Dolunay Düşleri


Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen 
Hayat hikayesinin 72.bölümü.

kimi zaman ve mekan algım alt üst oluyor
sıçramalar, kesişme ve ayrışmalar
bir hakikatin gölgesinde 
yürümeye devam ediyorum usul usul
içimde bir umut filizleniyor
günümüze, dünyaya ve memlekete dair 

taşıdığım kaygılardan
hiçbir şeyin yerli yerine konulamayacağına dair 
endişelerimden 
zulmün tükenmeyişi yüzünden 
duyduğum sıkıntılardan habersiz 
fıtri bir umut bu

ve kimi ayrıntılar 
dünyanın bambaşka dönemlerinden
çıkıp kucağıma yığılırken 
yolculuğumuzun farklı katmanlarında 
her şeyle birlikte 
seyir halinde olduğumuzu seziyorum

ben
başkaları
şu sarmaşık
güneş ,ay, yıldızlar
seherde öten bülbül

boğazdan geçmekte olan bir yük gemisi
hıncahınç dolu bir halk otobüsü
her şey aynı istikamete doğru 
akıp gidiyor kendi yatağında
bu her şeyle birlikte 
devam ediş hali
bir yolculuk ki
ezel i ve ebedi 

ne bitmez ihtiraslarımız var bizim
ne doymaz isteklerimiz
her vardığı durakta 
bir sonraki durağı özleyerek geçen 
fani hayatlarımız değil mi

boş tutkular
olmayacak hevesler peşinde 
hep unutturur bize 
nefsimiz ebedi güzellikleri
baki olanı hep ıskalar insaniyetimiz
acılarla emzirdiğimiz gecelerde 
savrulup duran arzularımız 
değil mi

öyle zaman ki 
güzel düşlerimize dokunan
müstesna hayallerimizi yaralayan
yangın gecelerde 
kalbimize paramparça ağıtlar okutan  
göğsümüzü yaran 
dolunay düşlerinde 
ruhumuzu kendi yakınlığında yalnız bırakıp 
eşkıya ateşlerde semender misali 
kavrulan da 
duygularımız değil mi

hüzünler esiyorsa ılgıt ılgıt
kuşlar sabahın tenine kırık kanatlarla dağılıyorlarsa
kırılmış bir dal gibi 
ikiye bölünüyorsa gün batımı
çiçekli bayırlarda bir esenlik muson olup 
esmekte değil mi hırslarımız

yağmurların eteğinden geçen şiirler 
örselenen kelimeler değil mi
aşklar boyu
dalgın efkarlara bürünen ayrılıklar
narin bir dala tutunmuş serçeler 
ta göğsünden vurulanlar 
ebemkuşağının altında ağlayarak 
veda eden mutluluklarımız 
değil mi

haşre kadar 
şeb-i yeldada uzayan 
acılara tutunup iklimlerce sürüklenen
kanat çırpan turnalarımız değil mi
külleri  savrulan 
mecrası kuruyan ırmaklarca taşınan 
sevdalarımız değil mi

bir nevi film şeridi oluşup kendiliğinden 
her seferinde bambaşka bir sıralamayla
mekan ve zaman iç içe 
üst üste
yığın yığın
her seferinde başka bir terkibe dönüşen
şaşırtıcı bir belleğe evrilen 
anılarımız değil mi

bahçesinde kimi zaman 
eski bir su kuyusunun kapağını kaldırdığımız 
kimi zaman henüz genleriyle oynanmamış 
yaşlı bir gül tohumu değil mi
bazen çölün kuru sıcağında 
bazen dicle nehrindeki hararetli bir akış
taşlara başını vuran birkaç damla su değil mi

bazen kordon boyunda
meçhul asker anıtından
anadoulunun en ücra  köyüne
selamlar ışınlayan bir beyaz mermer taşı değil mi
hiçbir şey birbirinden bağımsız değilmiş 
ard arda zaman kadranına düşen 
seyrettiğimiz imgelermiş meğer

sonra başka şeyler 
sözgelimi okyanusa açılan sahilde
solgun bir ışıkta yıllar önceki 
o genç yolcu benmişim meğer
fi tarihinde bir sonbahar günü 
lodosun rutubetiyle olgunlaşmış 
bir fatiha miktarınca 
nesneler, mevsimler, senelerce
durmaksızın değişen benmişim meğer 

*
saatler saniye misali akıyor. 
tadılan zirve hazlar gönül sandukasına atılırken, 
berrak ve aydınlık zihinler 
tüm mekke hanelerine aydınlık fikirler taşımak üzere 
yollara dökülüyor

peygamberin eşiğinde osman b. affan beliriyor. 
mekke'nin önde gelen tüccarlarından biri 
refah ve huzur içinde geçirdiği çocukluk yıllarının ardından 
bedeni ipeğe, 
karnı en leziz sofralarda yeterince doymuş
ruh açlığını nebi'ye iman ile gidermiş
kabilesinin sayısız işkencelerine maruz kalmış 
cesur bir yürek

gecelerini ibadet, 
gündüzlerini oruçlu olarak geçiren hz. osman 
işte yine efendimizin eşiğinde
içeri girmek için izin bekliyor
her defasında kalbine üflenen ferahlık 
ve kıpırtı var içinde

aynı kıpırtı, 
kapıda osman'ın beklediğini duyan 
peygamberi de sarmış. 
zira yüksek ahlaki 
meziyetleri ,terbiyesi 
muhataplarında da edep hissi uyandırıyor. 

peygamber bir çırpıda içeri buyur ediyor osman'ı
Allah rasulü'nün gösterdiği bu ihtimam
hz. aişe'nin dikkatinden kaçmıyor 
bu ayrıcalıklı muamelenin sebebini soruyor. 

rasulullah'ın 
meleklerin bile kendisinden haya ettiği bir kimseden 
nasıl haya etmeyeyim.
Allah'a yemin ederim ki melekler 
Allah ve rasulünden haya ettikleri gibi 
osman'dan da haya ederler

ilim, zühd ve takva ile süslediği 
nazik, hassas ve mahcup mizacı ile 
rasulullah nezdinde müstesna bir yer edinmişti
hz. osman 

Allah resulü'nün 
ashabım içinde 
huyu bana en çok benzeyen osman'dır
sözüyle iltifat görmüştür

hz. osman anlatıyor
ben bir gece bir gurup kureyşlilerle beraber 
kabe'nin yanında duruyorduk. 
orada  hz. muhammed’in kızı rukiyye’yi 
ebu leheb’in oğlu utbeyle nişanladığını işittim
 
rukiyye çok güzel bir hanımdı. 
daha önce onunla evlenmediğime çok üzüldüm, 
bunu duyduktan sonra eve gittim
teyzem su’da binti küreyz’le karşılaştım. 

o kendi çevresinde kahinlik yapıyordu. 
beni görünce şiir olarak 
benim ileride rukiyye ile evleneceğimi söyledi
ayrıca hz.muhammed’in 
Allah’tan gelen bir peygamber olduğunu, 
ona gidip iman etmemi tavsiye etti

ben bu kıssayı ebu bekir’e anlattım. 
teyzen doğru söylüyor.dedi. 
beraber resulullah’ın yanına gittik 
hemen iman ettim

kısa bir süre sonra gerçekten ben 
rukiyye ile evlendim
halk,insanların gördüğü en güzel şahıslar 
rukiyye ve onun kocası osman’dır. diyorlardı 

hz. osman’ın teyzesi, 
müslüman olmadan önce kahinlik yapıyordu. 
nitekim şakk ve satıh gibi 
başka kahinler de 
hz. muhammed (asm)’in peygamberliğini 
haber vermişlerdi

rasulullah’ın kızı ümmü gülsüm,
uteybe b. ebu leheb ile nikahlanmış 
fakat düğünleri henüz olmamıştı 
rukiye isimli kızı da 
ebu leheb’in diğer oğlu Utbe ile 
nikahlanmış onun da düğünü henüz yapılmamıştı

hz. peygamber (asm)’e peygamberlik verilip 
tebbet suresi inince ebu leheb iki oğluna
eğer siz muhammed’in kızlarını boşamazsanız 
yanınızda durmak bana haram olsun. dedi 

harb b. ümeyye’nin kızı olan anneleri de
muhammed’in iki kızını da boşayınız. 
çünkü onlar babaları gibi sapıtmışlardır.dedi
onlar da hz. peygamber (asm) kızlarını boşadı
 
uteybe, ümmü gülsüm’ü boşadığı zaman rasulullah’a
ben senin dinini inkar ettim 
senin kızını boşadım
artık ne sen bana gel, 
ne de ben sana geleyim

dedikten sonra hz. peygamber (asm)’e saldırdı 
peygamber’in gömleğini yırttı 
o sırada uteybe ticaret için Şam tarafına gitmek üzereydi
hz. peygamber (asm) onun yüzüne bakarak
allah’tan, köpeğini sana musallat etmesini dilerim.diye 
beddua etti

uteybe kureyşli tüccarlar ile yola çıkarak 
zerka’ denilen bir yere vardılar. 
oraya vardıklarında bir arslan 
onların etrafında dolaşmaya başladı

uteybe feryad ederek
vallahi muhammed’in bedduası yüzünden 
bu arslan beni parçalayacak. 
ibn ebi kebşe (muhammed) mekke’dedir amma
benim katilim odur

arslan onların etrafında 
bir kaç kere dolaştıktan sonra kayboldu
onlar da uteybe’yi aralarına alarak yattılar.
arslan tekrar dönüp aralarından geçerek 
uteybe’nin yanına vardı 
pençeleriye onun başını ezdi

hz. osman (ra), hanımı rukayye (ra) 
ağır hasta olduğu için
resulullah (asm)'in izniyle 
bedir savaşından geri kalmıştı
rukayye ordu bedir'de bulunduğu esnada vefat etmiş
müslümanların zaferinin müjdesi 
medine'ye ulaştığı gün 
toprağa verilmişti

hz. osman bedir savaşı hariç, 
müşriklerle ve islam düşmanlarıyla yapılan 
bütün savaşlara katılmıştı
rukayye'nin vefat edişinden sonra Resulullah (asm)
hz. osman (ra)'ı diğer kızı ümmü gülsüm (ra) ile evlendirdi

hicretin dokuzuncu yılında 
ümmü gülsüm vefat ettiğinde 
resulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştu
eğer kırk tane kızım olsaydı 
birbiri peşinden hiç bir tane kalmayana kadar 
onları osman'la evlendirirdim

hz. osman (ra) 
resulullah (asm)'in iki kızıyla evlenmiş olduğu için 
iki nur sahibi anlamında
zi'n-nureyn lakabıyla anılır oldu

hz.ömer’ın kızı hz. hafsa (ra) 
daha önce huneys b. huzayfe'yle (r.a.) evlenmişti
huneys vefat edince hz. hafsa dul kalmıştı
bu durum karşısında üzülen hz. ömer
resul-i ekrem efendimize başvurarak 
olup bitenleri anlattı
hz. ömer'in gönülden arzusunu farkeden efendimiz, 
kendisini daha fazla üzüntü içinde bırakmak istemedi

ben, sana hayırlı bir kayınpeder söyleyeyim mi diye sordu. 
hz. ömer, söyleyin ya resulallah deyince
resul-i ekrem,
sen, kızın hafsa'yı bana nikahlarsın
ben de kızım ümmü gülsüm'ü osman'a nikahlarım buyurdu.

hz. ömer'i bu teklif fazlasıyla sevindirdi 
derhal kabul etti
böylece, peygamber efendimiz
hz. hafsa'yı ezvac-ı tahirat arasına alırken
kızı hz. ümmü gülsüm'ü de 
hz. osman'a nikahladı

redfer

( Dolunay Düşleri başlıklı yazı redfer tarafından 3.01.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu