Biz  Senin  Cemaziyel Evvelini  De  Biliriz.




Sultan II. Mahmut devrinde Mehmet Efendi isminde bir zat yaşarmış.Bu zat münasebetsizlikle şöhret bulmuş birisiymiş. Padişah bir gün onu dinleyip münasebetsizliğinin derecesini ölçmek istemiş. Efendiyi huzura getirmişler. Uzunca bir sohbet olmuş, ama adamda hiçbir münasebetsizlik yok. Nihayet sohbet sona erip Mehmet Efendi birkaç kese ihsan alarak oradan ayrılmış.

Aradan günler geçmiş. Sultan Mahmut Babıâli’yi teftişten döndüğü bir sırada faytonuyla Cağaloğlu yokuşunu çıkmakta iken Mehmet Efendi arabacıya seslenmiş:

-Hünkâra arzım vardır, bildiriniz.

Sultan Mahmut sesi tanıyıp " Galiba önemli bir maruzatı var" diyerek arabacısına bir lahza beklemesini söylemiş. Ne var ki yokuşun en dik olduğu noktada durmuşlardır ve atların orda zabtedilmeleri zordur; ayakları yokuş aşağı kaymaya başlar.

Mehmet Efendi gayet sakin sorar:

-Padişahım acaba zurna çalmasını bilir misiniz?
Padişah şaşırır ama yine de cevap verir.
-Hayır bilmem.
-Yaa öyle mi? Ben de bilmem…

Mehmet Efendi bekler..Padişah da sözün gerisi gelsin diye beklemektedir ama bu arada fayton da yokuştan aşağı kaymaya başlamıştır. Dayanamaz padişah.
-Eeee…
-Benim Bursa’da ikamet etmekte olan halamın teyzesinin oğlu var.O da bilmez.
Padişah dayanamaz artık ve ‘’Çekin şu münasebetsizi yolumdan. Beni bayıltması bir şey değil atları bayıltacak’’ Der

Güzel bir kıssadır. Severim ben bu kıssayı. Verdiği hisse ise çok önemlidir: ‘’Münasebetsizlerle oyalanmayın.Çekin yolunuzun üzerinden ‘’

İşte o yüzdendir ki atalarımız da güzel bir öğüt bırakmışlardır bizlere.

‘’Söyleyeceksen söz söyle…Bilmiyorsan az söyle.’’

Gelelim başlığımızın hikayesine.

Osmanlı Devletinin artık yavaş yavaş dağılıp yıkılmaya başladığı yıllar…1839daki Tanzimat Fermanından sonra devlette yeni bir bürokrat sınıfı oluşmuş. Yani Efendim memurlar sınıfı doğmuş.

Bu arada Tanzimat öncesinde takvimde de bir değişiklik yapılmış ve Rumi Takvim kullanılmaya başlanmış.

Rumi Takvimde ay isimleri şöyle :

Kanun-u Sâni= Ocak
Sonraki aylar Ağustos’a kadar aynı. Yani : Şubat, Mart Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz,

Sonra:

Teşrin evvel=Ağustos
Teşrin Sani=Eylül
Cemaziyel evvel=Ekim
Cemaziyel ahir=Kasım
Kanun-u evvel=Aralık

O vakitler tabii ki şimdiki gibi bilgisayarlar yok.O bakımdan da devlet dairelerindeki tüm yazışmalar kocaman kocaman defterlere, dosyalara yazılıyor ve günü dolan bu defter ve dosyalar hangi yıla ve aya aitlerse o yılı ve ayı gösteren çuvallara konuluyor , arşiv odalarında saklanıyormuş. Mesela: Mart 1842, Ağustos 1843, Kanun evvel 1843, Teşrinsani 1844, Cemaziyel evvel 1844 gibi…

Belirli bir süre sonra artık tamamen kullanılma süresi dolmuş olan çuvallar ise imha edilirmiş.

İşte bu dönemlerde devlet dairelerinden birinde bir memur göreve başlamış. İlk zamanlarda oldukça dürüst olan bu memur aldığı çok düşük maaşla kıt kanaat geçindiği için mesela pantolonuna bir kemer bile alamaz, onun bunun verdiği ve üzerine oldukça bol gelen pantolonları n belinde durması için kemer yerine ip kullanırmış. Yani o kadar fakirmiş bu adamcağız.

Bir gün bu memurun belindeki ip nasılsa çözülmüş ve pantolonu aşağıya düşmüş. Diğer memur arkadaşları bakmışlar ki zavallım o çöpe atılan çuvallardan kendisine don yapmış ve içlik olarak onu giyiyor. Lakin giydiği donun yapıldığı çuvalın üzerinde yazan ‘’Cemaziyel evvel ‘’ yazısı tam kıçının üzerine gelmiş.

Gel zaman git zaman bu memur da gözünü açmış. Rüşvet, yolsuzluk, hortum ve benzeri yollardan köşeyi dönmeye başlamış. Ama daha önceleri hiç sesi çıkmayan bu herif artık konuşmaya da başlamış. Hem de diğer insanlara ahlak , dürüstlük, terbiye hatta din konularında vaazlar vermeye başlamış.

Mesela : ‘’Doğruluk ve dürüstlük kişinin şiarı olmalıdır. Kişi dürüst, ahlaklı, terbiyeli olursa işte böyle benim gibi yükselir , servet-i sâmân içinde yüzer.’’ Diyormuş… Diğer memurlara neredeyse her gün namus ve doğruluk üzerine nutuklar atarken de kendisinin yapmadığı rezalet, yapmadığı pislik kalmıyormuş.

Bir gün yine böyle bir nutuk atmaya kalktığında memurlardan biri dayanamamış artık. ‘’ Beyefendi biz senin Cemaziyel evvelini de biliyoruz. Sen bize değil başkalarına anlat bu hikayeleri ‘’ deyivermiş.

İşte o gün bu gündür ne olduğunu bildiğimiz insanlar bize namus, ahlak, terbiye, edep hatta din dersi vermeye kalktıklarında hep bu söz aklımıza gelir olmuş ‘’ Beyefendi/ Hanımefendi biz senin Cemaziyel evvelini de biliriz.’’

( Biz Senin Cemaziyel Evvelini De Biliriz. başlıklı yazı Sami Biber tarafından 17.09.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu