Rivayet O ki, muallim riyalar
yurdundan az evvel kovulup da geldim:
Issızlık mıdır her dem reva görülen
şu sefil varlığıma en çok da renk körü bildiğim karanlığın duayen varlığına
tapınan hiçler ve hiçse gölgeler kan b/atağında kardan yangınlarda ve kardıkça
toprağı kara toprağı içine çekip biteviye ve alabildiğine giyinenler…
Renk körü mizaçların ve hayal yoksunu
yalanların içsel beyitlerinde bir temaşa sanatı iken ölümün debdebeli çatısında
akan kansa oluk oluk, akan çatının uçtuğu rüzgârın sağalttığı bir mihenk taşı
belki de g/örüntüsü itibariyle korkutan gemi kayıp gemiler konçertosundan
duyulan o ses öten sirende saklı tıknefes ve işte göğün örüntüsü yerkürenin
sefil görüntüsü şeşi beş hüzünler diyarından çark eden ithamlardan arda kalan o
tok ses.
Sahi, muallim:
Var mıdır hüznün bir sesi ya da
varamadığın bir yaka mıdır da mutluluk can çekişen o kuru yataklı nehrin
zaferi.
Hazzın doruğunda bir yaşam arzularken
beşer…
Haizi olduklarından asla mutlu
olmadığı kadar…
Kederin eşi kaderin süzüşü
mevsimlerin döngüsü ve işte şerh düşülesi O devasa ateş.
Köpüren denizdir belki kaynakçası
nasıl ki değil bir ç/alıntı.
Kaybolan zamandır yani kayıp
gölgelerin menşei.
Bıçkın rüzgâr ve afili doğa:
Kurunun yanında yaşın da yandığı
yasın rövanşı elbet mutlulukla diktiğin her yama yaraların kanadığı bir aldatı.
Zanlarsa uçuşan saçların grisinde
asılı.
Zemherinde solan kardelenin bedeli…
Ve çürümüş bedeni goncaların
alacaklısı olduğu kadar rüyaların dahi derdest edildiği.
Mizansenler solgun.
Mihraplar yerinde.
Mizacı sallantıda hangi şiir saklıysa
şairin en derininde.
Mazhar olunası o ateş o dert o özdeş
ve kalleş güneş nasıl ki sattı ruhunu geceye oysaki parlayan gözlerimle
özlediğim hayallerin telaffuz ettiği yangının mahşere yol aldığı kadar da
cihanın ve işte çatık kaşlı mehtabı savurgan sevdalarıyla afişe eden tüm ama
tüm yıldızları delip geçen gözlerimden akan yaşları biriktirdiğim hüzün teknem
ve de vazgeçemediğim tekkem aşk nasıl ki bir Hümayun ve işte sere serpe
yattığım göğün altında saklı bir leş elbette dünyanın ve tüm insanlığın
solmadan rengi sürgün edilmeden feri acının da duayeni.
Dişlerken mevsim ruhumu.
Dayalı döşeli mevsimin tutulmuşken de
nutku.
Sözcüklerin kesif sessizliği ve de:
şair uyumadan ve güneş doğmadan km bilir nedir beklediğim?
Bir ölçüt ise yüzümün çizgileri ve
çetrefilli düşlerin muayyen günleri:
Önce öldüğüm sonra da böldüğüm
hüzünleri tek solukta içime ç/ektiğim derdest edilmiş güllerin dikenleri
ülkeleri.
Acılarsa solduran.
Bir fırtına ki ruhları bir bir kıyan.
Ve işte acımla kıyama durduğum o
vazgeçilmek rotam.
Şahsına münhasır bir sevgiyle
varlığımı sorgulayan.
Günse geçkin bir kadın gibi s/üzülen.
Gecenin yorgun gözlerinde coğrafyalar
biriktiren.
Tüten dumanın yolu.
Tutuşan ruhun yongası.
Renklerinse en münhasır notası ve
noktası:
Sezilerim beni aldatmadığı kadar ve
sızım dinmeden…
Sözcüklerin cafcaflı dünyası imgeler
yeryüzünden göğe sürgün edilmeden.
Miadı dolmuş bir hayattan da öte.
Zemheride saklı ölgün gece.
Ruhun tartaklandığı nihayetinde
Araf’ta soluklandığı.
Ve işte çakan o kıvılcım.
Ve işte çizmeyi aşan şuh kadın.
Oysaki miski amber kokardı nicesi
ruhların hem göçmeden hem sonlanmadan ve işte renklerin en hası:
Ve de ebemkuşağının coşan hazzı.
Cinnet gecelerinden süzülüp de
cennete koşan umudum ve hayallerim ve dinmeden zaman sonlanmadan şu afaki yaşam
say ki, muallim yazdıklarım sadece bir nesirden bir şiirden ibaret ya da sayma
ki bir bir; sarmalında rakamların ansızın sıfırla eşleşip de solmadan kâfir
gölgesi eşrafı sürgün edilmeden yongası yalnızlığın ve içlendiğim her şarkı bil
ki fonudur ve vokali imgelerin…
Öncem ve sonramla asılı kaldığım
Araf’ın içtimadaki telaşı ve telaşe memuru yâdımdaki ölü düşlerin ve mademki
bir b/ölü ikidir aşk ve işte yüreğimi parselleyen o devasa ateş.
Hünkârım Hümayunum nasıl ki yücelerin
yücesi Rabbimle d/eştiğim sevaplarım ve günahlarım…
Elbet vakittir gelecek olan ve de
yazılası bir akit gibi, altına imzamı attığım solgun mizacımın emir kipi nasıl
ki yolum, varsa yoksa sevgiden geçti ve geçecektir de havsalamdan taşan tüm
düşünceler ruhumu kıyan tüm duygular belki de rötarlı bir mutluluğun tek
garantisi nasıl ki kaderde gizli ve tüm hislerin mukadderatı ile b/ölündüğüm
zamanın ölümle seviştiği bir girdaptır ki yalnızlığın ukdesi ve bir kıyamda
saklı masallar gerçeğe dönüştüğü kadar da tüm hakikat ruhu kanatır ve de
kanatlanır hülyalar…
Aşk ki bir iksir.
Aşina olan özlemle de bire bir
eşleşmenin raconu ve huzurun diğer adı nasıl ki kayıtlı kaderde ve de öteki âlemde…
Yeter ki son bulsun hüznün
gölgesinden savrulan bir yemin gibi baş göz ettiğim benliğimin solmayan feri…
Bense alametifarikası neferi olduğumu
umudun illa ki kavuşacaktır da ayrı gayrı o iki yakası…
Elbet yakamdan düştüğü kadar hüzün…
Elbet yakarışın her noktası her
noksanı vardıkça nihayete içtiğim şu şerbetin de yediği vurgun misali tek
damlası dahi yeter Mümine.
Hüzün bazen münferit.
Hazansa tek geçen.
Hazmetmeden tüm gerçekleri varsın
yolu kesilsin tüm yalanların…
İklimlerden aşk mademki ve de günbegün
büyüyen İlahi Ateşin her zerresinde doğup da batmayacak O Ebedi Güneşi bana
nasip gören yüce Rabbime kavuşmanın verdiği huzurdan da yoktur asla ve asla
ötesi…
Tüm benliğimle Mevla’ma teslimiyetim
kabul görsün yeter ki…