Bir Alın Yazısı Bu

Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen.
serinin on üçüncü babı

derler ki 
kader böyle imiş
dengesiz dalgalar vuracakmış kıyılarımıza
zamansız fırtınalara tutulacakmışız
kimsesizler gibi sersefil
dönmesini unutmuş çemberler gibi 
şaşırıp kalakalacakmışız ortalık yerde
öyleyse
bırak öyle kalsın

içimizin kopmayan ipiyle 
darağaçlarına bağladığımız masumiyetlerimizin 
altındaki sandalyeleri
ayakların kudurmuş öfkesi tekmeleyecekmiş 
öyleyse
bırak tekmelensin

zaten 
olmayan kervanları bekleye bekleye yitirdiğimiz umutlarımızın 
yıldızsız ve aysız gecelerinde 
katran kazanlarına atılışlarımızı seyrederken 
ziftlenecekmiş cellatlarımızın yürekleri
bize elleri bağlı beklemek düşecekmiş
öyleyse
bırak düşsün

bari sen deme bunları 
sen kadere öyle deme

ezelden ebede olmuş ve olacakların çetelesi o
zamanın ve mekanın, şartların ve konumların 
sebeplerin ve sonuçların 
Allah ilmindeki takdiri o
öyle ya
kadere boyun eğmek de 
kadere meydan okumak da
hayır ile şer arasında 
gidip gelmekte kader

bir alın yazısı bu 
var ile yok tarihleri arasında bir sınanma
hani bilinmeyen ellerde 
iç içe daireler çizen pergellerin 
birbirine ne yakın 
birbirine ne uzak 
öyle çizgileri var ya
kader deniliyor adına
işte...

*
otuz beş yaşında alemlerin efendisi
bu sırada kureyş kabilesi
kabe duvarlarını yıkıp 
yeniden tamir kararını verdi
zira, yıllardan beri 
yağan yağmur 
meydana gelen seller
pek sağlam olmayan bu mabedi 
yıpratmıştı oldukça

yağan yağmurlar 
çatısından akan sular
temeline kadar tesir etmiş 
binayı adeta harap bir hale getirmişti
en son gelen büyük bir sel
bütün bütün sarsmıştı kabeyi
duvarlarını çatlatmıştı
mekkeliler de bir korku ve telaş uyandırmıştı
bu durum

bir hadise daha oldu bu arada
kadının biri harem'de ateş yaktı
ateşin korundan sıçrayan kıvılcımlar
kabe'nin örtüsünü tutuşturdu 
yanmasına sebep oldu

bütün bunların üzerine bir de 
kabe'nin içinde bulunan 
bir definenin çalınması eklenince 
bir an önce 
mekkeliler, artık, verdikleri kararı 
gerçekleştirme gayretine girdiler

kureyşliler, kabe'yi 
nasıl ve neyle tamir edeceklerini 
düşünüp istişare ettiler
bu sırada cidde'ye gitmek için
mısır'dan yola çıkmış bir bizans gemisi 
cidde yakınlarında karaya oturdu

bunu haber alan kureyş
bir heyet gönderdi 
geminin yükü yumuşak aktaş, tahta, direk ve demirdi
bunlar kureyş'in arayıp da bulamadıkları şeylerdi
heyet, satın aldı keresteyi 
bunun yanında, gemideki tüccara
mekke'ye serbestçe girebilme 
mallarını gümrüksüz satabilme garantisi de verdi 

halbuki, daha evvel mekkeliler
şehirde ticaret eşyası satanlardan öşür alırlardı
gemide ayrıca bakum adında bizanslı bir mimar da vardı 
kabe yapımında kendisinden istifade etmek üzere 
bu mimarla da anlaşıldı 

duvarlarını yeniden tamire karar verdikleri 
kabe'nin mimarlığını 
bizanslı bukum 
marangozluğunu
mekke'de oturan kıbti bir usta yapacaktı
kabe duvarlarının taşlarla örülmesi işi 
kur'a ile kabileler arasında dörde taksim edildi

her kabile
kendisine düşen tarafı yıkıyordu
hazret-i ibrahim'in attığı temele kadar inildi
bundan sonra 
birbiriyle kaynaşmış deve sırtı gibi 
yeşil yeşil taşlar görülmeye başlandı

niyetleri daha da aşağı inmekti
ne var ki
buna muvaffak olamadılar
İçlerinden biri 
bu yeşil taşlara kazmayı sallayınca
birden zelzeleye uğramış gibi 
mekke'nin sarsıldığını gördüler

herkeste bir korku ve telaş başladı
bundan sonrasını 
yıkmaya müsaade bulunmadığını anlayıp 
iktifa ettiler kazdıklarıyla 

herkes kendisine düşen taraf için 
taş taşıyor ve duvarlar örülüyordu
bina, hacerü'l- esved'in konulacağı yere kadar 
yükseltilmişti
ancak, bu mübarek taşı yerine koymada 
kabileler arasında 
anlaşmazlık çıktı

her kabile 
kendisini diğer kabilelerden bu hususa daha layık görüyordu 
kabile taassubunun bütün şiddetiyle 
hüküm sürdüğü bir zamanda 
hangi kabile 
bu şerefi başkasına kaptırmak isterdi
İş kızıştı
tartışma ve münakaşa son derece sertleşti
öyle ki
birbirleriyle vuruşacaklarına dair yemin bile ettiler

ortalığı bir kargaşalık kaplamıştı
her an çarpışma bekleniyordu
çarpışma vuku bulursa
çok kişi hayatını kaybedebilirdi 
yeni husumetler doğabilirdi

bu duruma bir çare bulmak gerekiyordu 
dört beş gün kabe'nin duvarlarına 
tek taş koymadan
kabileler bekleyip durdular 
sonra tekrar mescid-i haram'da toplandılar
birbirleriyle konuştular
aralarında  tartıştılar

bu arada
kabileleri uzlaşmaya davet edenler de vardı
kanlı bir hdisenin kopması her an beklenirken
kureyş'in en yaşlılarından ebu ümeyye diye bilinen 
huzeyfe bin muğire ortaya atıldı 
taraflara şu teklifi sundu

ey kureyşliler 
anlaşamadığınız şu işte 
mabedin kapısından 
beni şeybe kapısından
ilk girecek zatı aranızda hakem yapın
o kimse bu işi bir neticeye bağlasın

ebu ümeyye'nin bu beklenmedik teklifi
taraflarca tereddütsüz kabul gördü
bütün gözler beni şeybe kapısına döndü
acaba kim çıkacaktı 
kabilelerin anlaşmazlığına 
nasıl bir çare ile son verecekti
hiçbir kabilenin gönlünü kırmadan 
bu işi nasıl halledecekti

merak dolu bakışlar
mescidin mezkur kapısını dikkatle süzmekte idi
kapıdan bir zat belirdi
uzaktan fark ettiler 
kendisine mahsus boyu, posu ve yürüyüşüyle 
vakar içinde gelen bu zatı 
derhal tanıdılar 
sevinç içinde bağırdılar

el-emin, o
muhammed, o 
onun aramızda vereceği hükme razıyız

evet, gelen muhammedü'l-emindi (a.s.m.)
herkesin itimadını kazanan dürüst insandı
merak dolu bakışlar 
bu sebeple
birden sevinç bakışlarına döndü
çünkü, adil karar vereceğinden 
tereddütsüz emindi
hepsi 

kureyş, durumu kendilerine anlattı
kalbi gibi 
zihni de tertemizdi 
isabetli kararı vermekte gecikmedi 
hemen üstündeki 
hırkasını çıkardı
peygamber efendimiz bizzat kendi ridasını 
bu işte kullandı

kainatın efendisi ridasını yere serdi
küçük büyük herkesin dikkatli bakışları 
efendimizin üzerinde toplanmıştı 
o, örtü ile ne yapacaktı

merakları fazla sürmedi
sevgili peygamberimiz (s.a.v.) 
hacerü'l-esved'i 
bu örtünün ortasına koydu 
sonra da her kabileden bir kişi 
bunun birer köşesinden tutsun istedi
öyle yaptılar 
örtüyle konulacak yere kadar 
kaldırdılar hacerü'l-esved'i 

ve resul-i kibriya efendimiz
bizzat kendi elleriyle yerine koyarak
hacerü'l-esved'i 
bu şerefe nail oldular
bundan sonra duvar örülmeye başlandı 
kısa zamanda tamamlandı

böylece, Allah resulü
ilâhi mevhibenin bir eseri 
isabetli kararıyla
kabileler arasında büyük kanlı çarpışmayı önledi

bu kararıyla
kendisinden çok daha yaşlı 
haliyle tecrübeli bulunanlardan bile 
daha isabetli görüşe
daha kuvvetli muhakemeye 
daha ziyade zekaya 
sahip bulunduğunu 
aynı zamanda
ilahi bir kuvvetle teyit edildiğini 
ortaya koymuş oldu

renginin siyah olması sebebiyle hacerü`l-esvet 
siyah taş diye adlandırılan bu mübarek taş
kabe`nin şark köşesinde olup
yerden bir buçuk metre yükseklikte
kapıya yakın bir yerde yerleşikti
üç büyük 
birkaç tane de küçük parçadan müteşekkildi
gümüş bir halka ile çevriliydi etrafı

bir başka ismi, ruhu`l-esved`di
bu mübarek taş 
semavî bir taş olup 
hz. ibrahim`e (a.s.) 
hz. cebrail tarafından getirilmişti
kabe duvarına yerleştirilmeden evvel
ebu kubeys dağında muhafaza edilmekteydi

kainatın serveri yüce peygamberin
ben, peygamber gönderilmeden evvel
mekke`de bana selam veren taşı
biliyor ve tanıyordum
ifadelerinin işaret ettiği taş
bu hacerü`l-esved`di


redfer
( Bir Alın Yazısı Bu başlıklı yazı redfer tarafından 9.10.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu