Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen
Hayat hikayesinin 67.bölümü
*
daha çok acıyoruz
başkasının ağrısını dayanılmaz bulmayı
ondan öğreniyoruz.
evet, insanlığın yaraları var
apaçık yaralar
kanıyor…
kanadıkça kana bulanıyor dünya
kendisini incite incite tükeniyor insanlık
uzaktadır diye
bigane kalıyoruz dayanılmaz acılara
şehrin soğuk yüzüne baka baka
olağanlaştırıyoruz can kayıplarını
ümit yıkımlarını
her sabah binlerce çocuğun yetim kaldığı yeryüzüne
açıyoruz gözlerimizi
yakıp yıkılan şehirlerin harabe görüntülerine
kül olup kavrulan insanların sayısına alışa alışa
başımızı yastıklara koyup uyuyoruz
uyuyoruz...
uyanık olmanın ağrısını göze almaktan korkarak
bir yerlerde…
bir yerlerde tüm insanlığı uyandıracak
aman Allah’ım.. dedirtecek
bir cümle olmalı sanki
o cümleyi duyana kadar
her şeyi normal sanmaya devam edeceğiz gibi
bize giydirilen deli gömleğine razı gibiyiz
yırtılmalı artık o gömlek
kesip atmalıyız rüyanın akışını o cümlenin ciddiyetiyle
dünya, dünyalığını açıkça gösteriyor artık
şeytanın düşmanlığı apaçık ortada
elçi’nin tarafında olmak
hem acil ve zaruri
hem ağır bedel istiyor bizden
sancılı bir sözün yüreğine göç edelim haydi
o vurucu cümleyi
hz. peygamber’in yanında arama vaktidir şimdi
insanın gizli acılarını seslendirecek söz dağarcığı
onun yanında…
elçilik ettiği söz’ün kalbinde
insanın sancılarını şefkatle hissedecek kelimeler
onun dudaklarında olmalı
acil koduyla dökülüyor heceler nebi’nin nefesinden
o kritik cümle
nebi'nin hira'dan heyecanla getirdiği
hitabın içinde kıvranıyor
ateşli
canlı
aceleci
kalbimize borçlandığımız o şefkat
nebi'nin bir ömür canı pahasına
omuzladığı vahyin nefesine sarılı
yok başka yerde
yok başka kimselerde
gel tefekkür edelim
kar üzerine gül desenli rüyalar görebilmek için
sırlar sırrına bir nebze erebilmek için.
azade teşrinlerde
anılarını düşünen birinin nasıl düşünürse öyle
taze sevdalar gibi püfür püfür hayaller,
eski aşklar gibi sevinç sevinç rüyalar görürcesine
rengi nedir
sözcüklere nasıl bürünür kelam
düşün bir
servilerde üveyikler
sebillerde güvercinler
hu... hu larına ahenk veren söz nedir
neden en ziyade beyaz yakışır sevgilerde
hasretin hep siyah düşer bahtına
dokunduğumuz desenlerde
neden hep bir Var vardır da,
Var'dan öte hiçbir şey yoktur
bütün dudaklarda alevlenerek dolaşan sorular
eriyip gitmeden
düşün bir
yitik bir cemre zamanı
varlığımızı dayanaksız bıraktık
kederlerimizin saçları sürekli uzamaya başladı
ve sonra
açık denizlerde dualar avuçlarımızdan kaydı bir bir
kırık kapılardan geceler sızdı odalarımıza
ölümün kimliksiz gezdiği geceler
bürüdü mehtabımızı neden
düşün bir
kaş ile göz arasında
can ipliklerimiz çekilince uçtan uca
toplayıp pılısını pırtısını hayallerimiz
veda etti medeniyetimize
yol yordamı kaybettik
yoldan çıkarıldık
menzilimizi yitirdik ya
neden
düşün bir
sımsıkı sarılmaktı
oysa derin vadilerde unutulduk
koşmaktı koşar adım
zifiri düşüncelerle zehirlendi zihinlerimiz
çarpılar konuldu bir bir
ayak üstüne durdurulan mahkumlarca
düşün bir
iki kere ikiyi böğründen vuranların
son trene tıktıkları yığınlarca çalıntı kaderi
düşün bir
eski kiraz bahçesinde
kanatlanan kuşların dökülen tüylerinde
erittiğin zamanı
zaman ötesi boyutun haşmetini
düşün bir
son aydınlığı
ve son parlayan mumu
ve son takatıyla kanat vuran turnaların
akşama sılaya varışını
eski bir geminin
köhne bir rıhtımdan ayrılışını
ufuklarda kayboluşunu
düşün bir
*
bedir zaferi
gerek medine içinde
gerekse dışında
müsbet-menfi akisler uyandırdı
her şeyden önce
medine’de ki yahudi ve putperestlerin gözleri yıldı
hatta yahudilerden bazıları
evsafını kitaplarımızda okuduğumuz zat budur
artık ona karşı durulmaz
galip olacak hep odur
diyerek imana geldiler
bir kısmı da
korkularından iman etmiş gibi göründüler
ancak fitne ve fesat çıkarmaktan
yine de vazgeçmediler
medine`de müslümanlar
bayram havası yaşarken
mekke`de müşrikler
tam bir matem havasına büründüler
ebu leheb,
bedir'e katılmamış ve yerine
asi bin hişam'ı göndererek
mekke'de kalmıştı
kureyş ordusu büyük bir hezimete uğrayıp geri dönünce
ebu leheb, ebu süfyan bin haris'i yanına çağırarak
ey kardeşimin oğlu,
halkın işi nasıl oldu bana anlat
haris,
vallahi biz o cemaatle karşılaşınca, bozguna uğradık
onlar da kimimizi öldürdüler, kimimizi de esir ettiler
ben halkı kınamam ve ayıplamam
kır atlara binmiş
ak benizli bir alay süvari ile karşılaştık ki
onlara karşı koymak mümkün değildi
o sırada
hz. abbas'ın zevcesi ümmü fadl ile
kölesi ebu rafi'de orada bulunuyorlardı
ebu refi,
vallahi, o gördüğün süvariler, melekler idi. deyince
ebu leheb hiddetlenip yüzüne şiddetli bir tokat indirdi
sonra da üzerine çöküp dövmeye başladı
ümmü fadl, gayrete geldi
biçare köleyi,
efendisi burada yok diye dövüyorsun.diyerek
bir çadır direği ile ebu leheb'in başını yardı
ebu leheb,
zelil ve perişan bir halde kalkıp gitti
hemen sonra da
bedir mağlubiyetinin gam ve kederinden
ağır hasta oldu
aradan bir hafta geçti
resulullah’a yaptığı şiddetli düşmanlığın hesabını
vermek üzere ölüp gitti
oğulları ölüsünü, iki veya üç gün beklettiler
evinde cesedi kokmaya başladı
hastalığının bulaşmasından korktukları için
kimse yanına yaklaşmak istemiyordu
kureyşlilerden biri bir gün oğullarına
yazıklar olsun size
babanız evinde koktuğu halde,
onun yanına uğramaktan utanıyor musunuz
onlar,
biz, onun hastalığından korkuyoruz deyince
adam… haydi gelin ben size yardım edeyim
yanına yaklaşılacak gibi değildi
onu ne yıkadılar ve ne de el sürdüler
uzaktan üzerine su serptiler
sonra sürükleyerek götürüp
mekke'nin yukarı taraflarında bir yere gömdüler
üzerini taşla kapattılar
esirler arasında bulunan
peygamberimizin amcası abbas
oldukça zengin bir zattı
hz.abbas ,peygamber efendimize
harp esnasında elimden alınan o altınları
kurtuluş fidyesi say.diye teklif etti
peygamberimiz,
hayır, o bizim aleyhimizde sarf etmek için taşıdığın
Allah`ın sonunda bize nasip ettiği bir maldır
onu sana geri veremeyiz
hz. abbas, ya Muhammed
benim ondan başka param yok
beni avuç açırıp da dilendirecek misin
efendimiz
ey abbas, ya o altınlar nerede kaldı
hz.abbas, hangi altınlar
resul-i kibriya
hani sen, mekke`den çıkacağın gün
hanımın ümmü fadl`a teslim ettiğin altınlar
onları teslim ederken,
yanınızda ikinizden başka da kimse yoktu
ey bbbas sen ,ümmü fadl`a
bu seferde başıma ne geleceğini bilmiyorum
şayet herhangi bir felakete uğrayıp da dönemezsem
şu kadarı senin için
şu kadarı fadl için
şu kadarı abdullah için
şu kadarı ubeydullah için
şu kadarı da kusem içindir… demiştin
işte o altınlar
hz.abbas, hayretle,
bunu sana kim haber verdi diye sordu
efendimiz, Allah haber verdi.buyurdu
bunun üzerine abbas, şahadet getirerek
kemal-i imanı kazanıp müslüman oldu
kurtuluş fidyesini ödedikten sonra da
mekke`ye döndü
hz. abbas, mekke`ye dönünce
müslümanlığını izhar etmeyip hep gizli tuttu
mekke`de bulunduğu zaman zarfında
müşriklerin tutum ve davranışlarını
peygamber efendimize yazar
mekke`deki müslümanlara yardım ederdi
bedir esirleri arasında
efendimizin damadı hz. zeyneb`in kocası
ebu as bin rebi de vardı
hz. zeyneb (r.a.) kocası ebu as`ın
kurtuluş fidyesi olmak üzere
boynundaki gerdanlığı çıkarıp
medine`ye gönderdi
bu gerdanlığı hz. zeyneb`e evlendiği sırada
annesi hz. hatice hediye etmişti
resul-i kibriyanın bu güzide kerimesinin gerdanlığını
kurtuluş fidyesi olarak göndermesi
ashab-ı kirama fazlasıyla hüzünlendirdi
peygamber efendimiz de onu görünce
içi burkuldu.gözleri doldu
eğer münasip görürseniz
zeyneb`in esirini salıveriniz
bedelini de geri çeviriniz.buyurdu
bunun üzerine sahabiler
ebu`l-as`ı serbest bıraktılar
gerdanlığı da geri çevirdiler
resul-i kibriya efendimizi
son derece memnun ettiler
redfer