İçimdeki Garip Huzursuzluk
İsterdim ki her bir duygu, usta bir bestekârın âşık bir
şairin yazdığı bir şiiri besteleyerek, gönlüne pamuk gibi dokunduğu sevgiyi
içine yayarak, narin bir dokunuşuyla dokunmuş olduğunu, şarkıyı aşkın
fısıldayan tınısıyla bu anın güzelliğiyle yaşamış olmasını çok isterdim.
Elbette ki hayat her zaman bizim istediğimiz gibi olmuyordu. Ancak, her zorlukta bir umut ışığı
bulur, her acıda bir ders çıkara bilseydik eğer. Sevginin ve müziğin gücüyle,
kalbimizdeki yaraları sarar, yeniden ayağa kalkardık gel gör ki her zaman bu
temennimiz gerçek olmuyor...
Vakit akşamüzeriydi, kumral kirpiklerinde yaşlar süzülürken
gözlerindeki hüzünden onu tanıdım, beni ona çeken bir çekiciliği vardı.
Sessizce yanına yaklaştım, kalbimin ritmi hızlanırken, onun da beni fark
ettiğini hissettim. Gözlerimiz buluştuğunda, zaman adeta durdu.
‘Merhaba,’ dedim hafifçe gülümseyerek. ‘İyi misin?’
O, gözlerindeki hüzünle bana baktı ve hafifçe başını salladı.
‘Evet, sadece biraz düşünceliyim,’ dedi. ‘Senin adın ne?’
‘Benim adım Şükrü’ dedim. ‘Seninki?’
‘Benim adım Şükrü’ye,’ dedi. ‘Burada ne yapıyorsun?’
‘Yürüyüş yapıyordum,’ dedim. ‘Ama seni gördüğümde durmak
zorunda kaldım. Gözlerindeki hüzün beni derinden etkiledi.’
O, hafifçe gülümsedi ve ‘Teşekkür ederim,’ dedi. ‘Bazen
duygularımı saklamak zor oluyor.’
‘Anlıyorum,’ dedim. ‘Belki biraz konuşmak iyi gelir. Yanında
oturabilir miyim?’
O, başını sallayarak ‘Tabii,’ dedi. ‘Konuşmak iyi gelebilir.’
Böylece, akşamın serinliğinde, birbirimize hayatlarımızı ve
duygularımızı anlatmaya başladık. Ben onun yanında kırık dökük bir masa gibi
duruyordum, ama onun varlığı beni bir arada tutuyordu. Her kelimesi, her
bakışı, içimdeki boşlukları dolduruyordu. Bana kalırsa genç ve güzel kızı
içinden ‘yanlış yola girdim’ der gibiydi sanki. Ben yakışıklı olmayan, albenisi
olmayan birisiydim, oysa o güzeller güzeliydi. Ona sordum, ‘Sizi hüzünlendiren
nedir?’ O, derin bir nefes aldı ve gözlerini yere indirdi. ‘Hayat bazen
beklenmedik zorluklarla dolu,’ dedi. ‘Sevdiklerimi kaybettim şu an öyle sayalım
ve bu acıyı taşımak zor oluyor. Ama seninle konuşmak, bu yükü biraz hafifletiyor
gibi.’
Etrafıma bakındım, her şey birbirine uyumlu iken bir ben
sanki o genç kıza uyumlu değildim. Bilmem neden böyle düşünüyordum, hayatı
akışına bırakarak yaşamak varken bunca sıkıntıları hissetmek, düşünmekte neydi?
Belki de içimdeki güvensizlikler, onun yanında daha da belirginleşiyordu. Ama
yine de, onunla konuşmak, içimdeki karanlıkları aydınlatıyordu. Ona baktım ve
‘Bazen hayatın yükü çok ağır geliyor,’ dedim. ‘Ama seninle konuşmak, bu yükü
hafifletiyor. Seninle tanışmak, belki de bu akşamın en güzel anı oldu.’ O,
gözlerindeki hüzünle bana baktı ve hafifçe gülümsedi. ‘Teşekkür ederim,’ dedi.
