Düşlerimden bir bir dökülen nidalar
biriktirmiştim iç cebimde:
Kuram dışı iken her biri…
Alabildiğine patavatsız
Rüzgârsız bayırların güftesi
Varsa yoksa aşka maruz
Kıyama durmuşken cihan
Cenderesinden çıkamadığımız bir divan
Ve işte huzurunda iken
Yüce Makamın çağrısına nail olduğumuz
Alametifarikası sevdanın
Yanık bestelerinde tutuşan renklere
haiz olduğumuz
Sunum
Ve de son.
Sergi.
Bir de serilmeyenler.
Aşk ve de hicaz
Sahi, neydi makamı çalınmayan
şarkıların?
Ve gıyabında hasretin
Derin çok derin bir sevda masalı
Gel gör ki:
Sesi kısık
Kimine göre bir martaval
Kimine göre masal
Diyar diyar dolaşan yüreklerin
teferruatı
Sarmalındayız işte aşikâr aşkın
Patiska yollarında sevemediğim kadar
Ardı ardına eklenen nice na’şın
kumpanyası
Bir nakarat misali
Ya da sadrazam
Belki de dünde kalan lalanın dökümlü
eteklerinden dökülen
Taşları
Bir bir kafamıza isabet ettiren
Talaşlı yolların rüzgârında
Gözümüze kaçan kum misali
Ve işte geri saymaya başladı kum
saati
Eksi bir
Eksi iki
Eskiyen dostlukların güftesi
Nazarında ve de nezdinde tüm
gidenlerin
Ruhunda saklı aslında masumiyetin bekâreti:
El değmemiş ne kaldıysa artık…