Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen.
Serinin yirmi altıncı babı
bir rüya görelim
önce yumalım gözlerimizi
uyuyalım, uyuyalım…
ruhumuzdaki bütün kinler,
nefretler, düşmanlıklar
arınıp gidesiye kadar uyuyalım…
aniden bir saadet ülkesinde açalım gözlerimizi
yıllar yılı yaşayalım orada
sonra acı gerçeklerin mutlu düşlere
paslı demirlerin parlak gümüşlere döndüğünü
yavuz bakışların tatlı gülüşlere durduğunu görelim
o altın çağı
o pırlanta zamanları yaşayalım
herkes kendi işini en güzel şekilde yapınca
o ülkede mucizeler yüz göstermez mi
maslahat düzelmez mi
ilerleme hız kazanmaz mı
süfli dünyanın geldiği noktada
baş gösteren bütün kötülükler
kor değmiş karlar gibi
eriyip gitmez mi
şimdi zamanın nefesi daralıyor
üzerimize serpilen kasvetten
soluk almakta zorlanıyor gibiyiz
turna geçmez dağlarda kaybedilmiş
umut patikalarımız
sancılı gecelerin karanlığında yitirilmiş
tebessümün son güzergahı
ne buhranlar
ne de fakr-u zarurettir
bizi bugün düşkün ve zelil kılan
vicdanlarımıza atılmış çektiklerinden sızan
bunca kötülükler de değil
bizi mutsuz eden
ihtirasa dayalı dünya düzeninin
üzerimize boca ettiğinden
ayrı bir şey bu
belki içimizdeki yabanilikler
belki görünmeyen düşmanımız
temennim odur ki
hayat, senin ve benim için en doğru hayat olsun
saadetin yıldızları ülkemizin ululuk burcunda parlasın
güneşin ışığı erdemin ufkunda doğsun
arzularımızın sedefleri incilerle dolsun
şeref çınarları yeşile boyansın
lütuf fidanları güllerle donansın
gönüllere mana reyhanlarının güzel kokuları sürülsün
sadık kalplerin nurlarıyla aydınlanmış gülümseyişler
çarpsın dimağlara
katıksız meveddet sevinciyle parlayan ışıklar
vursun yüzlere
nun ve sad hakkı için
Allah bizi
O'nun aşkının ateşine atsın
yaksın da... yaksın...
*
islamın ilk yıllarında
tebliğ dairesi tedricen genişliyordu
açıktan iman
islama davet
inanmış ruhları sevinci ile okşarken
şirkin kirinden kendini kurtaramamış gönülleri
telaşa sevk ediyordu
emrolunduğun şeyi, onları çatlatırcasına bildir.
ilahi fermanı gelince
fahr-i kainat efendimiz
adeta yerinde duramaz hale gelmişti
hemşerilerine maddi, manevi
saadetin yolunu
bir an evvel göstermek istiyordu
safa tepesinde
yüksekçe bir taş üstüne çıkan Allah resulü
mekkelilere yüksek, gür bir sada ile
ya sabahah
ey kureyş topluluğu,
buraya geliniz, toplanınız
size mühim bir haberim var
mekkeliler birden şaşkına döndüler
kimdi bu haykıran
bir tehlike mi var
düşmanın baskınına mı uğramışlardı
yoksa kendilerine iletilecek
çok mühim bir haber mi vardı
bu seslenişe cevap vermede gecikmediler
bir anda safa tepesinin önüne toplandılar
fakat o da ne
seslenen muhammedü'l-emin’di
acaba ne istiyordu
nelerden haber verecekti
neler söyleyecekti
merakla…
ey muhammed
bizi buraya niçin topladın
neyi haber vereceksin
resul-i ekrem,
vermekte gecikmedi haberini
zihinlerin kendisine bütün dikkatiyle yöneldiği
gözlerin hayretli bakışlarıyla üzerine toplandığı
bütün kulakların pür dikkat kesildiği
herkesin merakla beklediği bir anda
mantıki delilerle dolu şu beliğ hitabeyi irat etti
ey kureyş topluluğu
benimle sizin benzeriniz
düşmanı görünce ailesine haber vermek için koşan
düşmanın kendisinden önce varıp
ailesine zarar vermesinden korkarak
ya sabahah diye haykıran
bir adamın benzeri gibidir
ey kureyş topluluğu
size bu dağın ardında
şu vadide düşman atlıları var
sabaha veya akşama üzerinize
hücum edeceklerini söyleyecek olursam
bana inanır mısınız
o ana kadar
muhammedü'l-emin bildikleri
kendisinden yalan namına
bir tek şey işitmedikleri
hakikatın dışında hiç bir şey duymadıkları
resul-i ekreme hep bir ağızdan
evet…
biz senin doğruluğunu tasdik ederiz
çünkü şimdiye kadar sende
doğruluktan başka bir şey görmedik
sen yanımızda yalan ile itham edilmiş
bir insan değilsin
bu tasdikten sonra
resul-i zişan
kureyş kabilelerinin her birini
kendi adlarıyla çağırdı
konuşmasını sürdürdü
öyle ise
ben size
önünüzde gelecek büyük bir azabın bildiricisiyim
yüce Allah, bana
en yakın akrabalarını
ahret azabıyla korkut emrini verdi
sizi Allah bir
O’ndan başka İlah yok' demeye
davet ediyorum
ben de ,
O’nun kulu ve resulüyüm
eğer, dediklerimi kabul ederseniz
cennete gideceğinizi tekeffül edebilirim
şunu da bilin ki
siz 'Allah bir
O’ndan başka İlah yok demedikçe
size ben ne dünyada
ne de ahrette
bir fayda temin edemem
resul-i kibriya efendimizin
akıl, kalb ve ruhlara hitap eden
konuşması karşısında
ebu leheb şaşkına döndü
eline bir taş aldı
kainatın efendisine doğru fırlattı
helak olasıca
bizi bunun için mi çağırdın …diye
adice bağırdı
bundan başka
o anda
hiçbir muhalefet gelmedi dinleyenlerden
sadece fısıltı halindeki konuşmalarla
dağıldılar…
bu hareketleriye ebu leheb
artık İlahi nefret ve azabı hak etmiş oluyordu
resulullaha olan şiddetli düşmanlığı
bitmez kin ve nefreti
kendisine pahalıya mal oldu
Cenab-ı Hak, inzal buyurduğu
tebbet suresiyle korkunç akıbetini
şöyle haber veriyordu
kahrolsun eb leheb
zaten kahrolup gitti
ne malı ne de kazandıkları
ona fayda vermedi
yakında alevli bir ateşe girecek
karısı da odun hamalı olarak
beraber girecek
boynunda ise bükülmüş bir ip olacak
muhalefet eden kim olursa olsun
Allah nurunu tamamlayacaktı
bu sebeple resul-i kibriya efendimiz
kendisine karşı yapılan
çirkin hareketlerden asla sarsılmıyor
kata yılmıyordu
yoluna son derece vakarlı bir halde
devam ediyordu
redfer