Rengim mi soluk yoksa gecemin g/özüne
gün mü kaçtı hani hüzün ertesi sıvazlanan yalnızlığımı bir de cenk ettiğim iken
o yiğidin mekânı.
Sözcükler cümleten cılız
Aşkı layığıyla yaşamaksa yorgun bir
telaffuz
Göğün metanetine büründüğümün ertesi
Ve işte b/üzülen iç sesim
Dış cephesi hayli karanlık
Hayli yamalı bir şafak
Beklediğime değse ne değmese ne?
Elim değmedikten sonra kuru tenine
Üzengisi şu sözlüğün
Kum saatim ve kumdan kalelerim…
Hörgücü ve de kalemimin
Göğün salkım söğüdü
Hayli de genişmiş mezhebi
Zalimin ve zümresinin
Şevkim değil asla tetiklenen
Duymazdan geldiğim
Bir cendere
Bir mıntıka
Bir de kör kuyunun sarnıcı…
Bir cenk
Ve dünde kalan nice hatıra
Hatırına sevdiklerimin
Sabrımla dirayetimle mesken
Bildiğim şu kıblemin turuncu duvarı
Bak, bak, nasıl da ışıyor güneş
Bakmasan bile tahmin et
Nasıl da r/eşit dış ve iç ses
Şimdimden mustarip
Dün mizaçlı bir şakayık
Ve gaipten gelen bir sevinç
Hazzı ömrün ne ki
Kutsanmadıktan sonra umut ve sevgi
Varsın olsun bir handikap
Serzenişimse sadece kendime
Gıybetin türküsü
Kıyametin de öncüsü
Ve saf kan yalnızlığım
Çürük mehtabın çürük köklerin
Ve çukurunda gözlerimin
Sadık olduğum kadar yüce Rabbin
Sonsuz kudreti
Beni bana getiren
Öncesinde kendimle restleşen
Bir yankı belki de bir yılkı atı
Gammazlayan değil asla
Gem vurduğum güne hayata
Varsın olmayım bir Allah’ın kulunun
umurunda
Ve işte şefkatle üstünü örttüğüm umutlarım
Şeceresi ve şerefesi ve secdesi
Beni bana sunan o yorgun duyguların
nabzını
Alamasam da bazı bazı
Tüm gücümle denk düştüğüm acının
kulvarı
Hüzün dolu bir günce
Tıkalı iken sözcüklerin genzi
Takas mahiyetinde
Sevginin varsa yoksa kalemle
eşleştiği
Ha bu gün ha yarın
Doğmakla iştigal
Zaman aşımına uğrasa da insan
Mekânsız ve zamansız bir ısrarla
Meali nice duygu
Miracı iken o huşu dolu kuytu
Elbet varacaktır hidayete
Bu gün belki de yarın
Yağmalanan ruhun ve ufkun
Gönül kaleme attığı gol gibi
Kalp gözüme sirayet eden nurlu yol
gibi…