Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen.
serinin otuz üçüncüsü
seherde aç havalanıp
akşama tok dönen kuşların yuvaları adına
badeni dolu tutmak için bir kefil bul kendine
can-u gönülden bağlandığın
güvendiğin bir kefil
gözünü yumduğunda
düşüncelerinden sıyrılma huzuru veren bir kefil
tarladan mahsul alabilmek için tohum ek
meyve devşirmek üzere ağaç dik.
ağını dolu çıkarmak için bağla düğümlerini
maksat için esbaba sarıl
yuvasına tok dönen kuş
bütün gün nasıl dolaşırsa
öyle ele zamanı
öyle adımla sokaklarını
arayışta olmak
bulduğunu sanmaktan yeğdir bilirsin
içine çekil de
kuru emeller yurdunda savaşmaktan geç
derunundan bilinsin zahirindeki güzellik
O'ndan öte o edinme kendine
O'ndan ötesi zillettir bilirsin
Allah'adır yönelişimiz
sen gayretini göster de
varsın emel silsilesi eline geçmesin
sen çalışmanı tamamla da
varsın kar gelmesin gayretlerinden
sen O'na dost ol da
isterse bütün alem düşman olsun sana
ibrahim ol da sen
serin ve selamet ateşlere atıl isterse
zırhını kuşan da
gerekiyorsa sonra
bir mezarlık sessizliğine bürün
çöl…
anlamlarını bekleyen varoluşu temsil ediyordu
geçmişten geleceğe uzanmıştı
geceyle gündüzün birbirine katılması gibi
gökle yer arasında bir bağlaç olmuştu
efendimiz (sav)’in tüm zamanları
şu anın sonsuzluğunda
kuşatan hakikati işaret ediyordu
aramızdaydı o
güneşte kavrulmuş taşları geçerken
kurşuni tepeleri
boz renkli kumu geride bırakırken
tüm bunlar
efendimiz (sav)’i de müjdeliyordu
yaratılış hiyerarşisinde
onun en sevgili olması
ne büyük bir müjde
müjdeydi o
vakitlerin de fethiydi bir bakıma
bizimleydi
aramızdaydı o
diriydi…
canlı sözdü o
*
hamza’nın kuyusunda buz tutmuştu su
aktığını unutmuş, tortulaşmıştı
kalbini kendinden sürgüne çıkarmıştı
göğüne dargındı
göğsünde ağırlıyordu
suyun sızlandığını bir Bilen vardı
sıcak bir tebessümün dokunuşuyla
akmaya başlayacaktı su
kendine doğru
kuyusundan dışarı
ancak su olduğunu inkar edenlerin
çamurdan bahaneleri olacaktı
hamza’nın kalbi, sarp yokuşlara zorlandı
kalabalıkların inadını kırmak için
kabalıklarına aldırış etmemeye adandı
cehaletin kabuğunu kırmak için
duru bir su oldu
dışarıya sızdı
islamın sedası gürleşiyordu
kulaktan kulağa yayılıp
kalplere manevi serinlik veren
bu imani havanın teessüsü
kaçırıyordu müşriklerin uykularını
başvurdukları tertip ve planların hiçbiri
coşkun akan iman şelalesinin
önüne set olamıyor
ümitsizliğin verdiği ezici ruh haleti içinde
kıvranıp duruyorlardı
hazret-i hamza'nın saadet dairesine
dahil olmasıyla
kat kat artmış oldu manevi sancıları
peygamberimiz (s.a.v.)'in amcası hazret-i hamza
aynı zamanda sütkardeşi
kimden olursa olsun
nereden gelirse gelsin
haksızlığa asla tahammülü olmayan bir kahramandı
yüksek bir itibara sahipti kureyş içinde
ilahi hidayetin tecellisi bu ya
kimin nerede ,nasıl iman nimetine
nasıl kavuşacağı belli olmazdı
hazret-i hamza da beklenmedik bir zamanda
islamla şereflendi
bir gün çok sevdiği eğlencesi avdan dönüyordu
safa tepesinden kabe'ye doğru giderken
karşısına çıktı abdullah bin cuda'nın azatlı cariyesi
ey umare'nin babası
kardeşinin oğlu muhammed'e
ebu cehil ile arkadaşlarının yaptıklarını
görmüş olsaydın
asla dayanamazdın
hz. hamza heybetli bakışlarını
cariyenin üzerine bir müddet diktikten sonra
ebu'l-hakem bin hişam ona ne yaptı diye sordu
cariye…
ona şuracıkta türlü türlü işkenceler yaptı
hakaret etti
sonra da çekip gitti
muhammed de ona hiçbir şey söylemedi
hz. hamza,
bu söylediklerini sen, gözünle gördün mü
cariye…
evet, gördüm
