''Başlamıştım ama. Kanımın ötesinde,
ayrıldık. Gittin, son olarak. Yalnızım şimdi. Karanlık, kansız. Kimseler
gelmesin yanıma. İçten sevinç taklidi ile selâmlaşmaya mecbur olmayalım.
Yürüyeyim.
İçime, birden öyle geldi ki, hayatım, sonuna kadar, bir yolun, bir şehir yolunun taş kenarında önüne dizilen bir sonsuz sıra eş ve kuru, tok adım sesinden ibaret olacak. Sonra uzaklardan, şehrin dalgalarca koparılan ışıkları. Her şeyin ölüme doğuşu, yeniden ölümle.''(Alıntı)
Düşlerime gir:
ötelendiğim değilsin ama hissizleştiğim. Zemherilerde saklı nefesin nefesime
uzak bense kırlangıç kanatlarında göğün vücuduma sürülesi yapıştırıcı
mahiyetinde hüzün.
Dudaklarımın
kıvrımında saklı hasret bazen göçüyorum kendimden bazense garipsiyorum.
Sabahın ilk
ışıklarına yenik düşen gecenin ikliminde serili bir düşten ötesi değilim.
Darağacında saklı
benim tokalarım ve gülüşüm: saçlarımdaki dalgalarda kıvranıyor kelebekler.
Bazen nutkum
tutuluyor.
Bazense içime
dokunuyor.
Harabe ve vasat
evlerin önünden geçiyorum sonra şehrin parmaklıklarına tırmanıyorum.
Göçebe ruhum.
Sefasını
süremediğim hayatın çetelesini tutuyorum sonra da zapt edemiyorum içime esen rüzgârı.
Kanıyorum.
Yetmiyor…
Kayboluyorum.
Bu da yetmiyor.
Yetinmezliğimden
değil benim hüznüm varsa yoksa yatıya kalan gecenin ikramı.
Sakızlı lokum gibi
sözcüklerim ve her birini çiğniyorum ama yutamıyorum bu yüzden serilmeli her
biri beyaz duvaklı bakir sayfalara ki hazmedeyim yalnızlığımı.
Göğü karışlıyorum
bazen.
İmar affı çıksın
diye bekliyorum göğe inşa edeceğim cennet için elbet her şey uydurma bense
uyamadığımdan mı nedir bu metazori dünyaya ve tüm yaşanmışlığa…
Bazen birkaç beden
büyük geliyor yazdığım cümleler.
Esniyorum.
Ama gerginliğim
sonlanmıyor.
Esniyorum yeniden
belli ki uykum gelmiş erkenden.
Geç kalmamaya özen
gösteriyorum ama illa ki evren benden geç kâğıdı istiyor.
Geçiştiriyorum.
Olmuyor ama.
En yakındaki
kulübeye gidiyorum ve damgalanmış zarflardan birini uzatıyor bana yetkili
mercii.
Haşmetli bir
ölümlüyüm.
Ölülerin duvağına
saklanmış reçine sevdalar esiyor da esiyor bense ölmekten inanılmaz korkuyorum
üstelik bir ölü olduğumu bile bile…
Yeniden doğumumu
müjdelesin diye Tanrı kaç vakit dua ediyorum.
Duayeni olduğum bu
bilinmez.
Yükümse çok ağır.
Yüzümdeki beyaz
kıllar rahatsız ediyor sanırım yaşlı bir adama dönüşüyorum başka bir bedende
uyuya kalmış olmanın verdiği rehavetle.
Sonra çöküyorum
dizlerimin üstüne.
Yetmiyor.
Bu sefer
dizelerimin üstüne çöküyorum ve işte kopan o alkış…
Yoksa ben gezgin
bir kukla mıyım da başka bedenlerde can buluyorum?
Birileri uzaktan
sesleniyor ve burnumun uzadığını hissediyorum bir yandan da ayaklarım büyüyor
ve bedenim git gide küçülüyor.
Başımı okşuyor
ustam.
Usumda saklı o ismi
çıkaramıyorum aslında içine daldığım bu hayal âleminden kurtulamıyorum.
Miyop gözleri
ustamın ve usulca katlıyor bedenimi ve beni ufacık bir kutuya koyuyor yoksa
tabut mu demeliydim?
Adımın ne olduğu
hala muğlak.
Ama ustamın ismini
biliyorum:
Gepetto Usta.
Usumda saklı ismim
hayal meyal ve aralıksız uzuyor burnum öyle ki içine yerleştirildiğim kutudan
taşıyor bedenim.
Oysaki ben asla
yalan söylemem gerçi insanlar beni yalancı bilseler de ben sadece bana yazılan
senaryoyu gerçek kılıyorum hele ki insanlar tek ayaklarını üzerinde binlerce
yalan söylerken…