‘’Bugün
günlerden ne?’’ diye sordu ‘’Pazar’’ dedim.’’
Keşke
Cumartesi olsaydı, Cumartesi en sevdiğim gündür. Ben Cumartesi doğmuşum biliyor
musun? Cumartesi 13.30 ‘ da.‘’(Alıntı)
S/özlendiğim bir
gülücüktüm.
Ruhumun gümbürtüsü
hayra alamet olmasa da…
Tek lüksümse
Cumartesi:
Ah, be şair:
Sen neylerdin söyle
bende bu aşk olmasa?
Hüzünle sırdaş
kırık tokam gamlı notam:
Aşkla hemhal göğün
refüze ettiği
Delişmen bir rüzgâra
mazhar
Varsa yoksa aşkın
lades, dediği
Ruhumdaki arazi
sözcükler özdeş ruhuma yalnızlık ise sıra dışı bir Tanrı, unutulmuşluğum
ufkunda saklı hem insan hem ön yargı…
Ben en çok ruhumda
sönmek bilmeyen yangını sevdim bir de cumartesiyi ta ki: eğitim hayatım bitene
dek.
Sonramsa karışık
bir o kadar meçhul yoksa meşhur bir imge mi olmalıydım şiir öncesi resmettiğim
hayatsa sayılarda ve formüllerde gizli…
İzini sürüyorum
içimdeki hayalin ve ben artık en çok da Pazartesiyi seviyorum çalışmadığımdan
mıdır ne ve işte insanların yaşadığı Pazartesi sendromu benimki ise Cumartesi
sendromu.
Kayıt yaptığım her
duygu pek bir cafcaflı çıkmasa da cumartesi için af yasası, saflığımın
kudretinden dökülen her hece için bir de hiçliğime taktığım nazar boncuğu.
İşveli bir nida
bellemişken hayatı ve şimdilerde sessizce ölüyorum.
Gidişat baştan
belli ve bazı şeylerin sonunu getiremesem de dert etmiyorum artık ve nice
başlangıca göz kırpıp bir seremoni sızıyor kalbimden.
Hem artık
sorgulamıyorum da ve işte ansızın uzaklardan bir ses fısıldıyor kulağıma:
‘’Çünkü sorgulamıyorum. Sorgulayınca daha mı gerçekçi
oluyorsun, gerçekçi olunca mı tam olarak böyle hissediyorsun? Ne var biraz da
Polyanna’yı sevsek? Ne var dünyanın bizim de etrafımıza döndüğüne inansak ara
sıra? Ne var kalbimizin hızla attığı zamanları anıp minnet duysak. Kollarımızı
iki yana açıp gökyüzünü doldursak ciğerlerimize. ‘’Devam edemiyorum’’ artık
demişti. Ne var devam etmek için zorlasak biraz daha. ‘’(Alıntı)
Mademki o uzaktan fısıldayan ses böyle hükmetmiş.
Hicabın eşiğinde kabulleniyorum ben de ve redifler
tasarlıyorum alt belleğimde mutluluk için çalacak çanlar gecikiyor evet,
farkındayım ve devam ediyor baskın çıkan o dış ses:
Gel biz de
mutsuz olalım. Zaten ne var bunda? Hem Mutluluk denen şey bir kere bağımlılık
yapar. Esaret hissedersin bu kez de.
Yağmura
yürüyorum yetmiyor.
Hasretle
eriyorum bitmiyor ruhumun mumu.
Kayıtsız
kasıtsız duygular şöleninde önce hicvettiğim duygular nasıl ki toka takmıyor ve
ben pervasız bir taka gibi ilerliyorum ruhumun denizinde.
Her yer ölüm
kokuyor.
Ant içiyorum.
Bazen
sığındığım vesvese ile kalıplardan taşıyorum.
Ruhuma misafir
bir çekince ve işte o mütereddit kimliğimle yeni bir dava dosyası açıyorum.
Bilinmezin
titrinde saymaya başlıyorum günleri ve cumartesileri atlıyorum.
Ruhumun cıngılı
isyanda.
Zemheri kapıda.
Ve Eylül
beklemede…
Ve yazın son
günlerini yaşarken yâd ediyorum içimdeki çocuğu ve unutulmuşluğumu ve sadece
zalime isyan ediyorum nasıl ki çaldı benden çocukluğumu…
Eğer ki halen
bir çocuksam bunu cumartesiye borçluyum.
Hali hazırda az
da olsa mutluyum demek oluyor ki günler ya devrildi ya da bir bir eksildi.
Oysaki
günlerden Cuma bu gün ve yarın ve diğer gün.
Delicesine atan
kalbim zemheride solarken ben şükrediyorum.
Sözcüklerimin
izinde saklı mademki gizim varsın yeniden solayım varsın yeniden doğup çocuk
olayım en çok da eksilen dakikaları iken hayatın varsın hüzünle çoğalayım…
Lamı cimi yok
işte: artık günlerden her ne ise…