Günü kendime uyarladım belki de uygun
bulduğum bir temenni idi kendimi bir şeylere birilerine ait hissetmek ve gün de
tek/elimdeydi.
Sözcüklerse şirret bir rüzgârdı onlar
olmadan kendimi mutlu hissedemediğim.
Sözcükler yalındı yoksa bir yalan
mıydı her biri ve işte ruhumu evrene ihbar ettiğim.
Kalemle dikiyordum söküklerimi ve de
sözcüklerimi…
Dolduruşuna geldiğim sevgim ve
sevebilme yeti’ m ne de olsa ben bir yetim idim bu bağlamda öksüz kalmaya da
yok iken niyetim ve işte kaderin canhıraş sevdasında yolluk bildiğim iken
duygularım bir de gaipten gelen coşkum ve o muhteşem sevebilme özelliğim.
Kuraktı çoğu insan bense kurak
çöllerinde o devingen ruhların açtığım kadar ruhumu işte açan bir çöl çiçeği…
Firar edemediğim bir bedenim vardı
madem ve işte matemle örülü tüm yanılgılarım tüm yenilgilerim.
Konu genişti benimse vaktim yoktu
yine de vakit yaratıyordum günlük koşturmalarımdan arda kalan değerli
zamanlarda kalemle giriştiğim o mücadele daha doğrusu kalemin izinde yıkılmasın
diye kale duvarlarım bazen kaile alınmayacağımı da bile bile delicesine yazmayı
şiar edindiğim.
Yazgımı kabullenmiştim mademki ve
işte günüme ve ömrüme alt yazı geçtiğim…
Tekil ve münferit heceler hele ki en
ihtişamlısı:
Aşk’a dair aşkın uzamında kol kanat
gerdiğim içimdeki ş/aşkın çocuk.
Göğün kuruntuları mademki rahmet olup
iniyordu yeryüzüne…
Ve yerkürenin katmanları adeta devasa
bir pasta gibi sunulmuşken sofraya…
Güne neşeli uyandığım sayılı
günlerden biri iken gözümü açıp bir koşu annemin yanına gidip de nefesini
kontrol ettiğim ve şükre doyamadığım…
Gün devingen ruh yalıtkan sözcüklerse
edilgen ve ruhumla eşleştirip sözcüklere ruh vermenin o eşsiz t/adı.
İnsanlarla kolaylıkla diyalog
kurabildiğim çocukluğumdan bu yana içimde dinmeyen insan sevgim…
Aşkın ise kıtalar aştığı.
Sevdanın manzumesi sözcüklerin etkin
rolü ve yazma aşkıma gölge düşürse de kimi insan çoğu zaman ve işte ruhumun en
şık mintanı yeter ki kalem körelmesin yeter ki kalemim ve de kale duvarlarım
yıkılmasın.
İzahı da yok iken pek çok şeyin
bilfiil yaşadığım birileri ile paylaşma ihtiyacım ve kalem nazlı bir gelin gibi
s/üzülürken kalem ile verilen o direktif mademki bana: ‘’yaz’’ diyendi yüce
Huda.
Ölümle olan dansım ölümsüzlüğe nazire
ettiğim onca zaman yazdığım binlerce şiir ve yazı göğün rahmeti yerkürenin
metaneti ve ruhumun kıyılarına vuran binlerce hece ve kelime kayıtsız
kalamadığım kadar da kayıt açtığım duygularım ve melankolik ruhuma eşlik eden
sevdam ki…
Hep sevebilmişken bir ömür.
Kutsanmış acılar durağında beklemeye
aldıklarım.
Bilinmeze olan merakım kaderimle iyi
kötü geçindiğim.
Bazense bir imla hatasında kaderin
keder ile yer değiştirdiği ve sil baştan hayal dünyam yeter ki yaşanır kılaydım
hayatı ve yaşamın rüzgârında cafcaflı rüzgâra verip veriştirdiğim bir o kadar
bildiğim kadar da rüzgârın ta kendisi olduğum bazen suskun bazen öfkeli en çok
da coşkuma yenik düşüp kalem ile olan dansım ayağıma bassa bile basmakalıp
olmadığım kadar sıra dışı bir ahenkte kendime uyarladığım hayat mücadelem…
Dedim ya:
Sevebilmişken bir ömür bildiğiniz
gibi de değil hani sadece karşı cinsin egemen olduğu bir dünya hiç değil
bilakis insanlığı kucakladığım kâinatı içime soktuğum öyle ki eşyalarla dahi
bağlantı kurup eşyaların dahi öznel özgün varlıklarına tabiatlarına eş değer
bir şeyleri sevmekten de öte içselleştirdiğim ve hayatla uyumlu hale kolaylıkla
getirebildiğim…
Sosyal bir insan olmak mıydı yoksa
birincil hedefim elbet başımda esen kavak yellerinin nezdinde hayatımın en
muhteşem zamanını öğrenci iken yaşadığım öyle ki…
Okuduğum ağır müfredatlı tüm
okullarında en sevecen öğrenci olmaya ant içmiş iken yetmezmiş gibi:
Tüm sınıfın hatta diğer sınıfların
dahi en sevilen en gözde öğrencisi olma hayali ile yine dans ettiğim elbet
kavalyem de hayallerim iken…
Sevmeyi sevmekle ilintili bu bağlamda
nasıl da emindim bir ömür sevdiğim kadar sevildiğimin ve yaşadığım
talihsizlikler ve dostum bildim otuz yıllık arkadaşımın ansızın itiraf ettiği o
gerçek.
Konuyu daha önce dile getirmiş
olduğum için yinelemeyeceğim lakin aklım başıma geç gelmiş olsa bile biliyordum
artık sevdiğim kadar yüzde yüz sevilebilme ihtimalinin bir kumar olduğunu:
Kumarda kaybedendi mademki aşkta
kazanan…
Attığım zar ile ilintili ve bilip
bilmediğim ne varsa yansız bir mecrada sevebilme özelliğinin ruhuma iyi geldiği
kadar Rabbime kavuşma telaşı ve coşkusu ile yaşıyor olabilmenin en büyük
kazanım olduğunu fark ettiğim kadar da büyüyen iman gücüm ve kendimle olan
savaşımda artı puan aldığım kadar içimde büyümeyi reddeden o çocuğun aslında
bir servet değerinde olduğunu yine geç fark ettiğim…
Hayatın bir rövanşı var mademki.
Varla yok arası ihtimallerde sekerken
ve işte yüreğimin ıslak Arnavut Kaldırımları…
Başıma atılan her taşı geç fark
ettiğimden midir ne, hep taçlanmış bilmişken hem duygularımın hem de kazandığım
farkındalığın…
Çözümsüzlüğe sirayet eden her ihtimal
mademki bir rivayetti ve işte rivayeti gerçek kıldığım:
Yazma sevdamın üstüne inşa ettiğim
yaşama sevincim ve umudum pekiştiği kadar da kendime varmanın güzelliği aslında
Rabbimin bana tanıdığı imtiyaz ve gerçek aşkın gerçek sevginin insanın aslında
Rabbine ulaşması ile mümkün olduğu kadar kendimi sevebilme ihtimalini de gerçek
kılarken kâinat:
Öznemle.
Özlemimle.
Özverimle ve de…
Ve mademki son söz henüz
söylenmemişti…
Ön sözün ne olduğu ise bana kalsın…
Sizleri seviyorum…