‘’Beni yazmaya iten şeyleri seviyorum. Çok sevdiğim bir müziği
sonsuza kadar dinleyip daha sonra da sıkılmak gibi değerlendirebilirim. Ama
her ne olursa olsun yazmak, okumak ve bir şeyleri anlatmak benim en büyük
sığınağım.
Her gece ölüme
yatıp
Her sabah dünyaya kalkıyorum…’’(Alıntı)
Tanışıklığımız ezelden, sevgili bayım
tutamaklarda saklıdır benim iki adım hatta üç artık her kimse ikileten ismimi
bense yaşamla ölüm arasında gidip gelen telaşe müdürü.
Zemheri ve de
ekvator:
Cılız bir iklim
kimine göre ve işte ruhumda saklı gizem dolu nice metafor.
Bir b/ölü iki
iken aşk, kasideler boyu sürmanşet aşkın ruhu ve göğün kodaman kanatları bense
takriben yirmi beş yıl pedal çevirdim.
Bir akis ya da
bir şerit.
Üstüne dizilesi
bir büfe.
İz düşümü ömrün
kepazesi dünün ve göğün silik neferi:
Batan mehtap
bulamacında yıldızların.
Semiren ruhum
kucakladığım ölüm.
Rengimde saklı
rakımım:
Azadesi
düşlerin kilit noktası evrim geçirdiğim benliğin güftesi geçsin tutanaklara ve
geçimsiz ruhum arşı alaya çıksın isyanım, nemalandığım acının katırtırnağı
hicap dolu hayatın romansı ve göğün öğün atlayan kodaman kanatlı göçmen
kuşları.
Zemheride
asılı.
Ya da Araf’ta
takılı.
İsyanını
bastıramadığım Yeni Çeri Ocağı:
Ve işte otağı
kurduğum, putları devirdiğim yetmedi pot kırdığım silik bir imza ve akit yüklü
ruhum dünde kaykılan günde unutulan sahi yarına çıkar mıyım? Ya, kalemim? Ve
kalender yüreğim.
Ölümle tanışıklığım ve de:
Soy kırım.
Söz kırım.
İç yıkım.
Kıyıya vuran diğer yarım.
Yarıladığım ömrün yâdında saklı tümden gelen
hüküm.
Neşri dünün.
Şimdimden yoksunum.
Azadesi sözcüklerin ve işte her birine kulp
taktığım tutulan nutkumda saklı hatırı sayılır kaygım ve kalemimin devreye
girdiği ömürde verdiğim her mola ağırdan aldığım kadar hayatı namım da aldı
yürüdü mademki izafidir ismim ve işte sadık kaldığım sıfatım ve her kim
dediyse:
Ağır yürü de molla desinler.
Teftişe çıktım yeri göğü.
Bir punduna getirdiler ki hüznü:
Sarkacım da kayıp sarnıcım da:
Yoksa çok mu ayıp yazdıklarım?
Bir minvalden ölüme seken.
Sondan başa zikreden.
Fikren özdeş zikrimde saklı turuncu güneş.
Acımın otağı kurduğu ve açığa alındığım bir
günün sonunda geceye sarkan ilhamım günden ayrı yaşayan karanlık dimağım:
Köpüren öfkem.
Muştalanan benliğim.
Beden dilim ne ki kalem kükremedikten sonra?
Yasım.
Yâdım.
Yakardığım.
Yansımam.
Yanıltan insan nasıl da yaman bir derya adına
sevda konan.
Ve de ruhuma konan göçmen kuş.
Afalladığım kadar yazmadığımda.
Üstümden tanklar geçen.
Ruhumda çalan melodiler.
Kumpasa geldiğim:
Ah, keşke kurmaca olsaydı hayatım ve de
kurguladığım kadar duyguları ışık hızında sevdiğim kadar nasıl da aşkla
çarpıldım.
Nasıl sevdiğini
ve nasıl öldüğünü açıklayamaz insan. Ben bilinemez olanın ardından gitmek
istiyorum. Nasıl sevdiğimi düşünerek nasıl öleceğimin ipuçlarını da bulmuş
olacağım. Niçin sevdiğimi bilmeden.
Sürtüşmeden
evvel kendimle, bilemezdim kendimsiz bir dünyaya meylettiğimi: ışıyan sesinde
aşkın ve künefe tadındaki özlemin şaşkın ve berduş himayesindeydim de
yalnızlığımın.
Hem miğferi
yoktu hem de minderi aksine yumuşak bir rotada yumuşak sesinde saklıydı aşkın
hem de tüm ağırlığınca ve kanaviçelerle eşleşen yolculuğumun da tek lüksüydü:
Cam kenarında
yolculuk edip canımdan da can giderken canımdan çok sevdiğim o minvalde seken
bir kör kurşun gibi kör noktasında lanetin, aşkla eşleşen yolunda da özlemin:
Önce kurmaca
bir öykü.
Derken kurgulu
bebek misali zikrime denk düşen fikrimde kayıtlı iken o gaipten gelen sızı ve
de yüreğim sızıntısı, ses etmeden sevdiğimi bahşeden idi mademki yüce Tanrı ve
tüm albenisiyle hüzün çöreklenirken önce sevdim sonra ç/ağladım aşkın hüneri
nasıl ki özlemdi canhıraş kırılmalarımı büyük bir özlemle taşıdım tekil haneme
tekelinde iken aşkın tünediğim yalnızlığın da ilahi rakımı iken sevmek ve İlahi
Ateşi tüm hücrelerimde hissetmek ve alabildiğine yanmak oysaki…
Ben sevmeyi,
ben aşkı sen sanıp da kaybolmuştum akabinde yakalandığım rüzgârın beni hem
tahliye hem de tasfiye edeceğini bilmeden sükûnete odaklanıp sular seller
misali çağladığımdan da öte hem yüreğim hem de kalemim ender bulunan bir sebil
gibi ve afalladığımın ertesi nihayet kavuştum diri ve dingin bir bedene ve
huzurlu bir ruha hem de ölmeden evvel kaderin bana yaşattığı bu kurguyu şükür
ki Huda gerçek kılmıştı…
Yazarın
Önceki Yazısı