Yalnızlığın ayracında saklı masallar yere göğe
sığmayan yıldızların afrasında saklı zaman ve pencere kenarına en yakışan:
yalnızlığın ulvi dokusu, kerevete çıkan prensin miski amber kokusu adeta
aldatılmış yürek ant içtiği kadar içmediği şarap mı kaldı şairin ve öksüz ruhun
fıtratına uygun yetim sevinci bağrına bastığı kadar kalkan mıydı yüreğinin
sessiz gidişi…
Müsait bir şiirin durağında inme vaktidir,
azizim
İnme geçiren sözcüklerle örülü yaşama sevincim
Az buçuk da öldüğüm yerin göğün sessiz sevişini
yüreğimde
Taşıdığım rüzgârın da tefe konduğu bir öğle
vakti
Hem şişede durduğu gibi de durmaz hiçbir
şiirim
Şirin göründüğüme bakma ve de yak buradan
Azizim.
Yandığım kadar yakarsaydın keşke geçmişe
İzini sürmediğim kadar gizinde saklıyım şiirin
Ha şiir ha su ha ekmek
Ahmak kafam sözcüklerse tokmak
Misali süzüldüğü ne ki gözlerimden
Seyyah yaşlarımın
Ve yalnızlığımın bakir duvağının nakış izi
Ve işte na’şı dünde kaldı
Yalnızlık ve dikiş izi yorganın gittiği ne ki
Kavganın henüz bitmediği
Bir şiir vakti
Altına imzamı attığım onca akidi
İçime çektiğim yorgun yılların tüten dumanı
Belki de bir şiir vakti
Vapurun düdüğünde saklı
Bir imgeyi ansızın koyup da masaya
Ve işte eşlik eden şişenin uyuduğum kadar
koynunda
Ha şiir ha hikâye ha roman
Köhne bir motor bellenmesin asla zaman
Her saniye bir vukuat
Her salise bir icat
Her şiir bir direk ya da mendirek
Solsam ne ki güneşin yolunda
Sussam ne ki kalem yazmadıktan sonra
Ve işte bir imlanın hatası
Deşifre ettiğim günahlarımın duası
Duayeni olduğum hüznün rüyası
Mutlak bir mutluluk kâfi
Mundar zalimin de küf kokan nefsi nefesi
Nefsi müdafaam mademki şiir
Cennetin kokusu saklı içinde
Annemin gölgesi yeter
Sokulduğum kadar
Dizinin dibinde hazır ol da dizeler
Ve işte
Hiçlik haklarımda saklı zemheri
Koğuş arkadaşım nasıl ki
Kalemin kanında saklı
Bir Mülkiyeli
Bir de alaylı
Ne hikmetse aşka boyun eğdiğim
Bir kum saatine denk düşen
Eşref saatim
Ve imgelerin
İmtiyazı evrenin
Hesabını yapmadığım kadar
Ölümün direktifi