son derece hiddetlenen hz. hamza
evine uğramadan
yayı, oku, torbası ve av malzemeleriyle
kabe etrafında oturmuş bulunan
ebu cehil ve arkadaşlarının
yanına vardı doğruca
meclisin ortasındaki ebu cehil'in başına
hiçbir şey sormadan
okkalı bir yay indirdi
başını fena halde yardı
başının ortasından kanlar sızıyordu
ve sonra öfke, hiddetle
sen misin ona sövüp sayan
işte, ben de onun dinindeyim
onun söylediğini söylüyorum
gücün yetiyorsa,
o yaptıklarını bana da yap göreyim
kendisini haklı göstermek için savunmaya geçti
ebu cehil…
ama o bizi akılsız saydı
putlarımıza hakaret etti
atalarımızın tuttuğu yoldan ayrı bir yol tuttu
hazret-i hamza'dan kararlı ve sert
bir cevap geldi
siz ki,
Allah'tan başkasına ilah diye tapmaktasınız
sizden daha akılsız kim var
ben şahadet ederim ki,
Allah'tan başka ilah yoktur
yine şahadet ederim ki,
muhammed Allah'ın resulüdür
hazret-i hamza'nın kararlılığı karşısında
ne ebu cehil
ne de etrafındakilerde bir hareket
nede bir mukabele görülmedi
hatta ebu cehil…
doğrusu ben, kardeşin oğluna
çok çirkin bir şekilde sövüp saymıştım
yaptıklarına müstahak oldum.
böylece suçluluğunu da itiraf etti
ani ve beklenmedik bir kararla
saadet dairesine dahil olan hazret-i hamza
evine dönünce
zihninde
şeytanın bir takım vesvese ve şüpheleriyle
karşı karşıya kaldı
sen kureyş'in hatırı sayılır birisi idin
şu dininden dönen muhammed'e uydun
hiç de iyi etmedin
kalp ve zihni
şeytanın bu tarz telkinlerine
maruz kaldığını hisseden hazret-i hamza
doğruca kabe'ye vardı
Allah'ım…
bu tuttuğum yol doğru ise
kalbime de onu tasdik ettir
bana bu hususta bir çıkar yol göster
diye dua etti
aradan bir gün geçti
peygamber efendimizin huzuruna vardı
başından geçenleri anlattı
resul-i ekrem, kendilerine
vaaz ve nasihatte bulundu
kalbi iman ve itminan bulan hazret-i hamza
peygamber efendimize
senin doğruluğuna şahadet ediyorum ki
ey kardeşimin oğlu,
artık dinini bana açıkla
hazret-i hamza gibi bir kahramanın
müslümanlar safında yer alışı
efendimizi ve müslümanları
son derece memnun ederken
müşriklerin gönüllerine hüzün ve korku saldı
resul-i ekreme pervasızca reva gördükleri
eziyet ve işkencelerinin bir kısmını da
terk etmek zorunda kaldılar
artık Allah resulü (a.s.m.)
islamiyete davet vazifesine bıkmadan, usanmadan
korkmadan, çekinmeden devam ediyor
bütün gayretiyle gönüller üzerinde
dalgalandırmaya çalışıyordu tevhit bayrağını
inananların safı
gittikçe hem daha sıklaşıyor
hem de güçlenip kuvvetleniyordu
mekkeli müşriklerinin
ne eziyet ve işkenceleri
ne de makam, mevki
mal ve servet teklifleri
efendimizi bir an bile
davsında tereddüde düşürmedi
hira’dan dönen yolcu.
Rahmetin evine çağırırken insanları
merhametsiz olmakla suçlandı.
amansız itiraz oklarıyla yaralandı
sırf iyiliğini istediği insanlardan
akla hayale gelmez hakaretler gördü.
yüceltmek istedikleri onu aşağıladı
katılaşmış kalbin yüzünde çatlak aradı
küfrün sağır kabuğuna yağmur damlası gibi
yumuşacık vurdu
zifiri gecesine huzmeler düştü
buğulandı sıcacık nefesi
donuk bakışlardan defalarca kovuldu nazarı
yılmadı
henüz yolun başındaydı
çöl kumları üzerine zemzem serinliğiyle yayıldı
bir daha
bir daha…
direne direne
nasırlı avuçlarından yükseldi
dua dua büyüttü ümitleri
terler damladı
ateşli telaşlarla çizgilenmiş alnından
vaktin yanağına bir damla gözyaşı diye aktı
gözden haber verircesine
gönlün göğüne müjde diye
dünyanın teninde ruh-efza
bir esinti olmak üzre
unutkanlığın simasına hakikat-eda
bir gamze olmak üzre
sabretti
direndi elçi
redfer