SEVGİLİ KARDEŞİM BÜŞRA’NIN FANUS İSİMLİ ŞİİRİNE YAZDIĞIM NAZİRE…

 




Düşlerim ve gerçeklerim nasıl da tekzip ediyorum hararetli bir var oluş sancısı ölümün seyrüseferinde gözümden sakındığım sevdiklerim bazense hâsıl olan bir varsıl sözcüklerin kökünde yeşeren göğün g/izinden firar edip içime sektiğim içime saklandığım haşmetli bir girdap zanların devinen hükmünde sarılı hüznün melankolik ç/ağrısı.

Öncemde hep düşler biriktirdim: heybetli bir misafirdi hayal gücüm.

Tamtakır değildim de henüz tam teşekküllü olsa da duyumsadıklarım ne yatağa düştüm ne çukura ne çamura; himayesinde ailemin rengimi mademki kutsayandı Rabbim söz birliği etmişçesine hayatın gerçekleri ile hayal gücümün tüten dumanında vardı elbet bir hikmet.

Zarifti attığım naralar.

Naif ve temkinli alabildiğine boykot ettiğim iç sesim ve çocuk olmanın kıvancında kalabildiğim kadar çocukluğumda tokuşan ne varsa içimden dışa dönük bir eylem bir eksen ve palas pandıras sevebilmenin gücü adı kendimle barışık olamamanın en derin manasında.

Öznem gizil.

Güncem sivil.

Bense bir asker gibi asker adımlarında yalnızlığın cenk ettiğim iç cephem henüz insanlardan kesmemişken ümidi.

Sevdiğim kadar mutluydum; ah, nasıl da bıçkın minik kalbim.

Şerh düşülesi bir zemin emin olduğum kadar tüm insanlardan ve dostlarımdan bilemezdim henüz zemheride saklı o fırtınanın bir gün gelip de beni ve tüm duygularımı savuracağını.

Minnet etmesem de.

Metanetin ne olduğunu bilmesem de.

Mealim mademki sadece sevgi ve işte mecram ve işte mıntıkam ve işte eremediğim o diğer yaka asla da düşmezken diğer yakamdan hem sevdam hem de yalnızlığım içimde yaşattığım ne var ne yok hayata uyarladığım.

Sıfatlar vardı lakin telaffuz edilen bilmezken canımı yakan en sivri dikenin kendim olacağını.

Sivriydi de dili tüm yabancıların ve henüz askıya almadığım hayatım, tadının damağımda kaldığı mutluluğun çetelesine konan minicik bir çehre misali içimdeki çocuğun yok edemesem de çekincelerini seviyordum işte: kimine gör fevri kimine göre deli kimine göre veli addedileceğim o metruk günlerin henüz gelmediği.

İçim dışım bir.

İçre yolculuğum aslında dış sesle ilintili.

Ve bir Allah’ın kulunun duymadığı iç sesim en çok yankı yapan en çok da can yakacak olan vecizeler misali örüntüsü aşkın elbette görüntüden ibaret değildi sadece hem de çocukluğumun en vakur en asil bekçisi iken dinmeyen temposu sevdalı yüreğimin.

Kilit vurduğum bir kapıydı hem de ardına saklandığım.

Kıyamet kopsa umurumda olmadığı kadar isyankâr bir çocuktum en başta sert ve otoriter mizaçlı babama başkaldırdığım gerçi her emre de itaat ederdim ama baskının hüviyetinde kâinat bir apolet sunmuştu bana ve kaza eseri biliyordum ki: ben bu dünyaya ne aittim ne de ait olacaktım.

Günbegün şekillenen aidiyet duygum ne hüsrandı esen ne de hazandı tepinen ve ben hep bahardım ve ben hep aşktım ve ben sürgün edilmemişken henüz kendimden sürmanşet duyguların ve aşkın müptelası esen rüzgârdım hem içime hem dışıma ve taleplerimin değil emirlerin kölesiydim.

Çocuk kalmaksa içimden gelendi.

Bin yaşına ermiştim nihayetinde ama çocukluk bana dünden mirastı ve çocuk kalbimin ve masumiyetimin densiz rüzgârı aklıma geleni söylemesem bile yapardım içimden geçen her ne ise…

En sevdiğim müziğin sesini sonuna değin açıp da soyutlandığım hüzünlü dünyamdan arda kalan duayeni acıların ve dik başlı ruhumda atak geçiren duygularımdan ibaret bir varlık olacağımın ne beklentisi ne hayali geçerdi içimden ama ben hep duygusal ama ben hep umut dolu ve anbean büyüyen hayal dünyam iken sırtımı sıvazlayan bir o kadar uzaktım da kendimden.

Zaaflarım değildi nefesimi kesen.

Sadece konan katı kurallar değildi nefsimi öldürdüğüm…

Ve iklimlerden illa ki bahardım:

Ne hazanı severdim ben eskiden ne de yağan yağmuru.

Yağmalanmış olsa bile isteklerim ve bir mahzene hapsedilmiş olsam bile duygu selimde ve hayal dünyamda adeta festival havasında geçiyordu hayatım.

Hem ben öylesine büyük dilekler ve varamayacağım memleketler dilemedim Tanrıdan benim tek bir yurdum vardı tek bir duygum kimine göre batıl kimine göre atıl ne de olsa sevmeyi seviyordum kendimi bildim bileli.

Kilit vurulmuş olsa bile içimdeki odaya.

Ket vurulmuş olsa bile içime.

Seçme şansım olmasa bile yine de gençliğimi doya doya yaşayamamanın verdiği sıkıntı ve hayal kırıklığı ile kendimce bir dünya kurmuştum ben hayat denen cehennemin arka bahçesine.

Sözcüklerim rötarlıydı.

Hayallerimse sonsuz.

Ve evet, ailemin isteği ile seçmiştim bana uygun olmayan bir mesleğin eğitimini aldığım yine de sevmeyi başarmıştım ben tüm saçmalıklarına rağmen hayatın ve kimse bana bir şeyleri dayatan ve işte cenneti arıyordum ben hayatta yoksa içimde saklı cenneti konumlandırmak mümkün olacak mıydı girdiğim iş ortamlarında olsun girdiğim sosyal topluluklarda olsun ben sadece bu kadardım, ben sadece benden ibarettim bu yüzden iş hayatına fazlaca uyum sağlayamadım.

Görkemli hayalleri dünde bırakıp…

Gözümden sakındıklarımı da bir bir kaybederken.

İçimin dışa uyarlanmış neşesinde solan bir çiçeği de yeniden canlandırmak adına ve işte ölü duygulardan yaşayan ölülerden de ümidi kesip kendimi öldürebilme ihtimaline bile yakın durup ve onca şeyden de vazgeçip bilip bilmeden ihbar ediyordum içimi dışıma.

Sehven yenik.

Soru eki olarak mutabık.

Bir imgenin ne olduğunu dahi bilmezken ve hayatımın dönüm noktası ve işte kalemimi ilk defa olarak elime aldığım o gece.

Devasa bir es verip sonlandıracakken de yazımı…

Ve işte kilitli yüreğimin şifresine kavuşmuşken sonunda ve nasıl da emindim kendimi son olarak bulduğuma oysaki verdiğim kayıplar neydi ne olacaktı vereceğim kayıpların yanında?

Ne muadilim vardı ne de ruh ikizim ne de sadece tek bir mealim çünkü ben sonsuzluk denen iklimden sökün etmiş bir acı bir hüzünle şerh düşecektim her şeye ama her şeye yeniden ve işte benim hikâyem o gün başladı ve kala kaldığım kadar bir başıma cennetin beni çevrelediği duvarları usulca huzurla okşadım okşayacaktım de bir o kadar cehennemi yeniden defalarca yaşayacak olma ihtimalini göz ardı etsem bile ve işte övüncüm ve işte sevdam ve işte ruhumun malikânesi ne de olsa ben bir prensestim öncemde damgası vurulmuş ben aslında bir yetimdim de öksüz kalmamak adına vereceğim mücadelenin ilk tohumlarını attığım ve çocuk kalbimle kaybetmediğim kadar çocukluğumu meleklerdi benim en iyi dostum bir de kalemim: endamına yenik düştüğüm duyguların da kapalı kutusunu günbegün açarken aslında rastladığım ve de rastlayacağım iken kendim en çok da kendimden geçmemek; kendimden olmamak adına verdiğim vereceğim mücadelenin de dönüm noktası olduğu gibi hayatımın…

Sahiden de hikâyem henüz yeni başlıyordu…

 


( Nazire Sahiden De Hikayem Henüz Başlıyordu... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 15.08.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu