Tan atmıştı.
Yeni gün bütün güzelliğiyle doğmak üzereyken Oğuz bahadırları çoktan kalkmışlardı.
Tam bir bahar sabahıydı. Hava yine bir önceki gün gibi tatlı ve serindi.
Oğuz bahadırları soğuğa da sıcağa da alışkın kişilerdi.
Doğanın muhteşem dengesine uygun şekilde çetin mücadeleler için yaratılmıştı Oğuzlar.
Köktanrı kişioğulları için geceyi ve gündüzü yaratmış, iyiyi kötüyü yaratmış, herşeyi yerli yerince bir düzene koymuştu.
Doğanın dengesini ve tüm canlı varlıkları Umay ana idare ediyordu.
Umay ana sayesinde tüm canlılara yeter yemişler varoluyordu.
Oğuzlar ne kadar av yapsalar da, asla hayvanlar tükenmiyordu.
Oğuzlar asla lazım olandan fazla av yapmaz, aç kimse gördüklerinde doyurur, zayıflara, muhtaçlara ve sayrılara yardım ederdi.
Kocamış güngörmüşlere hürmetli, küçüklere karşı rahmetli ve sevgili idiler.
Oğuz Budun bu acunu güzelleştiren kişioğullarının ta kendileriydi.
Köktanrı yarlığasın, Oğuz budun içinden kötü yürekli kişi neredeyse hiç çıkmazdı, Oğuz doğruluk için adalet için, güzellik için yaratılmış gibiydi.

Oğuz bahadırları dinlenmiş, atları da ziyadesiyle dinlenmişti.
Namaz yapan 15 kadar bahadır namazlarını bile erkenden yapmışlardı.
Yüzbaşı Börükan bahadırların toparlanma işleri bitince hepsini toplanmaları için bir araya çağırdı.
Hızlı bir sayım yapıldıktan sonra, ne çeşit bir yol izleneceğine karar verilmesine gelmişti sıra.
Yüzbaşı kendisinden başka 18 tane onbaşı 72 tane bahadır saydı.
Evet, tam 91 kişiydiler.
Öncü 500’den tek hayatta kalmış olan Onbaşı Günbudun, ne Temir Yalığ’ın ne de Selçuk beğ’in kendisine özel bir yumuş buyurmadığını, eğer bir yumuş buyrulmuş ise ve eğer bir görev verilmiş ise bunun ancak öncü kuvvetlerin başında olan 5 yüzbaşıdan birine veya birkaçına verilmiş olabileceğini dün anlatmıştı Yüzbaşı Börükan’a.
Yüzbaşı kararını vermişti, madem ki aldıkları buyruk Uçmağ’a varan bahadırlarla birlikte sır olmuştu, en özge yol sağ salim tekrar yurda dönmekti. Varıp bir yol tüm olanı biteni anlatmak, yeni buyruklarla gerekirse tekrardan gelmekti en doğrusu.
Dönüş yolunda tekrar o dar boğazlı vadilerden geçmek zorundaydılar.
Yüzbaşı kendilerinin pusuya düşürüldüğü ve diğer öncü kuvvetlerin pusuya düşürüldüğü dar boğazları hatırlayınca, en iyi yol olarak iki kola ayrılmak gerektiği kararına vardı. Bu şekilde kesin sağ salim varacak olan en azından birkaç bahadır olacaktı.
18 onbaşı arasında sadece 4 tanesi kendi onbaşılarıydı. Diğer onbaşıların çoğunu tanımakla birlikte, onlar Uçmağ'a varmış olan diğer yüzbaşıların onbaşılarıydı, işte hem bu yüzden hem de ustan üstün us vardır diyerek, yine de onların da bir yol düşüncesine başvurmalıydı.
Yüzbaşı onbaşılara iki kola ayrılıp yurda dönme düşüncesine siz ne dersiniz diye sordu.
Onbaşılar kararsız gibi duruyorlardı, bir zaman sessizlik oldu, onbaşılar birbirlerine baktılar.
Yüzbaşı bir onbaşının söz almasını beklerken, sessizliği ilk bozan Onbaşı Günbudun söze girdi.
3 kola ayrılalım dedi, biraz daha yol uzasa da, boğazların olduğu dağların etrafından da geçerek gidebilir üçüncü bir kol dedi.
Yüzbaşı ilgiyle dinliyordu onbaşının sözlerini.
Onbaşı Günbudun güzel konuşuyor, hem kendisini dinletiyor hem de usu yerinde bir güngörmüş onbaşı olduğunu belli ediyordu.......
...............................
........................
..............
Bundan 19 yıl evvel Onbaşı Günbudun daha 9 yaşındayken babası oba meydanında idam edilmişti.
Babası Oğuz’ların sol kolu olan Üçok’ların Gökhan Alp’ın Çepni boyuna mensuptu.
Selçuk beğ’in babası Dukak beğ’in bahadırlarından biriydi babası o zamanlar.
Çetin mücadelelerin yaşandığı, türlü uğraşların verildiği, çaşıtların beğ otağlarına kadar türlü hileler ve oyunlarla girmeyi başardığı o dönemleri dün gibi hatırlıyordu.
Babası Afşin Dukak beğ’in Otağbaşılığı ile görevlendirildiği bir akşam, Dukak beğ’in yemeğinde çıkan ağu ile ilişkilendirilmiş, ağudan haberi olmasa da, Otağbaşılık geleneğine göre beğ’ini koruyamadığı ve kendini tam aklayamadığı için idam edilmişti. Aradan bir zaman geçtikten sonra esas suçlu bulunup, suçunu da itiraf ettiğinde Afşin’in haksız yere idam edildiği ortaya çıkmıştı.
Çıkmıştı çıkmaya da, artık çok geçti. Afşin her Oğuz gibi beg’ine son derece sadıktı, ihanet edebilecek biri değildi, esasen Oğuz’larda bu şekilde kalleşlik ve ihanet pek görülen bir nesne değildi.
Dukak beğ bu olayda eşi Banu Çiçek’i kaybetmişti.
Kendisi ağudan kurtulmuştu fakat Selçuk beğ bu olay sonrası anasız kalmış ve oba beğ kadını olan güngörmüş bir Oğuz evladını yitirmişti.
Banu Çiçek obanın canına can katan, gücüne güç katan, türlü oba işlerini yerli yerince düzenleyen kadındı.
O sadece otağındaki bir ana değil, tüm oba için, Oğuzların hepsi için bir anaydı.
Yağılar defalarca denedikleri oyunlarına bir yenisini eklemiş ve Oğuz’u aldamayı başarmıştı.
Yağılar Oğuz’u cenk meydanında yenemeyeceklerini bilince, türlü oyunlara başvuruyorlardı böyle.
Onbaşı Günbudun babasını kaybettikten 1 yıl sonra Karluk’larla yapılan bir cenkte 2 ağasını birden kaybetti, yiğit bahadır ağaları, Oğuz yolunda can vermiş Uçmağa varmışlardı.
Anasından başka kimsesi kalmadığında işte daha 10 yaşında yeni bir genç bahadırdı Günbudun.
Anası Ayımça tıpkı babası gibi Oğuzların Üçok kolunun Gökhan Alp’ın Çepni boyundandı.
Ayımça’nın babası vakti zamanında Kam’dı. Dedesi Kam olan Günbudun hem dedesinden hem anasından çeşitli bilgiler öğrenmiş, belki de yarı Kam denilebilirdi Günbudun’a.
Sezgileri çok güçlü olmakla birlikte, olmadık zamanlarda olmadık olağanüstü işlere imza atabiliyor olması, onun soyunda bir Kam olduğunu belli eder gibiydi.
Fakat Onbaşı Günbudun bu sezgileri nasıl kullanacağını tam bilemiyor, dedesi de zaten herşeyi öğretmemişti genç torununa o vakitler hayattayken.
Kamlık babadan oğula geçen birşey değildi çünkü, değildi fakat diğer yandan Oğuzlar daima evlatlarına torunlarına bildikleri nesneleri öğrettikleri içindirki, Günbudun’un dedesi de kızı Ayımça’ya, kızı Ayımça’da bu gizli bilgilerden oğlu Günbudun’a birçoksey belletmişti. Onbaşı Günbudun acunda olduğu 28 yıl içinde çok tecrübe sahibi olmuştu.
Kişioğlu tecrübelerle pişiyor, gördükçe yaşadıkça daha kıymetli bir güngörmüş bahadır oluyordu.
........
.....
Başka bir onbaşı söz almıştı, 3 kola ayrılmanın iyi fikir olduğunu ve fakat aynı güzergahtan gidilebileceğini teklif ediyordu. Bir kol yola çıktıktan birkaç saat sonra ikinci kol ve yine üstünden bir zaman geçtikten sonra diğer bir son kol aynı güzergahtan gidebilirdi.
Yüzbaşı bu tekliflerden ziyadesiyle memnundu. Onbaşılar uslu kişilerdi.
Yüzbaşı onbaşıların hepsini dinledikten sonra son niha’i kararını aldı.
3 kola ayrılacaklardı, bilinen en kestirme 2 dar boğazların olduğu yoldan birer kol, diğer son kol ise bu boğazların etrafından kavis çizerek yolu uzatarak fakat daha emniyetli şekilde dönecekti yurda.
Boğazların etrafından gidecek kol için 2 onbaşının olduğu 15 kişiyi seçti. Bu kol toplam 17 kişi olacaktı.
Geriye kalan 74 kişi ise iki tane 37 kişilik kol olup yola düşeceklerdi.
Onbaşı Günbudun’un içinde olduğu kol Yüzbaşı Börükan’ın bulundugu kola denk geldi.
Bu kol Onbaşı Günbudun ve öncü kuvvetlerin geliş yolunda vuruştuğu boğazı kullanacaktı.
Birbirlerine yol açıklığı dileyip Tanrı’ya ısmarlayıp ayrıldılar. Dörtnala atlar sürülüyordu.
Boğaza yaklaştıklarında Onbaşı Günbudun’u bir hüzün kapladı.
Yüzbaşı bunu farketmiş ve bu yüzden Onbaşının usunu başka yere verip biraz unutabilmesi için ona bir yumuş buyurmayı uygun gördü.
Onbaşı 3 tane bahadırla boğazı geçer geçmez atları son sürat yorgaya kaldıracak, ileri keşif yapacaklardı.
Onbaşı Günbudun bütün Oğuzlar gibi at üstündeyken çok bahtiyar hissediyordu kendini.
Deli Kız yaman bir at, ki onu geçebilecek at belki çoktu fakat Deli Kız kadar sahibi ile uyum içerisinde olan bir at çok az bulunurdu. Onbaşı Günbudun ile Deli Kız kader birliği etmişlerdi, ikisi de bu acunda yapayalnızdı.
Nice cenklerde, vuruş kırışlarda, türlü uğraşlarda ölümlere atılmışlardı birlikte.
Deli Kız sahibinin ne istediğini hiçbir işaret olmadan dahi anlar hale gelmişti, ne yöne gitmek istediğini, ne zaman süratlenmesi gerektiğini, nerede duracağını hissedebiliyordu.
Yolculukları 5 gün sürmüş, önce Cend’e ayaküstü uğrayıp geçmiş, sonra Yengikent’e varmışlardı sağ salim.
Temir Yalığ ve Selçuk beğ obada kocamış güngörmüş Dukak beğin otağındalardı, mühim konular konuşuluyordu mutlaka. Otağbaşı’lardan izin alıp içeri girdiklerinde onlar da bu arada konuşmalarını kesmişlerdi.
Yüzbaşı Börükan ile Onbaşı Günbudun haricinde 2 onbaşı daha içeriye girip, yere diz vurup, başlarını hafif eğip, sağ yumruk içini yürekler hizasına hızlıca götürmüşlerdi. Oğuzlar geleneklere çok bağlı kişilerdi.
Temir Yalığ bir lahza Dukak beğ’le bakıştı ve sonrasında kalkmaları için buyruk verdi.
3 onbaşı ve Yüzbaşı Börükan kalktılar. Uzun yoldan geldikleri için, anlatacakları çok şey olduğu içindirki buyur edilip oturtuldular. Bu arada Dukak beğ’in işareti ile sofralar hazırlanmaya başlıyor, bu yoldan gelen bahadırlar hem yemek yiyecek hem de bütün olup biteni anlatacaklardı. Selçuk beğ Yüzbaşı Börükan’a ve sonra Onbaşı Günbudun’a, sonrasında da diğer onbaşılara birer birer bakıyor, yüz ifadelerinden durumu kestirmeye çalışıyordu. Galiba kötü haberlerin anlatılacağını hissediyor gibiydi.
Bütün olup biteni anlatan ilk kişi Yüzbaşı Börükan idi, sonra sırasıyla 3 onbaşı da söz aldılar.
Temir Yalığ Köktanrı yarlığasın dedi, Selçuk beğ Allah rahmet eylesin dedi, Dukak beğ içinden sessizce mırıldanırken, gözlerinden birkaç damla yaş aktığı seziliyordu.
Hiçbirisi öfkelenmemişti, Temir Yalığ, Selçuk beğ ve kocamış güngörmüş oba ulusu Dukak beğ başbaşa verecekler ve önemli kararlar alınacaktı elbet, fakat öfkeyle kalkan zararla otururdu, keskin sirkenin zararı anca kendi küpüneydi.
Sabır bir anahtardı, bu anahtarı vakitlice kullanmak gerekirdi.
Yol yorgunu olan 4 bahadıra çekilip istirahat edebileceklerini söyledikten sonra kendileri bir müddet, iki kardaş olan Temir Yalığ ve Dukak beğ, birinin oğlu ve diğerinin yeğeni olan Selçuk beg başbaşa kalıp konuştular.
Bu mevzular sadece bu büyük Oğuz obasını değil, oba dışında da tüm Yengikent ahalisini ilgilendiriyor ve herşeyden evvel Oğuz Yabguluğu’nun Han’ı olan Yınal Yabgu’ya haber vermeleri gerekiyordu.
Selçuk beğ’de son yıllarda bazı başına buyruk haller sezilmekle birlikte, amcası Temir Yalığ’ın Yınal Yabgu’nun bu tecrübeli başkomutanının Yabgu’nun haberi olmadan bir önemli iş ettiği görülmüş sey değildi.
2 gün sonrası yine Dukak beğ’in otağında birlikte yemek vakti için sözleşme yaptılar, herbiri kendisine düşeni yapmak için biran önce yola düşecekler ve sonra sözleştikleri vakit yine burada toplanacaklardı.
Selçuk beğ Korkut Ata ile görüşmek için hemen yanına aldığı 5 bahadırla yola düşerken, Temir Yalığ bizzat kendi mahiyetindeki bahadırları ile Yabgu’nun huzuruna çıkacaktı.
Dukak beğ ise oba ahalasine olup biteni anlatmak için küçük bir Oba kurultayı kuracaktı, bu kurultaya kadınların da katılmasını isteyen Dukak beğ’in bu teklifinden anlaşılıyordu ki, ciddi planlar ve niyetler vardı.
Ne konuşmuş, nasıl bir sonuca varmıştı acaba bu 3 tecrübeli güngörmüş Oğuz beğleri.
Bunu 2 gün sonraki her zaman sözleşip toplandıkları Dukak beğ’in otağında görüşeceklerdi...

Gün ola harman ola....
( Selçukluların Doğuşu - 4. Bölüm başlıklı yazı Alp.Aldatmaz tarafından 2.10.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu