Işıksız Geceler


Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen 
Hayat hikayesinin 46.bölümü

kaf …ha ..ya …ayın…sin…aşkına
siz ey, evvelce kömür karasında yalan
sonra gönül yarasında parlayanlar 
siz zambak zambak... 
hani siz dolaşırdınız semalarımızda

siz ey
düşmanlar iken birbirinin ışığında 
dost olan yıldızlar
hani siz firuze akşamların 
reyhan reyhan açan çiçekleriydiniz 
atlas bahçelerde

hani
noksanları tamamlanınca bir bir parlayanlar
hani siz kol kola girdiğinizde 
saadetin çağı asumanlarımızdınız
yerdeki kervanlarımızın adıydınız 

açamayan goncaların karanlık tarlasında bir çolpan
karanlığın kudurmuş ağzında bir sitareydiniz
gökleri ayakta tutan dağlar gibi bir demirkazık 
umutları hüzünle büyüten bir kervankırandınız
hani…

gece alacası bir zamanda duygularımızı çaldırdık 
son şafak kızılında 
ruhumuza üflenen hayallerimiz nerede
yağmalanmış kuyulara düşüremediğimiz yağmurları
kör sıtmalarımıza serinlik diye yağdıranlarımız nerede 
kaçışlarımızın ardından avuçlarda yalnızca 
bir damla gözyaşı olup yananlarımız nerede 

ışıksız  gecelerde
aydınlıklarımız kara düşüncelerle karanlık dehlizlere kilitleniyor
bir bir dökülüyor yanılsamalarımız utanç bellediğimiz seherlere
kalbur kalbur eleniyor 
yorgun, solgun ve küskün zamanlar yerlere
yangınlar çalınıyor bahtımıza 
alevi olmayan yangınlar... 

münzevi gecelerde ışık ışık sönüşüdür
yorgun bulutlar arasında her yıldız
adı güzel süvari’nin berk urarak koşan 
burak’ının nallarından çil çil serpilen 
hüzünlü desenler dokuyan mistik rüyalarımız nerede

gecelerimizden uzun uyku sesleri geliyor
kovasız kuyularda yusuflar ağlaşıyor
taze gelinlerimizin köhnemiş çeyizlerinden
kuru lavanta taneli hayaller düşürüyor
dudaklardan yıldız yıldız parlayan gülüşler sökülüyor
yüreğimizin  saçaklarından dökülen
belki de senelerce söylenecek sözlerimiz nerede 

nakaratı unutulmuş müzdeviç şarkıların 
al al rengiyle dokunan aşkın 
gülümseyişleri vursun yüzlerimize artık
nur içinde nur olsun
gecelerin sesleri ekilsin yüreklerimize
sürur üzre sürur olsun
mesrur üzre mesrur olsun ruhumuz

göğe bakanlarımıza bir kez olsun yüz gösterin 
sabahlara yakın düşsün artık aydınlıklarımız
nerede bir biçimli güzellik varsa 
hep sizinle biçsin şirazesini
nerede bir ahenkli sanat varsa 
sizinle ölçsün endazesini

güzelliğin hakiki sevenleri
sevecekleri hakiki güzelliği 
sizinle tanısınlar ve sizi ansınlar 
yaşasın sizin için 
ağlayan her seher yeli
sizin için 
yağan her yağmur tanesi


*
bisetin 13. senesi hac mevsiminde 
kur'an muallimi mus'ab bin umeyr hazretleri
hem medine'deki islami gelişmeyi 
bizzat peygamber efendimize bildirmek 
hem de haccetmek üzere
evs ve hazreç kabilelerine mensup 
ikisi kadın yetmi beş müslümanla mekke'ye geldi

mescid-i haram'da 
amcası hz. abbas'la oturan efendimizin yanına vardılar
bir teklifte bulundular
ya resulallah… biz oldukça kalabalığız
seni yanımıza almak
size yardımcı olmak
uğrunuzda canımızı feda etmek
zatınızı da esirgeyip korumak üzere
söz birliği etmiş bulunuyoruz.

bu hususta sizinle 
daha geniş konuşmak için nerede buluşalım
resul-i kibriya, yine akabe'de buluşmayı uygun gördü
buluşma, gece yarısı olacak 
kimseye duyurulmayacaktı

hatta karargahlarından ayrılırken de 
dikkatleri çekmemek için 
küçük küçük gruplar halinde 
akabe'ye geleceklerdi

medineli Müslümanlar talimat gereği 
gece yarısı hiç kimseye hissettirmeden 
kimsenin dikkatini çekmeden 
akabe yanındaki vadide bir araya geldiler

peygamber efendimiz de 
henüz müslüman olmamış amcası hz. abbas ile geldi
hz. abbas'ın maksadı
yeğenini bu mühim meselede yalnız bırakmamak
yapılanları ve verilen sözleri bizzat görüp işitmekti

medineli müslümanlar bizzat peygamberimizin
konuşmasını istiyorlardı
ya resulallah sen konuş 
kendin ve Rabbin için arzu ettiğin ahdi al

medinelilerin önderi durumda ki 
es'ad bin zürare hazretleri 
efendimizden konuşmak için müsaade aldı 
ve şöyle dedi

ya resulallah, her davetin bir yolu var
o yol ya kolay olur, 
ya da zor
bugün senin yaptığın davet
insanların çok güç kabul edecekleri çetin bir çağrıdır 

sen, bizi takip ettiğimiz dini bırakmaya 
kendi dinine tabi olmaya davet ettin
bu çok güç ve zor bir işti
buna rağmen 
biz bu teklifini kabul ettik

biz yurdumuzda, 
şerefli ve her tecavüzden korunmuş
amcaları tarafından 
düşmanlarına teslim edilmek istenilen bir zatın
hatta kendimizden başka hiçbir kimsenin de 
hakim olmak için göz dikemeyeceği bir topluluktuk
çok zor bir iş olduğu halde
biz senin bu yoldaki teklifini de kabul ettik

halbuki, bütün bunlar 
Allah Teala, doğru yolu bulma azmini 
sonunda hayra ulaşma ümidini ihsan etmedikçe
insanların hiç de hoşlanacakları şeylerden değil
biz bunları dillerimizle ikrar
kalplerimizle tasdik 
ellerimizi uzatmak suretiyle de kabul ettik

Allah'dan getirdiklerine bilerek ve inanarak 
sana biat ediyoruz
biz, Rabbimize ve Rabbine biat ediyoruz
Allah'ın kudret eli, ellerimizin üzerindedir
kanlarımız kanınla
ellerimiz elinledir.

kendimizi, evlatlarımızı, kadınlarımızı 
esirgeyip koruduğumuz şeylerden 
seni de esirgeyip koruyacağız
eğer, bu ahdimizi bozarsak, 
Allah'ın ahdini bozan bedbaht insanlar olalım

es'ad bin zürare hazretleri konuşmasının sonunu 
şöyle bağladı,
ya resulallah…
kendin için arzu ettiğin ahdini bizden al
Rabbin için de istediğin şartı koş

resul-i ekrem efendimiz, önce onlara 
kur'an-ı kerim'den bazı ayetler okudu
onları Allah'a davet
islamiyete teşvik ettikten sonra, 
kendisi ve Rabbi için arzu ettiği hususları 
şöyle sıraladı

yüce Allah için size söyleyeceğim şartım şudur
ona hiçbir şeyi eş ve ortak koşmadan ibadet etmenizdir
namazı kılmanız, zekatı vermenizdir

kendim için isteyeceğim ise şudur
Allah'ın peygamberi olduğuma şahadet etmenizdir
kendinizi, çocuklarınızı ve kadınlarınızı 
koruduğunuz şeylerden beni de korumanızdır

abdullah bin revaha söz alır
ya resulallah. 
bunları yaparsak, bize ne var 
resul-i ekrem
cennet var.
bu cevabı alınca
sevinçten pırıl pırıl parladı gözleri
bu kazançlı ve karlı bir alışverişti

sonra peygamber efendimize,
ya resulallah… 
sana nasıl biat edelim, söz verelim
efendimiz,
Allah'tan başka ilah bulunmadığına 
ve benim de Allah'ın resulü olduğuma şahadet getirerek 

namazı kılacağınıza, zekatı vereceğinize
sözlerime itaat edeceğinize
emirlerime tamamıyla boyun eğeceğinize
darlıkta da varlıkta da 
muhtaçlara yardımda bulunacağınıza

hiçbir kınayıcının kınamasından korkmaksızın 
Allah yolunda
Allah için 
hak ve gerçeği söyleyeceğinize
iyiliği emredip, kötülükten alıkoyacağınıza
biat etmeli,
bana kesin söz vermelisiniz.

şahsıma gelince,
bana her yönden yardım edeceğinize 
yanınıza vardığımda, kendinizi, kadınlarınızı 
ve çocuklarınızı esirgeyip koruduğunuz şeylerden 
beni de esirgeyip koruyacağınıza 
kati söz vermelisiniz

sonra resul-i kibriya efendimiz onlara
aranızdan, her hususta 
kavimlerinin benim yanımda temsilcisi olacak 
on iki kişi seçiniz
musa da israiloğullarından on iki temsilci almıştı.

hazreç kabilesinden dokuz, 
evslilerden üç temsilci seçtiler
temsilcilerin hepsi de 
medine'nin ileri gelen hatırı sayılır kimselerdi
ve okuma yazmasını bilen alim zatlardı

peygamber efendimiz 
seçilen temsilcilere şöyle dedi
havariler, meryemoğlu isa'ya karşı 
kavimlerinin kefili oldukları gibi 
siz de sizden olanların kefilisiniz
ben de mekkeli muhacirlerin kefiliyim
evet.. deyip tasdik ettiler oradakiler

resul-i kibriya efendimiz, 
on iki temsilci seçildikten sonra 
es'ad bin zürare hazretlerini de 
seçilen on iki temsilcinin başkanı tayin etti
temsilciler, temsil ettikleri topluluklarla konuşup
biatı anlattılar 

resul-i ekrem efendimiz, mübarek ellerini uzattı 
medineliler teker teker biat ettiler 
yapılan biat bir manada 
medineli ve mekkeli müslümanlar arasında bir ittifaktı

biat, gecenin karanlığında
çağrılanların dışında kimsenin göremeyeceği 
tenha bir yerde cereyan etmişti 
biat biter bitmez kulaklarına bir ses geldi
ey kureyş
muhammed ile atalarının dininden çıkmış medineliler
sizinle savaşmak için toplanıp sözleştiler

gecenin karanlık ve sükutunu yırtan bu ses 
kimindi ve nereden geliyordu
herkesi bir merak ve telaş sardı
bu ses, münebbih bin haccac'ın sesiydi
efendimiz …bu akabe'nin şeytanıdır dedi 
medineli müslümanlara 
derhal konak yerlerinize dönünüz emrini verdi

medineli abbas bin ubade, 
ya resulallah…istersen sabah olur olmaz 
kılıçlarımızı kınından sıyırır 
mina'da bulunan halkın üzerine yürür
onları kılıçtan geçiririz

resul-i ekrem, 
henüz sabır silahını kullanmakla vazifeli idi
hayır, hayır…
bize henüz bu şekilde hareket etmemiz emir olunmadı
hepiniz yerlerinize dönünüz
medineliler de konak yerlerine döndüler

sabah olunca, 
durumu sezmiş bulunan kureyşli müşrikler
kendilerince mahiyeti henüz meçhul bulunan hadiseyi 
tam öğrenmek üzere tahkike başladılar
kendileri gibi putperest medinelilerden sordular

yemin ederek..öyle bir şey olmadı
biz, böyle bir şey bilmiyoruz dediler 
medineli müslümanlar 
doğru yolun sükut olduğunu düşünerek
tek kelime söylemediler

hac mevsimi sona erince
yurtlarına geri dönmek üzere 
yola koyuldular
yurtlarına dönen medineli Müslümanlar
artık dört gözle muhacirlerin 
resul-i  zişan efendimizin 
yolunu bekler oldular.


redfer

( Işıksız Geceler başlıklı yazı redfer tarafından 20.11.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu