İçliğini Kuşanıp Hiçliğine Mermiler Yağdıran Şair...




Soğuk bir düş ısmarladım ruhumun yangınında sefere çıkmış bir denizci gibi ve ruhumun idam mangası aşkın solgun yüzünden yağan nur misali.

Nüktedandı yaşam sözüm ona sözüm olmazken sağa sola ve arkamı asla kolaçan etmeden düşmüşken eğri büğrü kambur yollara.

Bense menşei ölümün ve devrik tahtım asla da payidar olmayacak bir padişahtım işte oyun denen bu bilmecenin yok iken de ederi ve aymazlığında kederin elimden kayıp gidenlerin zemheriden bana seslendikleri gün gibi aşikâr gün yüzü görmeye meylettiğim yalancı aydınlıkların yalan zaferleri benimse tek ziynetim sadece sevgi.

Aşılası bir engel.

Aşina yüzler.

Emre amade gülüşler.

Yakardığım sadece O.

İşveli sözcüklerin kırık çeperleri ve işte sihirli bir dünya varsa yoksa kalemin kendi içinde yarattığı o devasa oyun bahçesi.

Kulvarımda tektim mademki sevginin de önde giden neferi.

Ve işte hep de arkada kalmışken oyun denen hayatın akan rimelinde dahi saklı iken albenisi sözcüklerin.

Tarumar edilmiş bir dünya belki bir rüya.

Temcit pilavı gibi önüme getirilen leziz görünümlü ne çok günah.

Hele ki yok mu o güruh?

Sefer tasında unutulmuş bayat bir yemek gibi kokusunu duymasam dahi ruhumu tıngırdatan zalimin zaferi.

Dar bütçeli ömürler.

Dik başlı niyetler.

Öncesi olmayan masallar ve yere düşen değil başımın üstüne yağan ne çok beddua.

Namı da almış yürümüşken yalan sevgilerin yalan aşkların.

Ruhun tömbeki.

Yalnızlığın diviti.

Sobelenmiş şiirler.

Meymenetsiz değil elbet ruhuma esen rüzgârın hızından da yüksek bir volüm ile eşelediğim kadar gönlü kalemin sonlanmaz mürekkebinde unutulmuş sözcüklerin ve duyguların çıtası yükselmiş ruhu.

Tebessüm ehli bir gün ışığı geceden programladığım umudun ara sıra tutulsa da nutku.

‘’tek yapmam gerekeni beceremediğim günden beri
nereden başlamamam gerekse her şeye
oradan başladım
bileklerime bir jilet kadar yakınken dünya
yola; kanlı bir kahkaha gibi çıktım mesela.

evet
ben hiç terk edilmedim
ben hep yok edildim

bağırdım ağzımı elimle kapatarak
keşke doğru yaptıklarımdan değil,
yanlış yaptıklarımdan pişman olsaydım’’(Bülent Parlak)

 

Ölümle sevişebilirdi günahlarım eğer ki yanılgı ertesi bir yenilgiyi daha ruhumda ağırlamasaydım…

Sözcüklerin ve şiirlerin dumanı üzerinde en soluk zaferim olsa da sevebilmek yeniden başlayabilirdim hayata eğer ki kendimi doya doya sevebilseydim.

Askıda ekmek gibi itirazlar sunuyorum bu aralar yüce yargıya ama yetmiyor…

İsyan bayrağımı açıp kendimi evet, sadece kendimi ve içimdeki çocuğu taşa tutuyorum ve tüm yetim vecizelerden alıyorum öcümü gücüme giden sevgisizliğinde insanların ilan ediyorum yaralı ve yamalı ruhumu.

O peyzaj ki…

Türevim iken hayaller.

O ritim bozukluğu ki…

Nabzını alamadığımda kurduğum hayallerin anlıyorum ki ben bir ölüyüm hani bir b/ölü iki iken aşk, sevmediğimde kendimi, lanetlenmiş bir gezegen gibi yerçekimine yenik düşüyorum…

Totemler saklı ruhumun tahıl ambarında.

Bohem sevdaların türevinde tüneyen hatalar saklı ruhumu kapı dışarı edemediğim gibi vücudumda firar etmek adına oturup da masa başına tüm menüyü silip süpürüp yeniden doğmak istemiyorum artık annemin rahminden aslında ben evet, ben sadece annemi doğurmak istiyorum acı çeke çeke sadece açamadığım o kilitli çekmecede tutuklu kalmış yüreğimin radarını insanlığa ve karşılıksız sevgiye odaklayıp ölümü değil örüntüleri tahayyül edip yeni baştan bir dünya yaratmak istiyorum yeter ki içimdeki çocuk ağlamasın yeter ki annem çektiği tüm acılardan arınsın…

Kutsanmış iken kayıp gölgem.

Kurtaramadığım insanlık ve de…

Ne nakkaşı olmak istiyorum ruhlar âleminin ne de na’şımın omuzlar üstünde taşınmasını istiyorum haletiruhiyemden sızan iken fıtratına söz geçiremediğim doğaüstü duygu ve hayallerim mütereddit sevdamdan ayrı düşüp aslında anılmak dahi istemiyorum düşmanlarımın soluk benzinde sakladıkları zulmü ve tüm lanetli sırları Rabbime ihbar edip gönül rahatlığı ile yaşamak istiyorum tek gün bile yeterken bana yetemediğim kadar da insanlara yetim notaların solunda yatan o anahtar ile sadece sollarını açıp insanların sollamak istiyorum isyankâr ruhlarını.

Sözcükler birer slogan.

Ruhlar salon salamanje.

İsyanlar katıksız günah.

İdam sehpaları kaderde depolu.

Feveran etmediği kadar sessizliğin ve işte her şey için çok geç kalınmışlıkla örülü suretler ve çalıntı hayaller ne de olsa alıntılardan inşa edilmiş yıkık bir şehir adına dünya denen gizemli ve günahlar gölgeler silueti ölüm kadar kalın bir ses iken bas sesinde çığlığın ve duyguların delişmen rotasından da taviz vermezken şair içliğini kuşanıp hiçliğine mermiler yağdıran…

 

 


( İçliğini Kuşanıp Hiçliğine Mermiler Yağdıran Şair... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 29.08.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu