Beklenen


Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen 
serinin on altıncı babı

zaman parçalanarak dağılsın istersin
her bir parçası
umutla beklediğin haberler getirsin 
ve vakit orada dursun istersin
bazen tarumar olmuş şehrin 
kısa sürede yerini iniltilere bıraktığına şahit olursun
yıkıntılar arasında
elleriyle ulaşmaya koyulan çaresizler 
hiç de az değildir orada

tutulmuş yollarda kararıp yitirilen rüyalar 
suskunluklarının yüzüne çarpıverir
ve son kapıda selvalar ve sisler
mahşer çıvgını ruhlara adalet dağıtır
döngülerine söz geçiremeyen saatler
yüreklerin hüzünle en tanıştığı anda durur 
çizgi çizgi çile okunan yüzler belirir
dolunay olur belki

içteki sefillikleri güden  çobanların 
geçtiği kapılar kapanır bir bir
hüzne ne hacet 
zeytine ant içerek 
kevserlere not düşerek 
bir tayyi mekana döner ahlar
adresler çöl olur
varsın gündüzler ışığından utansın artık

belki göklerin ufak 
dünyanın uzak kaldığı hüzünlerin panzehiri
belki üşüten fırtınaların dertlerini 
bölen çarpan sevinçlerin iksiri
gırtlaklarda düğüm düğüm hecelerin 
yüreklerde boğum boğum gecelerin 
aynalı beşiklerde uykuya dalmış 
ilmek ilmek hıçkırığı
yumak yumak ayrılığı
adı  alemlerin efendisi
belki

zembilde kurutulmuş güllerin 
sergende saklanan sünbüllerin
kar vakti yalınayak bir yetimin dizlerinde derman
ninelerin ürkütülmüş sevecenliğinde ferman
buhur-ı meryem kokan ellerin 
hüsn-i yusuf söyleyen dillerin 
hasret kokan duasıydı beklenen
kainatın efendisiydi

kalpleri yanıp kavrulmuş 
kalplerini yakıp kavuran hasret ateşinden dolayı 
diyar diyar gezip sonunda 
bu çöle gelmiş 
bekleyenler

önce mekke’nin üstü karardı 
sonra şimşekler çakmaya başladı 
ardından da yağmur boşandı
şehrin doğuya meyilli sokaklarında 
sağlı sollu ırmaklar peyda odu 

gökyüzü neyi var neyi yoksa boşaltacak gibi idi
yokluk ve açlığa karşı
belli belirsiz bir ümit baharı bekliyordu
ne de olsa artık üşümeyecekler 
hiç değilse soğuktan kurtulacaklardı
ve soğuk
yaşlılarla çocuklar için açlık kadar yıkıcı idi
açlıkla büsbütün katlanılmazdı

aylardan beri her ev kocaman bir göz olmuş
yollara dikilmişti
her evin beklediği biri vardı
bekleyenlerin dili adına
beklendikçe yeniden doğuşu
beklendikçe paklanışı anımsatır
gökten huzuru, serinliği, ferahı
yerden bereketi yüklenir gelir
beklenen

*
alemlerin efendisine
risalet vazifesi verilmeden önce
insanlığın ve dünyanın manevi çehresi
nasıl tanınmayacak vaziyetteydi
bilmek lazım 

resulullah
nasıl ruhi bir karanlık 
sapıklık içinden 
kısa zamanda insanlığı
çekip çıkardığını 
anlamak lazım

altıncı asır sonları
insanlık aleminin üzerine 
küfür, dalalet ,ahlaksızlık kabusunun 
olanca kesafetiyle çöktüğü 
onu boğmaya var gücüyle çalıştığı 
bir asır

inançsızlığın vicdan ıstırabı içinde kıvranan 
zamanın insanları 
adeta çılgına dönmüş
ne yaptıklarını bilmeyen 
azgınlar durumuna gelmişti

dünyada cereyan eden hadiselere 
yüce Kudretin eseri olan eşyaya tapılmakta idi
yıldızlara, ateşe
kupkuru, ruhsuz taş ve tahtalara 
ilah diye secde ediyordu zavallı insan
tek Allah’a imandan yoksun ruh ve vicdanlar 
karanlığa gömülüydü
adeta manasız, abes ve gayesizdi

iman, irfan , basiretten mahrum zavallılar
bir harfin
bir kelimenin
bir kitabın 
müellifsiz vücut bulmayacağını biliyorlardı da 
içinde bin bir türlü esrar 
bin bir türlü hikmeti barındıran 
kainat kitabını 
sahipsiz ve manasız kabul edecek kadar düşüncesiz
bir perişanlık içinde 
kıvranıp duruyordu

bu içler acısı vaziyetiyle bütün dünya 
tevhit inancını
Allah`ın varlık ve birliğine inanmayı 
insanlığa takdim edecek
gönülleri şirk
kalpleri küfür ve dalalet kirinden temizleyecek 
bir peygamberi dört gözle bekliyordu 

ilahi ölçüden yoksundu insanlar
zengin fakir, kuvvetli zayıf 
avam havas, efendi köle diye 
birçok sınıflara ayrılmıştı 
zengin ile fakir
halk ile devlet ricali arasında 
korkunç bir kopukluk
dipsiz bir uçurum vardı 

sınıflar arası hava oldukça gergindi
üst tabakadakilerin zulüm ve tahakkümü sebebiyle 
alt sınıflar her an patlamaya hazır 
bir barut fıçısını andırıyordu.
bir çok iptidai kavimlerde olduğu gibi 
birbirine tamamen zıt
bütünüyle kopmuş 
kastlara ayrılmıştı toplum

sözde halk denilen zümre 
toprağa bağlı esir ve kölelerden mürekkepti 
vazifeleri 
hiç bir mükafat ve ücret karşılığı olmaksızın 
tarlalarda veya orduda çalışmaktı 

bunlar tamamıyla kendi hallerine terk edilmiş
aşılmaz manialarla ayrılmış 
mal ve mülkten serbestçe faydalanmayı 
bir üst sınıfa yükselmeyi ümit edemezlerdi

toprağı eken çiftçiler
saray halkını doyuran ve giydiren 
birer aletten başka bir şey değildi
belki tarihin hiç bir devrinde 
ahlakı bu dereceye kadar bozulmuş 
bir cemiyet görülmemişti

halk, aristokratların, din adamlarının zalim elinde
kralların, barbarların şefkatsiz pençeleri arasında 
ruhsuz bir eşyadan
dilsiz bir hayvandan farksızdı
istenildiği zaman alınır
arzu edildiği zaman da satılırlardı

itiraza hiç bir hakları yoktu
satılanlar köle durumuna girerdi
köle olmasa bile
efendisinin dizi dibinden ayrılmayan
güç ve kuvveti bulunmayan 
birer hizmetçi olurlardı ancak

hiç kimse efendisini 
beğenmemek hakkına sahip olamadığı gibi
efendisini seçmek yetkisine de malik değildi 
bazı barbar memleketlerde hizmetçi 
ilk efendisine muayyen bir kurtuluş akçesi vermek suretiyle 
bir başka kapıya kendisini atabiliyordu
bu onlar için 
haliyle büyük bir lütuftu

hülasa, 
insanlar birbirlerine kinle, nefretle bakan 
kastlara ayrılmışlardı
perişan durumda bulunan insanın yeryüzünde 
Allah`ın en kıymetli mahluku olduğunu
insanların tek babadan geldiklerini unutmuşlardı

bir tarağın dişleri gibi 
hepsinin belli haklara 
aynı nispette sahip olma hürriyetini 
doğuştan beraberinde getirdiğini ilan edecek
insanlar arasındaki kin, nefret ve düşmanlığı 
sevgiye, saygıya ve dostluğa döndürecek 
büyük bir peygambere ihtiyacı vardı 
acilen
 
hal diliyle adeta bu büyük peygamberin 
bir an evvel gelmesi için 
yalvarıyor, yakarıyordu insanlar
insan, mükerrem ve muhteremdi.
bunu takdir edebilmek ise
ancak gerçek bir iman sayesinde mümkündü

gönülleri bu inancın şerefinden mahrum bulunan 
o devrin insanları 
elbette …insana hürmetin
insanın yeryüzünde en kutsal varlık olduğunun şuurundan
uzak bulunacaklardı 
hemcinslerini para ile alıp satabilecek kadar 
vahşileşeceklerdi

köle diye adlandırılan zavallı insanlar
pazarlarda basit bir mal alıp satmak gibi
açık artırma ile satılırdı 
efendi, kölesine 
her türlü hakareti
her türlü zulmü yapma 
her türlü işte çalıştırma yetkisine 
eksiksiz sahipti

bu derin vahşete ve kadirbilmezliğe 
son verecek birine 
dünyanın  şiddetle ihtiyacı vardı
bir güneş gibi 
şefkat ışığını hiç kimseden esirgemeyecek 
bir rehbere muhtaçtı insanlık

hıristiyan devletlerde
hz. isa’nın tebliğ ve telkin ettiği 
tevhit akidesi
yerini batıl teslis inancına bırakmıştı
papazlar…
hz. isa`nın tebliğ ve telkin ettiği din yerine
apayrı bir din uydurmuşlardı

hususen 
din adına akıl almaz zulüm 
ve işkencelere başvuruyorlardı
hıristiyanlığa zorla döndürülmekten kurtulmak için 
kendisini zehirleyen ,öldürenler oldu
ibret nazarına sunulacak
çok vahim olaylar yaşanıyordu

dininden dönenler 
veya dine ihanet edenler 
ölüm cezasına çarptırılıyordu merhametsizce 
göz çıkarma, çarmıha germe, taşa gömme
aç susuz bırakarak ölüme terk etme 
alışıla gelmiş 
ölüm şekilleri arasında yer alıyordu

saadet güneşinin parlaması arefesinde 
en karışık günlerin içindeydi dünya
kardeş kavgaları dönmek bilmez bir hal almıştı
kan davaları 
mezhep ayrılıkları yüzünden 
halk birbiriyle boğaz boğaza gelmişti
islamın zuhurundan evvel  
için için kaynıyordu alem

ahlaksızlık kol gezmekteydi
Allah’a imanın verdiği haya ve korkudan mahrumiyet
faziletten nasipsizlik 
her türlü ahlak dışı davranışlar
haysiyet ve namusları ayaklar altına alıcı 
en adi hareketler serbesti

kumar, içki, zevk ve sefa alemleri 
sıradanlaşmıştı 
ardı arkası kesilmeyen 
öldürme, zina, gasp ve baskın olayları 
insanlık denilen kutsi ve ulvi manayı 
adeta yeryüzünden silip süpürmüştü
ahlak öylesine silinmiş 
öylesine ölü bir unsur haline gelmişti ki
alınıp satılan kadın
basit bir metadan öteye geçmiyordu

evet
milattan sonra altıncı asır sonları
yedinci asrın başları işte böylesine 
bir vahşet
bir inkar, şirk, cehalet 
bir zulüm asrı durumundaydı 

her türlü anarşi, inançsızlık, sapık inanç çeşitleri
sefahatin her türlüsü 
en yoğun bir tarzda 
bu asırda hükmünü icra ediyordu

insanlığın yaratılışından bu yana 
dünya belki böylesine 
bir sapıklığa, 
bir ahlaksızlığa
bir vahşete,dehşete …
şahit ve sahne olmamıştı

manevi rehberden mahrum insanlık 
avare su gibi taştan taşa
başını vuruyor 
her vuruşta 
kalp, ruh, vicdan ve haysiyetinden 
bir şeyler kaybediyordu
çalınan bütün beşeri kapılar 
derdine çare olamayacaklarını söylüyor 
ve yüzüne kapatılıyordu

gerçek yaratıcı yüce Allah`ı 
bilmemiş, tanımamış 
Onun peygamberleri vasıtasıyla çizdiği 
asli gayeyi bulamamış yeryüzü insanları
adeta birer canavar hüviyetine bürünmüşlerdi

her an başkasını yutmaya hazır canavarlar misali 
yeryüzünü saldırganlıklarıyla 
zalimlikleri, vurup öldürmeleriyle 
kana bulamış
anarşi ve huzursuzluk rüzgarını estiriyorlardı
her memlekette

insanlık yetim kalmıştı
dünya yaslıydı
yeryüzü bir matem meydanını andırıyordu
herkes birbirine düşman
her şey manasız
her şey ruhsuz
her şey  gayesizdi

gerçek rehberinden yoksun beşerin
vaveylaları arşı çınlatıyor
alem her zerresiyle
yıldızı,ayı,güneşiyle 
gecesi,gündüzüyle
bu acı haline adeta ağlıyordu
velhasıl
bütün dünyayı kesif bir şirk
zulüm ve ahlaksızlık
cehil bir küfür bulutu kaplamış bulunuyordu

gözleri, ruhları, vicdanları kamaştıran 
taptaze bir manevi güneşin 
eşsiz ışıklarıyla 
bir kere daha aydınlığa kavuşması gerekiyordu

o saadet güneşi 
bütün haşmetiyle 
insanlık ufkunda doğmalıydı ki  
insanlığın yüzü gülsün
alem her zerresiyle
güneşiyle, dağıyla, taşıyla
insanıyla ,mevcudatıyla manasızlıktan
abes ve gayesizlikten kurtulsun

her şeyin yazılmış 
ibret nazarlarına arz edilmiş 
Allah`ın birer mektubu olduğu bilinsin
idrak edilsin

inançsızlığın yerini tertemiz iman
zulmün yerini gecikmeyen adalet
huzursuzluğun yerini salt bir mutluluk
cehaletin yerini faydalı bir ilim 
ıstırabın yerini ebedi saadet alsın

inanan herkes dost ve kardeş olsun
kainatın hiddeti sevince dönsün
yıldızlar gülsün
zerreler cezbeye tutulmuş 
bir mevlevi gibi raksa kalksın
güneşle ay
yerle gök aşk ve şevk içinde 
dönmeye devam etsin

insan da …
yaratılışının yokluk karanlıklarından 
varlık alemine misafir edilmiş olmanın 
asıl hikmet ve gayesi içinde
Cenab-ı Hakkı tanımak 
O’na iman edip 
ibadet etmek olduğunu bilsin böylece
hakiki huzura kavuşsun
gerçek saadete ersin böylece



redfer
( Beklenen başlıklı yazı redfer tarafından 12.10.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu