‘’Benim en güzel mesleğimdir seni sevmek.
Balkonda
Kendiliğinden sönmüş bir sigaranın yanında buldular
beni
Seni huzuru arayan yağmalanmış bir hayatı ararken
sevdim
Öptüğü her şeye az önce kırılmış bir çocuk gibi
Eşyasız bir odada çıkan o ses gibi
Çekingen ve cesur’’(Alıntı)
Düşlerim diyorum
düşlerim hani tekil bir coğrafyada saklı iken ölümcül güdünün telaşesinde, saf
kan yalnızlığıma kandığım kadar da bakir coğrafyaların çağrısına bazense
bilinmeze gark ettiğim ve ses etmeden seni sevdiğimden de fazlası tutuşan
eteklerinde şehirli kadınların ve işkence mahiyetinde dünümde masa başında
geçirdiğim zamanların falını tutuyorum: bitimsiz gece mesailerim belli ki ben
kurtaracaktım dünyayı hem kesif bir sessizlik ile muhatap iç âlemimde hem de
delişmen ve gıybet dolu kahkahalar uçuşurken tepemde…
Her düş kendi
bacağından asılırmış meğer.
Miadı dolmuş
düşlerim ve çekincelerim ve çekik gözlerinde imgelerin ve işte alt yazı geçen
haber bültenlerinin neresinde saklıyım söyle neresinde bu aymaz şehrin hangi yakasıdır
yakamdan düşmeyen ve ziynetim ve emanetim ve işte bir saray soylusu gibi içime
çektiğim naftalin kokusu dün mizaçlı sandıklarımdan sökün eden çeyizlik
matemlerim ve mahremim ve mabedim ve mizacım ve de sen, sevgili…
Söyle sevgili,
neredesin nerede?
Çekincelerimi
uyutup da şiir yazacağım diye baş koyduğum bu yolda hep mi ben olacağım
anıların sisli buhranında ve anı çekmecem ve soluk fotoğraflar mezarlığı oysaki
ben öncemde asla bir düş sakini değildim olsa olsa şehir sakini semtin ahvali:
ya, şimdi söyle neresindeyim hayatın?
Delişmen bir rüzgârsa
içimi eşeleyen.
Şeşi beş bir
telaffuzsa ruhumu damgalayan.
Ruhumun arazisinde
kaç kat daha çıkacaksam artık bu hasrete bu aşka ve işte bir yıkım iken öncem
bir işte bir yılgı iken ruhumdaki matem ve işte bir yergi daha top yekûn firar
edecekken ruh ve yürek bileşkem vücudumda teşrif eden ağrılar toplamında
çıktığım Ağrı dağı mıdır yoksa burnu Kaf dağında olanların mezarı yoksa bir
yitim miydi yazmadığım yılların hıncını ve kindarların öfkesini görmezden gelemeyip
ben mi sadece en çok seveceğim?
Bir melodi ruhumun
taş plağından firar eden notalar.
Bir metafor belki
de istimlak edilmiş yüreğimin şarlatanı.
Bir imge ise ayak
sesine kulak kabarttığım ve işte şiir yazacağım diye çıktığım yol sahi düşer mi
yolum saf aşka saf sevgiye?
Zinhar asiyim.
Bir o kadar asil.
Bazen öfkeliyim ve
yazarak sakinleştiğim.
Hem kuruyum hem yaş
ve hangi akla hizmetse kurunun yanında yandığım…
Aşklar coğrafyası
ve sırtlarında özlemin seken hecelerden ördüğüm cümleler bazense sakar mizacımla
kırıp geçtiğim imgeler belki de semt pazarında unutulmuş bir küfeyim: hayli
ağır hayli sağır hayli de kayıp ayıp addedilse de kimi zaman şiirler tek
ziynetimdir şair kimliğimden firar eden imgeler.
‘’işte ben
bütün bu gereksiz sebeplerden sıkılırken yaşamaktan
sabah kalkınca intihar etmeyi unutacak kadar dalgın
kötü yola düşen şiire düştüğü için
ne cesaret eden
ne giden’’(Alıntı)
Bir imlecin pazarlığını yaparken rastladım kendime geç vaktinde günün
geceye sarkan hüznümle el sıkışıp harala gürele yaşarken kaderimle kederimle ve
tüm çekincelerim ruhumun öbek öbek sardığı kadar ben de pamuklar içerisinde
yaşayıp giderken üstelik canlı canlı mezarıma girmişken ve işte edimlerim sönük
ve işte ruhumda devasa bir delik elimde tıkaç aşkın amberinde sözcüklerin
servetinde pür telaş sıvışacakmışçasına bedenimden ruhumla kavgalı yüreğim iken
de tek sırdaş...
Kanamalı bir imgeye rast gelip de.
Kancası bana takılmış bir ahkâmla çarpışıp yere düşünce.
Çiziklerle dolu iken güncem ve sevmek iken asla haiz olmadığım çekincem ve
bulutlar serpilmişken tepemde sırdaş bir masal kahramanı evimin de rahat
koltuğundda seyyah duygularımın da yolluğunda ansızın bir gece çaldı kapımı
şiir ve ahvali ve peşinde bir yığın dolusu imge kalemse çat kapı aşkın hicvinde
bilmeden kendime rastlayacağımın ansiklopedisinde saklı tutulası sırların ve
bilginin gücüme güç katacağı bilinmeziiin revnak tınısında sözcüklerse
binmişken gaipten gelen ilhama ve yılkı atına.
Bir düş.
Bir seremoni.
Bir yengi.
Bir yergi.
Bir karartı.
Bir kımıltı.
Belki de mazide toplu iken onca kalıntı…
Mimarisi şiirlerin şehir ise adeta uzaktan beni çağırırken sesiyle duymaz
mıyım dalgaların çırpınışını dolmaz mıyım hüzünle ve merakla ve tepe taklak
düşmüşken şiir dolu dünyama ve de baş koymuşken şiir yazmaya…
Benim de hikâyem işte bir gece böyle ansızın başladı gerisini zaten siz
biliyorsunuz ve ruhumdaki tınıyı bahşeden Rabbime duyduğum aşkın her zerresinde
günbegün de büyüyen kâh hüzün kâh kendime hasret kâh umut ve de umut iken aşkın
katsayısı ve inancın gölgesinde değil tam da merkezinde en derininde bilip
bilmeden şiir b/ellemişken hayatı ve bilindik tek mefhum iken aşkın da
sonlanmayan mesaisi ve vardiyası…
Yarı-zamanlı bir umuttan sektiğim…
Yâdında ne varsa dünün şiirimin de ana malzemesi…
Çata pata konuştuğum bir dil de değil hani ne de olsa aşk iken umut iken
şiirin haresi ve hanesi…