O şüheda d/okunuşu şiirin askıda
bekletildiği yetmezmiş gibi seyyah yürekten sızan irin misali ruhun titrediği
çok mu belli sahi şairin el yazısından sökün ederken kelebek kanatlı
d/okunuşları aşkın bazen lades dediği kalemin bazense sobelendiği yetileri sızlayan
yetim yüreğin buruk meali…
Bir hüzün yatağı saklı şairin
yüreğindeki o tarla misali ekin zamanı düştü mü de yola…
Bazen uçuşan zanlar kıyamet
habercisi.
Şairin hüznünü havale ettiği yüce
Rabbi nasıl ki beklemede…
Şerit değiştiren rüzgâr ve de:
Kâh kıbleden esen kâh poyrazın ısrarı
kâh matemi aşk belleyen meltemin gözü açık gördüğü rüyaları nasıl ki mesken
bildi şair nasıl ki z/amansız bir aşka kanat açtı nasıl da üşüdü zemheride
nasıl ki ruhu da yüreği de isyanın kabrinde.
Bir yeti iken sırra kadem basan ama
şair yetinmediği kadar en çok yetim yürekli çocukların başını okşamaya ve de
sevmeye iken kendini adamış.
Bağrına bastığı her ağrı bazen ağıt
bazen silik bir akit ve işte ruhani çelişkileri ile bir o kadar sevginin ve
kalemin dikte ettiği ve işte en soyut izleği bile yazarak ve severek somut bir
resme dönüştüren her ihmal ettiğinde kendini şair her de ihya ettiği yüreği
kendi gibi bildiği ve b/ellediği sancılar sanrıya dönüşen gerçekler ve diken
üstünde geçse de ömür:
Şair en çok en çok dikenlerini sevdi.
En çok da masumiyeti ve masum
kalmayı.
Şair en çok hatta sadece yüreğini
koydu baş koyduğu yoldan da dönüşü yok iken ve dökülen her kırıntı nasıl ki
ekmek gibi kutsaldı ve şarlatan gölgelere de paye vermeden…
Payidar olacaktı mademki ruhu mademki
kalemi…
Aslına rücu eden her kelimeyi aşkla
biledi ve her duyguyu aşk b/elledi.
Rükû ettiğinde yükselen ruhu.
Nüfuz bulduğunda kalem ve ilhamın
asla tutulmayan nutku.
İnadı inattı şairin ve sevdiği kadar
direttiği, direttiği kadar da yürek, kalem dikte etti:
Burnunu dikine gitse bile biliyordu
haklı olduğunu ne de olsa direttiği üç mefhumla tutundu hayata:
Aşkın ihya ettiği yürek.
İnancın gücü ile ayakları kesilirken
yerden…
Umut iken de başının tacı.
Taş kesilse de bedenler baş eğmedi
şair.
Taşlansa bile hep pamuktandı yüreği.
Taçlanacağı zamanı ise sabırla ve
ettiği sadakat yemini ile bekledi.
Bir bilinmeze denk düşerken hayalleri
en bilindik yolda sakınmadan sözünü sevebildiği kadar sevdi evreni ve
yaratılmış her canlıyı nasıl ki Yaratan idi sevmesini öğütleyen ve Rabbi: her
‘’ol’’ dediğinde olmazın oluru nice hayale ve umuda yelken açtı ve oldu da her
dileği ektiği her tohum çiçeklere mazhar, sektiği topraksa mademki bedenini
teslim edeceği bir mekândı tıpkı topraktan geldiği gibi…
Aşkın ve inancın ümmeti ile sığındı
Rabbine ve uçtu aciz bir saka kuşu gibi bilediği kadar da yüreğini ve kalemini
ne de olsa şair, babadan tembihliydi ve yüreği ile kıyama durdu duralı kıyılsa
dahi içi, asla ses etmedi ses etmeden sevdi ve sevdi ve…
Kendini bulmanın ümidine saklandığı
kadar başını yasladığı Ulu Çınarın da vardı elbet bir hikmeti mademki sağdıcı
idi kader ve umut mademki solunda saklıydı sonsuzluğa uzanan o delişmen o
maviden ufuk, seyyah imgelerin ve üşüten rüzgârın da soğuğuna ve özlemine
dayandığı kadar ve de dayattığı iken sevgiyi şair edindiği kadar şair olmak
adına yazgısı ile yazışan yazgısına razı geldiği kadar hayalleri de sonlanmak
bilmezken…