Yazık Ki Başkaları Habersizdir Alevlerden


Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen 
serinin on dördüncüsü

sonbaharında ekimi yaşayan kalbini 
hüzünle dağladın mı hiç
hüzün ki su ve ateştir ılgım salgım
gülünü de gülistanını da
ırmağı ve lalesini de 
ateş ve suya döndürür 

hani ateşe değince bir su
bakılır ya niceliğine ırmak mıdır
veya yağmur mu
yağmurlu havanın yangını büyük olur ya hani
hani serpintiler ateşi besler ya
bardak bardak boşalır ya bir su
söner ya alevler
yağmur yağmur serpilince çoğalır ya hani

hüzün ki kalpte başlayan bir yanıştır
elbet onu söndürmek için 
gayrete gelir göz pınarları yağmur yağmur
ve yazık ki ırmak olamadıkça
yalnızca içindeki yangını çoğaltır 
kalbi yandıkça ağlayanın
kentler tutuşturacak yangınlar çoğaltmakta
turfa yüreğinde
yazık ki başkaları habersizdir alevlerden

onlar Allah’tan başka bir şey düşünmezler
ne kadar uğraşırsa uğraşsın güney rüzgarları
sevdiğimin ayak izlerini yok etmeye
nafiledir biliyorum
benden yanadır kuzeyden esen yel
inadına güneyin
deli poyrazları içimde üryan

mor bulutları ellerimle bağlayacağım
durun ve susun
görürsünüz
kar ceylanlarının hüznünü
çöl kumlarında
yamaçlarında dağların

kök boyası nakışlarda bir duvar
yarısı silinmiş bir resim
ayrılık sabahında yüklerini alıp
gittiler
göçüp gittiler birer birer
ahbap, dost, yaran
mekke de hurma ağacıyım sanki, gölgesiz
ve siz
süslü püslü urbalar içinde
cadde cadde yürürsünüz
beni böyle görürsünüz

ne bilsinler ki
bilemezler ki
çarem, dermanım, şifam
gözyaşımda gizlidir
ne bilsinler ki
bilemezler ki
kalbim bulutlarla sözlüdür

yer yer silinip giden
bu izlerin yanında
çöl kumlarında
hiranın gölgesinde
düşünürsünüz
diyeceğim şu ki
gizliden gizliye halime bakıp
boşuna gülüşürsünüz
hey ki hey
gönül hey

*
efendiler efendisi otuz altı yaşında
miladi 607 senesi
mekke`de şiddetli bir kuraklık 
amansız bir kıtlık baş göstermişti
çoğu aile
geçim sıkıntısından perişandı

geçim sıkıntısı içinde bulunan ailelerden biri de 
resul-i ekrem efendimizin amcası ebu talip ailesiydi
efendimizin kalbi 
şefkat ve merhamet kaynağıydı sanki 
asla unutmuyordu zatına yapılan iyilikleri 
kendisine karşı gösterilen kadirşinaslıkları 
asla karşılıksız bırakmak istemiyordu
böylesi güzel ve eşsiz bir mizaca sahipti 

işte şimdi 
geçim sıkıntısı çeken biri vardı
kendisine, elinden gelen yardımı esirgemeyen biri 
çocukluğundan beri 
şefkatli kanatları arasında büyüdüğü biri 
ebu talip

amcası geçim sıkıntısı içinde iken
o nasıl rahat edebilir 
nasıl yardımına koşmazdı 
derhal harekete geçti
hali vakti yerinde olan diğer amcası 
hz. abbas`a koştu
durumu kendisine arz etti

sıkıntı içinde kıvranan ebu talib`e 
yardım ellerini uzatmaları
yükünü bir nebze olsun hafifletmeleri 
gerektiğini anlattı

hz. Abbas memnuniyetle karşıladı 
efendimizin bu davetini 
birlikte ebu talib`e vardılar
maksatları onun evindeki kalabalığı biraz azaltmak
hiç olmazsa 
bir ikisinin geçim yükünü omzundan kaldırmaktı

maksatlarını ebu talib`e açınca 
o bundan memnuniyet duydu 
sonunda efendimiz ismini bizzat koyduğu hz. ali`yi
hz. abbas da hz. cafer`i himayesine aldı

o sırada hz. ali beş yaşında bulunuyordu
henüz bu yaşta
resul-i kibriyanın himayesine girmesi
hz. ali için eşsiz bir mazhariyetti 
bundan sonra 
onun terbiye süzgecinden geçecek
davet edildiğinde derhal iman edecekti

peygamber efendimizin
islama davet ettiği ikinci insan
yine en yakınlarından biri olan hazret-i ali idi
o, dört beş yaşından beri 
efendimizin terbiyesi altında bulunuyordu 
ve o, eşsiz terbiyenin eseri 
feraset ve ahlak bakımından üstün bir seviyedeydi

bir gün resul-i ekrem efendimizi hazret-i hatice ile 
namaz kılarken gördü
hayran hayran seyredip namaz bitince
nedir bu diye sordu 
resul-i ekrem
ey ali, bu Allah'ın seçtiği, beğendiği dindir
ben seni bir olan Allah'a iman etmeye davet eder
insana ne faydası ne de zararı dokunmayan 
lat ve uzza'ya tapmaktan sakındırırım dedi

hz. ali, bu teklif karşısında 
tatlı çocuk bakışlarını yere dikerek bir an durakladı
sonra şöyle dedi
benim şimdiye kadar görmediğim
işitmediğim bir şey bu
babam ebu talib'e danışmadan bir şey diyemem.

fakat, resul-i kibriya efendimiz
henüz davasını açıkça ilan etme emrini almış değildi
bu sebeple hz. ali'yi ikaz etti
ey ali 
eğer söylediklerimi yaparsan yap 
yok eğer yapmayacak olursan
gördüğünü ve işittiğini gizli tut
kimseye bir şey söyleme

hazret-i ali
bu ikaz üzerine sırrını muhafaza edeceğine söz verdi
o geceyi düşünerek geçirdi
şafak aydınlığı ile birlikte gönlüne de aydınlık doğdu
resulullahın huzuruna giderek
Allah, beni yaratırken ebu talib'e sormadı ki
ben de O’na ibadet etmek için gidip kendisine danışayım 
ve böylece müslüman oldu
müslüman olan ilk çocuk şerefini kazandı 
o sırada on yaşında idi hazret-i ali

tedbir, her zaman güzel bir harekettir
ama bir davanın yeni yeni yayılmaya başladığı sırada 
çok daha güzeldir
işte Allah resulü
hazret-i ali'ye gördüklerini ve işittiklerini 
şimdilik kimseye anlatmama 
ve duyurmama ikazında bulunmakla 
kainatta da cari olan 
tedbir, tedric ve hikmet kanununa riayet ederek
bizler için de bir ölçü veriyordu

gerçekten tedbire başvurma
zaman ve mekanın şartlarını göz önünde bulundurarak 
davasını yayma 
Allah resulünün tebliğ hayatında 
mühim bir yer işgal eder

iman safında yer almada
hazret-i hatice ve hazret-i ali'yi 
resul-i ekremin evlatlık edindiği 
zeyd bin harise r.a. takip etti
müslüman olduktan sonra 
hazret-i ali ile hazret-i zeyd'in
nebiyy-i ekrem efendimize gönülden bağlılıkları 
yeniden tazelendi ve güç kazandı 
artık, efendimizden ayrılmıyor
namaz ve ibadetlerini onunla birlikte ifa ediyorlardı

hazret-i ali
zaman zaman resul-i ekremle birlikte kabe'ye gider
orada namaz kılarlardı
afif-i kindî, alışveriş maksadıyla geldiği mekke'de 
henüz imân etmediği bir zamanda 
peygamberimiz s.a.v., hz. hatice ve hz. ali'yi 
namaz kılarken görmüştü
müslüman olduktan sonra 
o hallerinden gıpta ile bahsederek şöyle demiştir
ben, o zaman iman edip de 
onların dördüncüsü olmayı ne kadar isterdim

peygamber efendimiz
davasını henüz umuma açıklamamış olmasına rağmen 
müşrikler onların kabe'de namaz kılmalarından
yaptıkları ibadetten farklı bir ibadet yapılmasından 
pek hoşlanmıyorlardı
bu sebeple bir müddet sonra
peygamber efendimiz, hazret-i ali ile 
namazlarını kırlarda, vadilerde 
eda etmeyi daha uygun buldular

resul-i ekremi bir gölge gibi takip edip 
yalnız bırakmayan hazret-i ali'nin bu hali
anne ve babasının endişe ve telaşına sebep oldu
bilhassa anne fatıma hatun fazlasıyla korkuya kapıldı
kocasına,dikkat et, 
oğlun muhammed'le çok dolaşıyormuş
sakın ona bir şeyler olmasın 

ebu talib anlayışlı bir insandı 
durumu bizzat peygamber efendimizden öğrenmek istedi
bunun için bir gün resul-i ekrem efendimizle 
hz. ali'nin arkalarından gitti
onları mekke'nin bir vadisinde namaz kılarken buldu

fahr-i kainat'a
ey kardeşimin oğlu ,bu din, ne dindir
peygamber efendimiz
ey amca ,doğru yola davet edeceklerimin 
ve bu davete koşması gerekenlerin başında sen varsın 
ve sen buna herkesten daha layıksın
putlara tapmaktan vazgeç 
ve bir Allah'a iman et. diye 
teklifte bulundu

bir an düşünceye dalan ebu talib 
sonunda şöyle dedi
ben, eski dinimden ayrılamam
fakat, sen üzerinde bulunduğun dinde devam et
Allah'a yemin ederim ki 
ben sağ kaldıkça, 
yapmak istediğini tamamlayıncaya kadar 
kimse sana el uzatamaz, 
hoşlanmadığın bir şeyi sana eriştiremez


sonra da oğlu ali'ye döndü 
oğulcağızım… 
senin üzerinde bulunduğun bu din nedir 
hz. ali,babacığım 
ben, Allah'a ve O’nun resulüne iman 
onun Allah'tan getirdiklerini de tasdik ettim 
ona uydum ve onunla birlikte namaz kıldım

ebu talib ,ey oğlum… 
amcan oğlunun dinine 
sana da isteyerek girmek yaraşır
o, seni ancak hayra davet eder 
ona itaat et diyerek 
hem resul-i ekrem efendimizi 
hem de hz. ali'yi sevindirdi
sonra da oradan uzaklaştı

eve dönen ebu talib'e 
hanımı fatıma hatun telaş ve şiddetle
nerede oğlun
hizmetçim, ciyad mevkiinde onu muhammed'le birlikte 
namaz kılarken görmüş
oğlunun dinini değiştirmesini uygun görüyor musun

ebu talib
sus be kadın
vallahi, amcası oğluna arka çıkmak 
ve yardımcı olmak, 
elbette herkesten çok ona düşer
telaş ve endişeye mahal olmadığını ifade etti

sonra da,
eğer nefsim, abdülmüttalib'in dinini bırakmak hususunda 
bana itaat etmiş olsaydı 
ben de muhammed'e tabi olurdum
çünkü, o halimdir 
çünkü o emindir 
çünkü o tahirdir

redfer

( Yazık Ki Başkaları Habersizdir Alevlerden başlıklı yazı redfer tarafından 10.10.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu