Derin Anlamlarını Keşfetmek
Günlük yaşamın içinde gizlenen anlar, bizim içindir ey canlar varken içinde bin bir heyecan hayatımızın her anında karşımıza çıkar. Sabah uyandığımızda, güneşin doğuşunu izlerken, hayatın yeni bir başlangıç olduğunu hissederiz. Güneş, umutlarımızı ve hayallerimizi aydınlatan bir fener gibidir, her karanlığı deler aydınlık. Her yeni gün, bize yeni fırsatlar sunar ve biz de bu fırsatları değerlendirmek için yola çıkarız, yolda bir bekleyen vardır anlarız.
Anlamaya çalışıyordum peşinden giderken aşkın, ruhumun
derinliklerinden yükselen bir melodi gibiydi; her notasında kalbimin en gizli
köşelerine dokunan, varoluşun özünü titreten bir ahenkti. Aşkla bakmak sevmek
bu melodinin en yüksek tınısıdır; insanı gökyüzüne çıkaran, yıldızların
arasında dans ettiren bir büyü gibiydi benim için. Bir gün, kalbimin en derin
dehlizlerinde bir ışık belirdi. Bu ışık, sevginin saf ve duru parıltısıydı. Her
adımda, bu ışığın peşinden gittim; her nefeste, onun sıcaklığını içime çektim.
Sevgi, bana hayatın en güzel yanlarını gösterdi; çiçeklerin açtığı, kuşların
şarkı söylediği, güneşin en parlak olduğu anları.
Aşk ise, bu yolculuğun en büyülü anıydı. Kalbimin kapılarını
ardına kadar açtım ve aşkın içeri süzülmesine izin verdim. Aşk, bana gökyüzünün
sonsuzluğunu, denizlerin derinliğini ve dağların yüksekliğini öğretti. Her an,
onunla birlikte daha da büyüdüm, daha da güçlendim. Sevgi ve aşk, hayatın en
değerli hazineleridir. Onlar olmadan, yaşamın anlamı eksik kalır. Sevgi, kalbin
en derin yaralarını iyileştirir; aşk ise, ruhun en karanlık köşelerini
aydınlatır. Bu iki duygu, insanı yeniden doğurur, küllerinden yeniden var eder.
Bir gün, yaşlı bir adamla karşılaştım. Bana, sevginin ve
aşkın gücünü anlattı. “Küle dönmek kolay mı ki, külden güle dönülsün hemen?”
dedi. Bu sözler, kalbimde derin bir yankı buldu. Anladım ki, sevgi ve aşk,
sabır ve emek gerektirir. Onlar, zamanla büyür ve olgunlaşır. Ve bir gün, ruhumun
çiçek sattığı karşı kaldırımın bahçesinden bir ses duydum “Sana da veririm bir
gül, eğer istersen; yarının dünlerinden ve de çağıldayan güllerimden onları
yetiştirebilsen eğer…” Bu sözler, bana umut ve geleceğe dair bir ışık sundu.
Anladım ki, sevgi ve aşk, her zaman yeniden doğma ve büyüme fırsatı sunar.
Yağmur çiseliyor, kuşların göğe yükseldiği bedenimden. Geçiyorum, yine yeniden kaldırımların yeryüzünde dans ettiği yaşam bezeli tünelinden. Yetişemiyorum, her şey asılı kalıyor içimde, közlenemeden… Günlerim; kaldırımların rıhtımında sessizliğe gömülüyor doğamadan küllerinden… Gülen Düş-Küllerime Sığmayan Günlerim'den alıntıdır"
Aşk,
birinin gözlerine baktığında, tüm dünyayı o gözlerde görmekti. Aşk, birinin
yanında olduğunda, zamanın durmasını istemekti. Aşk, birinin elini tuttuğunda,
tüm evrenin seninle birlikte olduğunu hissetmekti. Aşk, kalbinin en derin
köşelerinde filizlenen bir çiçekti; her gün büyüyen, her gün daha da
güzelleşen.
Bir gün, o yârimle birlikte gökyüzüne baktık. Kuşlar, özgürce
kanat çırpıyordu. Ben yârime gülümseyerek, “Aşk, tıpkı bu kuşlar gibi özgür ve
sınırsızdır,” dedim. “Seninle birlikteyken, sanki kanatlarım varmış gibi
hissediyorum. Seninle konuşmak, gökyüzünde süzülmek gibi; her kelimen, beni
daha da yükseklere taşıyor.” Nazlı yârim benim bu sözlerimle büyülenmişti,
gülüşü ve bakışıyla beni de büyüledi. Onunla birlikteyken, gerçekten de
gökyüzünde uçuyormuş gibi hissediyordum. Aşk, bizi gökyüzüne çıkaran,
bulutların üzerinde dans ettiren bir güçtü. Her an, birlikte daha da yükseklere
uçuyor, sevginin ve aşkın sınırsızlığını keşfediyorduk birlikte.
Bir gün, nazlı yârim gökyüzüne baktı bulutla konuştu: “Bulut,
bulut olmak kolay mı? İçinde rahmeti kucaklarken, çok mutlusundur eminim”
Bulut, yavaşça süzülerek o nazlı aşkla bakan yârime cevap verdi: “Küçük
damlalarla doluyum, her biri bir umut, bir sevgi. Sen de kalbinde bu sevgiyi
taşıyor musun? İçindeki rahmeti kucaklayabiliyor musun?” Nazlı yârim, bulutun
bu sözleriyle derin bir huzur hissetti. Anladı ki, aşk ve sevgi, tıpkı bulutun
içindeki rahmet gibi, kalbinde taşıdığı sürece anlam kazanıyordu. Aşk, içindeki
sevgiyi kucaklamak ve onu paylaşmak demekti.
Bir sabah, yine o nazlı yârim yanımda iken, doğan güneşe
baktı ve ona seslendi: “Ey güneş, herkesi karşılıksız ısıtırken, onlardan bir
şey beklemezken, nasıl bu kadar cömert olabiliyorsun?” Güneş, parlak
ışıklarıyla cevap verdi: “Benim görevim, ışık ve sıcaklık yaymaktır. Sevgi de
böyledir; karşılık beklemeden vermek, kalpleri ısıtmak ve aydınlatmaktır. Sen
de kalbinde bu sevgiyi taşıyor musun? İçindeki ışığı başkalarıyla
paylaşabiliyor musun?”
O nazlı yârim, güneşin bu sözleriyle de aydınlandı. Anladı
ki, aşk ve sevgi, tıpkı güneşin ışığı gibi, karşılık beklemeden vermek ve
başkalarını aydınlatmak demekti. Aşk, kalbinin en derin köşelerinde parlayan
bir ışık, her gün daha da güçlenen bir ateşti.
Günlük yaşamın içinde gizlenen anlar ve gelecek, hayatımızın
her anında karşımıza çıkar. Sabah uyandığımızda, güneşin doğuşunu izlerken,
hayatın yeni bir başlangıç olduğunu hissederiz. Güneş, umutlarımızı ve
hayallerimizi aydınlatan bir fener gibidir. Her yeni gün, bize yeni fırsatlar
sunar ve biz de bu fırsatları değerlendirmek için yola çıkarız.
İşe giderken, hayatın bir yolculuk olduğunu düşünürüz. Her
adım, bizi hedeflerimize biraz daha yaklaştırır. Trafikte beklerken, sabrımızı
sınayan bir labirentin içinde kaybolmuş gibi hissederiz. Ancak, sonunda varmak
istediğimiz yere ulaştığımızda, tüm bu çabaların ve bekleyişlerin bir anlamı
olduğunu anlarız.
Gün içinde karşılaştığımız zorluklar, hayatın bize sunduğu
sınavlar gibidir. Her zorluk, bizi daha güçlü ve dirençli kılar. İş yerinde
yaşadığımız stres, bir savaş alanında mücadele etmek gibidir. Ancak, bu savaşın
sonunda kazandığımız zaferler, bize büyük bir tatmin ve gurur verir.
Akşam eve döndüğümüzde, evimiz bir sığınak gibi gelir. Günün
yorgunluğunu atmak için kendimizi rahatlatır ve sevdiklerimizle vakit
geçiririz. Evimiz, bizi dış dünyanın karmaşasından koruyan bir kale gibidir.
Burada, kendimizi güvende ve huzurlu hissederiz.
Hayat her anında, bize rehberlik eder. Onlar sayesinde,
yaşadığımız deneyimlere anlam katar ve hayatın derinliklerini keşfederiz.
Günlük yaşamın içinde gizlenen bu güzellikler, bize hayatın ne kadar zengin ve
anlamlı olduğunu hatırlatır. Yemek masasında toplanmak, bir araya gelmenin ve
paylaşmanın sembolüdür. Her bir tabak, sevgiyle hazırlanmış ve özenle sunulmuş
birer armağandır. Ailemizle geçirdiğimiz bu anlar, hayatın en değerli anıları
arasında yer alır.
Gece yatarken, yatağımız bir bulut gibi yumuşak ve
rahatlatıcıdır. Uykuya dalarken, rüyalarımız bizi farklı dünyalara götürür. Her
rüya, bilinçaltımızın derinliklerinde saklı olan arzularımızı ve korkularımızı
yansıtır. Sabah uyandığımızda, yeni bir günün getireceği sürprizlere hazır
oluruz.
Uykuya dalarken, rüyalarımız bizi farklı dünyalara götürür.
Her rüya, bilinçaltımızın derinliklerinde saklı olan arzularımızı ve
korkularımızı yansıtır. Sabah uyandığımızda, yeni bir günün getireceği
sürprizlere hazır oluruz.
Gece, aynı zamanda bir yenilenme ve dinlenme zamanıdır.
Vücudumuz ve zihnimiz, günün yorgunluğunu atar ve yeni bir güne hazırlanır.
Gece boyunca, yıldızlar gökyüzünde parıldar ve bize evrenin sonsuzluğunu
hatırlatır. Bu sonsuzluk içinde, biz de kendi küçük dünyamızda huzur buluruz.
İşte bende o nazlı yârimle dalarız böylesine düşüncelerin
içine ve bu düşüncelerin serin sahiline beraber gezinirken düşünür, bakışır, gülüşürüz
karşılıklı…
Mehmet Aluç