‘Seninle konuşmak da bana iyi geldi. Belki de bazen, sadece birinin bizi
anlaması yeterlidir.’
Bu sözler, içimde bir sıcaklık yarattı. Onunla konuşmak,
içimdeki boşlukları dolduruyordu. Belki de, birbirimize destek olarak, bu
zorlukların üstesinden gelebilirdik.
Tam o anda, uzaklardan bir müzik sesi duyuldu. İkimiz de
şaşkınlıkla etrafa bakındık. Birkaç dakika sonra, bir grup genç, ellerinde
enstrümanlarla yanımıza geldi. ‘Merhaba!’ dediler neşeyle. ‘Bu akşam burada
küçük bir konser veriyoruz. Katılmak ister misiniz?’ O an, hayatın beklenmedik
sürprizlerle dolu olduğunu bir kez daha anladım. Gözlerimiz parladı ve
birbirimize gülümseyerek, ‘Neden olmasın?’ dedik. Gençler, enstrümanlarını
kurarken biz de oturup onları izlemeye başladık. İlk notalar çalmaya
başladığında, müziğin büyüsü bizi sardı. Melodiler, akşamın serinliğinde
yankılanırken, içimizdeki tüm hüzünleri ve endişeleri alıp götürdü. O an,
sadece müziğin ve birbirimizin varlığı vardı.
O, gözlerini kapatıp müziğin ritmine kendini bırakırken, ben
de onun yanındaki huzuru hissettim. Belki de bu an, hayatın bize sunduğu küçük
bir mucizeydi. Müziğin her notası, içimizdeki yaraları iyileştiriyor, bizi
birbirimize daha da yakınlaştırıyordu. Konser sona erdiğinde, gençler bize
gülümseyerek veda ettiler. Biz de onlara teşekkür ettik ve yavaşça oradan
ayrıldık. O an, hayatın beklenmedik anlarla dolu olduğunu ve bu anların bizi
daha güçlü kıldığını bir kez daha anladım.
Bana bu kadar yakın duruyorken ben neden kendimi ondan uzakta
görüyordum? Yılların yalnızlığı, samimiyete alışmamış ruhum, bedenim, hislerim
ondan olsa gerek. Ama belki de, bu akşamın büyüsü, içimdeki duvarları yıkmaya
başlamıştı. Onunla birlikte yürürken, içimde bir umut filizleniyordu. Belki de,
bu yeni başlangıç, hayatımda yeni bir sayfa açacaktı. Kalbimdeki sözleri,
mısraları gökyüzüne yazdım. Anında yağmur yağdı, bu iyi miydi kötü müydü
bilemedim. Lakin yağmurun altında ikimiz de sırılsıklam olana kadar döndükçe
döndük, gönül dostu Mevlana gibi. Yağmur damlaları, içimizdeki tüm acıları ve
hüzünleri yıkayıp götürüyordu. O an, sadece biz ve yağmur vardı. Belki de bu,
hayatın bize sunduğu en güzel hediyeydi. Yanağıma sıcacık dudaklarıyla bir
öpücük kondurdu. İlk defa yanaklarım öpücük denilen bu samimi sıcaklıkla
tanışıyordu. Kızardım tüm benliğimle, içimden kelebekler uçuşmaya başladı. O
an, hayatın tüm zorluklarına rağmen, bu anın güzelliğiyle dolup taştım. Belki
de, bu an, hayatımda yeni bir başlangıcın işaretiydi. O anın büyüsüyle,
içimdeki tüm korkular ve güvensizlikler eriyip gitti. Onunla birlikte, yağmurun
altında dönerken, içimde bir huzur ve mutluluk hissettim. Belki de, yılların
yalnızlığı ve samimiyete alışmamış ruhum, bu anın sıcaklığıyla iyileşmeye
başlamıştı. Onunla birlikte, hayatın tüm zorluklarına rağmen, bu anın
güzelliğiyle dolup taşarak, geleceğe umutla bakmaya başladım.
Bu anın ardından, ikimiz de hayatımızda yeni bir sayfa açmaya
karar verdik. Her gün birbirimize daha da yakınlaştık, duygularımızı ve
düşüncelerimizi paylaşarak. Onunla birlikte, hayatın zorluklarına karşı daha
güçlü hissediyordum. Her anımızı birlikte geçiriyor, birbirimize destek
oluyorduk. Birlikte geçirdiğimiz zamanlar, içimdeki yalnızlığı ve
güvensizlikleri yavaş yavaş iyileştiriyordu. Onunla birlikte, hayatın
güzelliklerini keşfetmeye başladım. Her gün, yeni bir umut ve mutlulukla
doluydu. Belki de, bu an, hayatımda yeni bir başlangıcın işaretiydi. Onunla
birlikte, geleceğe umutla bakıyor, hayatın tüm zorluklarına rağmen, birlikte
olmanın gücünü hissediyordum."
“bana bu akşam sende kalabilir miyim? Yanlış anlama, gidecek
yerim yok. Anne babamla ve kardeşlerimle kavga ettim. Beni sevmediğim, benden
20 yaş büyük biriyle evlendirmek istediler. Ben de hayır dedim, kapıyı kapattım
ve yola çıktım.”
Gözleri dolmuştu, ama kararlıydı. Onu evimin içeri davet ettim,
“tabii ki kalabilirsin. Bana” Senin yanındayım, senden bana zarar gelmez bunu
hissediyorum, bundan sonra da ne olursa olsun.” Dedi.
Onu dışarıda kalmasına izin vermek yakışmazdı bana, onu evime
yerleştirdikten sonra ben arkadaşım yaşar da kalırım bu gece diyerek yola
çıktım. Bana “gitmene gerek yok,” dedi ama ben bunu kabul edemedim. Onunla aynı
evde kalmak kendi içimde bir huzursuzluk verirdi. Aslında yaşar diye bir
arkadaşım da yoktu. Otelde kalmak için ayrıldım, ama bunu ona nasıl
söyleyebilirdim ki? Gerçeği saklamak zorundaydım, çünkü onun bana yük olduğunu
hissederek söylemesini istemiyordum. Otel odasına vardığımda, içimde bir
rahatlama hissettim. En azından bu geceyi güvenli bir yerde geçirecekti.
Sabah olduğunda eve doğru yola çıktım. Eve varmaya yakın,
evimin önünde kalabalık, polis ve ambulans vardı. Yüreğime bir ateş düştü,
“Eyvah,” dedim, “yoksa…” Ağabeyleri onu takip etmiş, ben onu evde bıraktıktan
sonra içeriye gizlice girip öldürmüşler. İçim yandı. Keşke o gece onu yalnız
bırakmasaydım. Polisler beni görünce hemen yanıma geldiler. “Siz evin sahibi
misiniz?” diye sordular. Başımı sallayarak onayladım. “Maalesef içeride bir
cinayet işlendi. Sizi karakola götürmemiz gerekiyor,” dediler. Gözlerim doldu,
dizlerimin bağı çözüldü. O an, hayatımın en büyük pişmanlığını yaşıyordum. Karakolda
sorguya alındığımda, içimdeki suçluluk duygusu beni yiyip bitiriyordu. Onu
koruyamamıştım. Kendimi sürekli suçluyordum: “Neden onu yalnız bıraktım? Neden
daha dikkatli olmadım?” Bu düşünceler beynimde yankılanıyordu. Gece boyunca
haftalarca gözlerimi kapatamadım. Her kapattığımda, onun yüzü gözlerimin önüne
geliyordu. Gözlerindeki korku ve çaresizlik beni mahvediyordu. Onunla
geçirdiğimiz kısa süreyi düşündüm; bana güvenmişti, ben ise onu koruyamamıştım.
Bu düşünce, içimde derin bir yara açmıştı.
Mehmet Aluç