‘’Kendime kandırmalık hayatlar yaptım.
Ağlayarak acılar azalttım.
Tekrar unutmak için her şeyi hatırladım.
Şimdi, dünyada sevdiğim ne varsa hepsinden uzağım.
Sevdiğim her şeyden uzaklaşacak kadar neyi sevmiş olabilirim ki?’’(Alıntı)
Çokluğumdun
Hatta çocukluğum…
Çoğalmışlığın ninnisinde saklı bilip bilmeden
Sevip de aslında ölümü andığım
Ne de olsa önce sevgi idi ölen
Sonra çocukluk
Metazori iklimlerde sevişen yapraklar
İlla ki dalına hasret
Nalına mıhına eşlik edenler nasıl da uzak
En başta yarama sonra Tanrıya
Edimlerden dökülen zerreler
Ve mucizeler
Gecenin çeperinde saklı adeta o bekleyiş
Minnet etmeden
Makul olan olmayan her neden
Sür-git bir romans
Hazin bir reverans
Şehrin kubbesi
Kayıp gölgem
Hazzı da değil yaşamın
Tekil hanemde saklı isyan
İçerlediğim
Ve içtiğim hüzün
Şiirlere b/öldüğüm ölgün gün
Ve ertesi hayaller
Hicvine tanıklık ettiğim şiir
Ve ettiğim her dua
Huzuru annemin sesinde bulduğum
Farkına varmadan
Süregelen yalanlara ve imalara ettiğim veda
Çünkü ben çocuğum
Mazlum.
Mağdur.
Mecbur kılınan acıya.
Muhatap olacağım sadece Tanrı
Eşkâlini unuttuğum dünün mimarisi
Bir ekin tarlası adeta
Varsa yoksa adaletin sesi
Sözcüklerle darp ettiğim nefsin küf kokulu
nefesi
Canhıraş ölüm
Candan sevgim
Camdan gözleri imkânsız aşkın
Kırık mihrap
Parçalanmış dolunay
Revnak hecelerse birer başkaldırı
Hicabın eşiğinden döndüğüm
Yalnızlığın esareti
Yazmadığımda
İçine düştüğüm kördüğüm
Göğün metaneti
Yoksa yağmur sunar mıydı bereketini?
Saflığın asaleti
Mağdur yürek mazlum hasret ve bekası
Ölüm öncesi
Dansa kaldıran Kara Meleğin son ricası
Emre amade benlik
Endamı yitik bir kare
İkiye b/öldüğüm
Kaç üçgenden ibaret ise artık
Ve atık bildiğim sildiğim nice şiir
Kasveti döngünün ruhumun sileceği
Aşkın alyansı
Kalemin hicreti
Sözcüklerin duası
Huzurun ayak sesi
Nidaların esir düştüğü sessizliğin rövanşı
Esen rüzgâra duacı
Esmeye dur sen yeter ki
Hele ki bir de sevme…