Ertelenmiş bir gülüş mü yoksa
ötelenmiş mi demeli?
Alametifarikası ömrün semada saklı
Aşkın eseri ve esiri
Bir güfte kadar telaşlı
Yol aldığım hazan iklimi
Meylettiğimse sabır taşı
Kâh mutluluk kâh hüzün kâh acı
Şerh düşülesi yüreğin o buruk kalbin
tek ilacı
İlhamına yenik düştüm cihanın
Tenimde saklı dolunayın
Teyakkuzda iken Yıldız kimliğim
Bozguna uğradığım kadar kutsal
kitabın
Üstüne yemin ettiğim…
Azat edilesi bir düş isem iklimden
güne seken kordan bir hece kör kurşun misali saplandığım yüreğin çeperine…
İzahı yok çoğu şeyin bin bir dereden
su getirenlerinse vicdanı yok ve eğer ki bir yasın bir de yaşın esiri ise insan
kurumuş dere yatağına döner ne zamanki derdine bulamasa derman…
Lakin azizim:
Ümit kesilmez Allah’tan:
O, ne mukaddes bir d/okunuştur ki
semada ansızın hâsıl olur gök kuşağı.
Ah, azizim, ah…
Ben ne iklimler devirdim…
Nasıl da hüznün şerbetini içtim kazan
kazan.
İçimde kaynayan bir derin lahza ki
yüreğin menkıbesinden taşar alev ve duman.
Meylettiğimse bahar ve t/aşkın cemali
yüz görümü imgelerde ansızın doğan gün ve saydığım kim bilir kaçıncı şafak…
İhbar ediyorum zar tutan güneşi ama
yetmez…
Mimlenmişken umudun sönmez feri elbet
kâfi gelmez.
Bazen bir mikado çöpü bazen hüznün
seyri bir kör döğüştür ki yaşamak mizacımdan çıkıp da yola anlam bulmaksa
varlığıma köhne bir motor gibi susan külüstür bir araba gibi yolda kalan elbet
yalanın ve yalancının akıbetidir.
Ne yollardan geçtim.
Ne çok dağlar tepeler aştım.
Ne çok ket vuruldu yüreğime ne çok
set çekildi önümdeki ikbale.
Allah’tan istedim lakin en zor
zamanımda tek sığınağım elbet her şeye kadir iken yüce Yaratan gün doğmadan
neler doğdu gecenin ferinde nasıl da aydınlandı yolum.
Şarlatandır kimi zaman imgeler.
Aşk bildiğim aş’ıdır yüreğin.
Arz ettiğim talep bulmasa dahi
yasasıdır evrenin.
Yakut gözlerinde sevginin buseler
kondurdum alnına aşk meleğinin.
Yeri geldi uyumadım.
Yeri geldi uyanmadım.
Yeri geldi ölümden beterdi
yaşadıklarım…
Cebim delikse cebimden dökülendir dün
biriktirdiğim üç beş ak akçe.
Ruhum sönükse zirve yapar hüzün ve
muhalif mısralar bir bir dökerler günahlarımı.
Ses etmeden sevdiğim sisli âşık ve
yaralı şehir…
Bir şiirden neler umar insan ve işte
yeniden âşık olur şehre yazar methiyeler diken diken olur göğün çeperi.
Nazenindir varlığım bazen sessiz
bazen fevri.
Sükûtu hayale uğrarım zaman zaman
zulmüdür hayatın ve kibirli zatların yalan dolu ihbar hattı.
Çöküktür kimi zaman omuzları kalemin
ve göçüktür hayatın külfeti.
Yörük’tür bazen mısralar ve oyulur
içim oylumunda sevginin lal satırlar dile gelir.
Kusurumla yaşarım Kadı Kızı olsam
bile şaşarım.
Yüreğimse külliyen mazhar olduğum bir
yangında ansızın alev alır ruhumdaki melankoli.
Rengimle süzgün.
Acımla solgun.
Sürgün edildiğimdir uzak coğrafyalar
oysaki kimliğim İstanbul ile bütünleşen bir sıfattır:
Ben İstanbul olurum ve şehre akıtırım
yaşlarımı aktarı olduğum yüreğin eteklerinden dökülen taşları sırtlanır yeni
bir mekân inşa ederim yorgun kıtaların yanık mektupların yenik sevdalıların
mezarında hadislerle hutbelerle uğurlarım ben dökülen yaşlarımı.
Zanlardır tesir eden can yakan.
Zamandır bazen ilaç bazense imkânsızlığa
şerh düşen.
Zaaflarımdandır duygu ikliminde seken
yüreğim aşkın zincirine dolanan ayaklarım.
Kambersiz düğün misali…
Kalemdir şerefim.
Kalemdir ruh eşim.
Kalemdir derdim ve dermanım.
Kalemdir yaram ve yamalı tasam ve
taslağım ve masam ve yatağım ve kurduğum otağı göğün kubbesine konandır ilham
perim aşkın rozetini taktığım yakam ve diğer yakamla da asla bir araya gelmeyen
tıpkı iki yakası da kavuşmazken şehri İstanbul’un sevdalısı bir şair aşkın
mealinde bulan yolunu en çok da kendimden gitmek istediğim…
Gidemem ki.
Kalamam da.
Kalantor gölgeler alay ederler arz
ettiğim sevgi israfıyla.
Coşkum diner bazen.
Sözcükler erir buz misali.
Acım büyür adeta buzdağıdır yalnızlığın
efsanesi.
Yâdımdır annem.
Yârimdir kalem.
Yanıktır mektuplarım.
Yenik de değildir hani içimdeki
çocuk.
Bir yatır gibi.
Yatıya kalan hüzün gibi.
Hüznün münferit olduğunu bilmezlerden
değilim bilindik ne varsa Rabbimin eseri.
Ocak da doldururken vadesini.
Akaretim yok ki yüz bulayım
mevsimden.
Ekin tarlaları da yarını beklerken.
Yaram tecilli kalemim tesirli kaile
alınmasam bile vazgeçmem davamdan.
Mevsimin hicranı yakarken bağrımı
ağıtlar yakarım azığa aldığım hayallerimi şiir diye sevdalı yüreklere satarım.
Dibi gördüğüm kaç kere.
Dipsiz bir kuyu iken de yazma
sevdası.
Aşkın sanrısında büyüyen sancım ben
ki yalnızlığın efsunlu Yıldızı.
Her halükarda açılır kilitli kapılar
hele ki baş koymuşsan Allah yoluna ve izafidir tüm açılmayan kapılar
meyletmişken bir kere doğrunun uğruna.
Sapılası bir istikamet umudun tecelli
bulduğu ve işte tesirli bir rabıta aşkın ve umudun solmadığı.
Yürek coğrafyası engindir aşk elzem.
Renkler süzgündür bilinmeze meyyal
bir denklem.
Şaibelidir kimi insan şiarı bilinmez
ve şevki kırılmaz bir lanet gibi çömerler aşkın ve hüznün başına yeter ki
vazgeçmesin insan davasından.
Günü devirdim.
Aşk ise devinen.
Devasa bir rahmet ki yağmurun
yıkadığı dağlar ve ovalar ve kirli yürekler…
Şimdi bekliyorum düze çıkmayı ve
yağsın diye yağmur ellerimi açtım Rabbime ve şakıyan sesinde evrenin hizaya
gelsin diye tüm insanlar yeter ki layığıyla şanıyla şerefiyle insan baş koysun
bir kere Hakkın yoluna, o meddücezir ki evrenin infilakı o sanrılar ki gerçeğe
dönüşen ve işte meşakkatli bir yolculuk iken yaşamak yeter ki tam olsun insanın
teslimiyeti Rabbine…