdi bu noktada düşünmemiz gerekiyor. Haydut devlet, İslam
coğrafyalarını ele geçirmek için akla, bilime, teknolojiye yatırım yaparken ve küresel
bağlantılar kurarken, Müslüman ülkeler neden uyanmadı? Uyanıp, neden bilime,
teknolojiye ve eğitime kaynak ayırmadı. Neden nitelikli insan gücü ya da bilim
insanı yetiştirmedi. Neden Siyonistlerle kol kola işbirliği yapmaya devam
ediyor! Bu vahşeti gördükten sonra diyorum ki; deccal, firavun ve nemrut
beklemeye gerek yok. Kötülüğü temsil eden bu sıfatların tamamı bugün İsrail
haydut devletinin şahsında vücut bulmuş; yapması gerekenleri yapmakta ve
hedefleri tamamen İslam ülkeleridir.
Filistin, halen bir devlet hüviyetine girebilmiş değildir. Hamas, cihatçı bir örgütüdür ve Filistin’i yönetme, koruma ve kollama misyonu üstlenmiştir. İsrail haydut devleti, 30 Temmuz 2024 tarihinde resmi temaslarda bulunmak üzere İran’a giden Hamas’ın Siyasi Büro Şefi İsmail Haniye’yi bir hava operasyonuyla öldürdü. Bu ve geçmişte yaşanan İsrail kaynaklı suikastlar bilinçli bir şekilde yapılmakta, Ortadoğu Coğrafyasını kan gölüne çevirerek hedeflerine varmak istemektedir. Bu zorlama, İsrail inancından kaynaklanan bir zorlamadır ve nihai hedefleri (bana göre) üçüncü dünya savaşını çıkarmaktır.
Konuyu daha fazla dağıtmadan kısa ve öz bir şekilde İsrail’in temel inanç sistemlerine de değinerek bu haydut devleti daha yakından tanımayalım:
Her dinde olduğu gibi Yahudilik inancı da iman esaslarına dayanır. Bu inancı emunot olarak tanımlıyorlar. Yahudiliğin amentüsü olarak kabul edilen bu inanç sistemi on üç temel esasa dayanır.
Yahudiliğin temel şartlarına baktığımızda; bir anneden ve babadan veya en azından Yahudi bir anneden gelmek yeterlidir. Sonradan Yahudi olan kimse de Yahudi olarak kabul edilebilir; ancak bu kişi Yahudiliğe girmekle sadece dinini değiştirmiş olmaz, aynı zamanda milliyetini de değiştirmek zorundadır.
Yahudiliğe tebliğ edilen on emir vardır: İsrail Oğullarının Mısır’dan çıkmaları için Tanrı’nın kutsal kitapta onlara gönderdiği uyulması gereken yasalardır. Bu on yasa Tanrı’nın insanlığa buyruğunu içermektedir. Yahudi inanç sistemlerinde Tanrı, Peygamberlik, Musa’nın en büyük peygamber olduğu, Tevrat’ın hiç değişmediği ve değişti-rilemeyeceği, öldükten sonra dirilme, ahiret ve Mesih gibi temel konular bulunmaktadır.
Esasında Yahudiliğin kendi içinde iki yönü bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Yahudi milletinin kolektif inancını, kültürünü, hukuki kurallarını ve Yahudi medeniyetini içerirken, ikinci yönünde tarihsellik bulunur. Şöyle ki; İlk İbrahimî din olmasının yanında insanlık tarihindeki en eski dinler arasında yer alan Yahudilik, monoteizm temelli dinlere ilk örnektir.
Siyonizm, katı İsrail milliyetçiliğinin tam adıdır desek yanlış olmaz. Çünkü tarihi İsrail toprakları olarak tanımlanan topraklarda bir Yahudi devletinin asırlar sonra yeniden Filistin topraklarında kurulmasını destekleyen, savunan ve Yahudi milliyetçiliğini esas alan ideolojik bir fikir hareketedir. Siyonizm’in fikir babası Thedor Herzl’dir. Bu cümleden devam ederek; Siyonistlerin kutsal kitabı Tanah’tır ancak aynı zamanda tarih kitabı olarak da görülmektedir. O kadar ki; Tanah, kutsal bir kitap olmasının yanında Yahudilerin antik dönem-lerdeki tarihlerini de anlatan bir özelliğe sahiptir.
Yahudilikten bahsederken elbette Evanjelizm’den de bahsetmek gerekir: En basit anlamıyla Hristiyanlık bildi-rilerini vaaz eden, yayan kişi anlamına gelmektedir. Bu terim, genellikle Protestan kilisesinin en muhafazakâr kesimini kapsamaktadır. Evanjelikler, ABD’yi kuran ve tutuculuğuyla bilinen Protestan mezhebi Puritenler’in devamıdır.
Büyük İsrail
hedeflerine bakıldığında; Kitab-ı Mukaddes çevirilerinin bazılarında politik
anlamlar görülse de esasında Siyonizm’in bir kolu olan Revizyonist Siyonizm
kapsamında, İsrail Devleti’nin topraklarının eski Birleşik Krallık Filistin
Mandası ile bazı kaynaklarda günümüz Suriye’si ve Türkiye’sinin bir kısım
topraklarını da içine alarak genişlemek istemektedir. Bu tür genişlemeye
irredantizm (kurtarımcılık) denilmektedir.
Birinci Dünya
Siyonist Teşkilatı kurulduktan sonra gelecekte kurulacağı açıklanan İsrail
Devleti sınırlarının Nil’den Frat’a kadar uzanacağı belirtilerek bu devletin
Büyük İsrail olacağına inanılmaktadır.
Bu küresel Haydut
İsrail Devleti’nin MOSSAD “İstihbarat ve Özel Harekâtlar Enstitüsü” adında bir
casusluk teşkilatı vardır. Askeri teşkilatına ‘Aman’, iç güvenlik teşkilatına
‘Şin Bet’ denir ve her ikisi de MOSSAD’ın birimleridir. Bu üst ve alt
birimlerin tem amacı; yeryüzüne dağılmış olan tüm Yahudilerin herhangi bir
saldırıya maruz kalmaları halinde derhal katliam girişimlerinde bulunmak ve
Yahudileri korumak ve kurtarmaktır. MOSSAD dediğimiz yapı öyle bir yapıdır ki,
devletin hiçbir yasasına uyma mecburiyeti yoktur. İsrail Hükümeti, MOSSAD’a rol
veremez ve bütçesini de belirleyemez. İşte MOSSAD’ı ayrıcalıklı kılan, İsrail
Devleti içinde kendine özgü bir derin devlet olmasıdır. MOSSAD’ın yöneticisi
sadece İsrail Başbakanı’na karşı bir sorumluluğu vardır. MOSSAD’ın bütçesi
yıllık on milyar şekeldir ve CIA’dan sonra Batı dünyasının en büyük ikinci
casusluk teşkilatıdır.
Bu makaleyi
arşivimden faydalanarak ve güncelleyerek aktarmaya çalıştım ve daha da uzamasını
istemiyorum ancak son cümle olarak şunları ilave etmek istiyorum: Her ne kadar
NATO üyesi olmasa da, İsrail’in Batı-Nato bağlantılı olduğunu göz ardı etmeden,
siyasi-politik ve ekonomik hamlemizi çok dikkatli yapmalıyız. Türkiye, bu
haydut devletin genişlemesini ve küresel etkisini en aza indirebilmek için
mutlak surette Ortadoğu İslam ülkeleriyle siyasi, askeri, ticari, teknoloji ve
kültürel işbirliğini sağlayıp, bir savunma paktı kurmalıdır. Tabi bunu başarmak
için bazı riskleri de göze almak gerekir. Mesela; İsrail haydut devleti ile her
alanda işbirliği yapan İslam ülkeleri ciddi ambargolar uygulamalı. Sözde değil,
gerçekten İslam Savunma Paktı kurulmalı ve tüm kırgınlıklar ve düşmanlıklar bir
tarafa bırakılmalıdır. Çünkü küresel emperyalizm, BOP olarak başta Türkiye’miz
olmak üzere tüm İslam ülkelerini ve daha başka ülkeleri de hedef almakta; tam
olarak yirmi iki devletin sınırlarını değiştirmek istemektedir.
Mustafa Kemal Atatürk; en zorlu yıllarında ülkemizin, Balkanların ve Ortadoğu coğrafyasının güvenliğini sağla-mak için 9 Şubat 1934 tarihinde Yunanistan’ın, Yugoslavya’nın ve Romanya’nın katıldığı Balkan Paktı’nı, İran, Irak ve Afganistan’ın katıldığı 8 Temmuz 1937 tarihli Sadabat Paktı’nı kurmuştu. Şimdi neden benzer paktlar kurulmasın? Tehdit altındaki Rusya neden bu pakta dâhil olmasın? Tabi bu benim öz düşüncelerimdir. Bu zorlu sorunları ancak strateji uzmanları ve deneyimli siyasetçiler çözebilirler.
Gözyaşı dökerek,
ağıtlar yakarak, lanetler okuyarak bu firavunlarla mücadele etmek hayaldir. Lanetlemek
işe yarasaydı İsrail haydut devleti bu kadar küresel bir canavara
dönüşmeyecekti. Bu sebeple; reel politikalar ve stratejiler geliştirilmelidir.