Şehrin solgun renginde bir yangımdım
öncesi
Yâdında aşkın, teselli bulduğum
şiirlerin nicesi
Ve o ney sesinde saklı göğün
teferruatı
Uzamında yerkürenin uzaklık babında
kalemimle toprağı
Kürediğim
Ve işte ansızın sızan sızım…
Ve silik bir tebessümden arda kalan
Göğün ölü mezarlığı
Yeryüzünün çürük düşleri
Ve işte o devasa tabela:
Aşkın şehrinden göçen dünün
yenilgileri
Ve yalan aşklara asla paye vermeyen
Sözüm ona kuruşluk bir serseri
Ve sen, azizim: sen
Ve de sen, mirim
Hatta siz bayım
Sakın göz süzüp de yargılamayın
Kendi halinde insanları
Hem ne olmuş ki yırtık ise ceketi?
Ne olmuş ne olmuş eksikse üç beş
tahta
Bilmez misiniz siz oysa?
Yaşın yanında kurunun da yandığını
Afalladığınızın da farkındayım
Ve siz!
Ve sizler!
Ne de olsa;
O ve diğerleri ve de ben
Kuram dışıyım
Kuram dışıyız
Sızan yaşın da ihlali ve geciken
nazıyız
Hem evrenin hem ölümün
Dipçiğinde yorgunluğun
Alaşağı edilmiş çatılar gibi ya da
kırık camlar
Ve kırgın canlar
Pervazında konakladığımız şu hüzün
kadar da var
Hani…
Öncemizden yoksun da değiliz hiç
birimiz
Anda saklı iken sefil ve de o yalın
mevcudiyetimiz
Ne çok ne çok cevher saklıdır
İhlal edilmiş yüreklerden firar eden rüzgâr
Misali
M/imlendiğimiz şu yorgun kıyılara
serili
Ve hınca hınç dolu iken kalbimiz
Yetmedi kabrimiz
Teveccüh ettiniz:
Yol bildik yoldaş bildik bileli
Hem insanları hem sevgiyi
Ve göz ucuyla s/üzdüğünüz
Salkım saçak ruhunuz gıybet ettiğiniz
Kıvılcımdan doğan yangını bilmez
misiniz?
Kardıkça ruhu
Kemirdikçe vicdanı
Kayboldukça gün ve gece yarısı
Yağan karın temizlediği
Acılardan da fazlasıdır bir meczubun
Bir mazlumun
Ve de bir velinin nice de delinin
Ruhuna bandığınız kadar nefreti
Andığınız aslında Allah olmalıydı
Çektiniz de içinize küf kokulu
nefesinizi
Ve nefsinizi
Ve başınıza yağan laneti
Sanmayın ki sonlandıracaktır Tanrı.
Akıbetiniz gizli
Kaderin kederle de olan iş birliği
Katıksız bir zulüm bir eziyeti
Dillendirseydiniz ya sevgi denen en
ihtişamlı meziyeti
Ve anlayışı
Hele ki yok mu o kirli elleriniz…
Ne sabun yeter size ne su
Varsa yoksa bir garibin dilinden
dökülen duayı
Misafir etseydiniz ya kalbinize
Kaf dağında gezinirken
Af dilemek hiç mi gelmedi aklınıza?
Huzur ve hüzün ve zulüm
Körün istediği bir göz Rabbin verdiği
huzur ve yaşadıkça hüzün
Derlerken acılı yürekler
Ve işte yüce Mevla hüzünlü yüreklerde
acıyı yok eder
Açmadığınız kadar ellerinizi semaya
Açmadığınız kadar yüreğinizi İlahi
Aşka
Bir yatır
Bir meczup
Bir mazlum
Ve nice çocuk
Uzamında bilinmezin
Aşk ve hüzün ki şiarı ölü nefsin ve
kalbin
Kalben de sevebilmişken sür-git bu
izi
Aşkla ihya eden Rabbi
Günahı ile hüznü buyur eden zalimi
Gün yüzlü bir seyyah
Gece gözlü bir sevda
Işıyan ruhun yatıya kaldığı mezarında
Şivesi aşk
Şiarı meşk
Renginde olsa dahi kasvet
Ve işte hasret
İle kucaklayan yüreği temiz tutansa
İçte saklı o iyi niyet
Edimler
Özlemler
Huzura biat edinilen servet
İfası ömrün
İhya edilesi hüznün
Cenneti bahşeden Rabbin
Ve nefsine tapanların
İki yüzü
Ardışık sayılar gibi
Çorap söküğü gibi
Gelecektir de devamı
Haresinde
Ve hanesinde
Ve haznesinde
Aşkla kıyama duran Mümin’in
taşımayacağı yükü
Vermediği kadar Rabbin
Taşlanırken yürek
Bilmeden de taçlanırken
Ve işte o sızının
İlahi Ateşe döndüğünü görmeye yürek
gerek
Ve de kalp gözü
Bir mayın tarlası iken dünya
Manidar bir ruhun da
Payidar olacağı duyguların hatırına
Aşkın harına eşlik eden
Umudun ve inancın da doğumuna
Nasıl ki: Allah var gam yok…