Sevgililer Günüyle Alakası Olmayan İki Ayrı 14 Şubat—1. Bölüm--

I- MİLLİ VAZİFE (!)
İlk Türkiye güzelinin
Cumhuriyet Gazetesinin 1929’da düzenlediği
yarışma ile Feriha
Tevfik olduğunu daha
önce yazmıştım.
Güzellik yarışmalarının ikincisini yine Cumhuriyet
Gazetesi düzenledi ancak
bu sefer Türkiye
Güzeli olarak seçilecek
kızımız aynı zamanda
Dünya Güzellik yarışmasında ülkemizi
temsil edecekti.
Cumhuriyet Gazetesi işi sıkı
tutuyor ve bir
taraftan ‘’ ’Memleketin şeref ve
haysiyetine hizmet etmek üzere’ Paris’e ve ABD’ye gönderilecek kadın adaylar
aranıyor’’ diye ilanlar verirken
diğer taraftan ‘’ Güzeller !
Milli vazifenizi yapınız.’’
Diyerek kızları bu
yarışmaya katılmaları için
teşvik ediyordu.
Derken efendim önce Türkiye
Güzeli olarak seçilen Mübeccel
Namık adlı kızımız 10 Ocak 1930’da
Paris’e gönderildi.
Mübeccel Namık’tan oldukça ümitliydik. Hatta
o günlerin değişmez
jüri üyesi Peyami Safa
‘’ Kızımız gerçekten güzeldir. Ona
alenen biat ediyorum’’ Derken
‘’ yarışmanın bir
diğer jüri üyesi olan Hüseyin
Rahmi Gürpınar, Türkiye
Güzellik Yarışması için ‘’
Kendimi adeta cennette hissettim ‘’ Demişti
de zamanın akşam
gazetesi ‘’ “Hakem
heyetindeki üstatlar kendilerini cennette sanmışlar.” Eee Peyami bey ve
üstatlar!. Sizin gibi sübyancılar için 15-18 yaşında bir güzele biat etmemek
mümkün mü? Kendini cennette sanmamak mümkün mü?’’ Diye
yazarak her ikisini
de yerden yere
vurmuştu.
Ancak 1930’da Paris’te yapılan
Avrupa Güzellik yarışmasında
bizim güzel nal
toplarken adeta bize gıcıklık
olsun diye Yunan
Güzeli birinci seçilmişti.
Aynı yıl
Rio de Jenario’daki dünya güzellik yarışmasında Mübeccel
Namık yine nal
toplamıştı
Ancak bu yola bir kez
baş koymuştuk. Kendi
güzellerimizden birini Dünya
güzeli olarak seçtirene kadar bu
milli meselenin peşini bırakmayacaktık aksi
takdirde Cumhuriyet gazetesinin
de ifade ettiği
gibi Türkleri zenci ya da sarı
ırktan ve dahi oldukça çirkin zanneden
Avrupalılara, Amerikalılara, beyaz ırktan
ve güzel olduğumuzu nasıl ispat
ederdik?
Derken efendim 1931 Yılı
geldi çattı.
Söylemeye hacet yok, 1931 yılındaki güzellik
yarışmasını da yine Cumhuriyet gazetesi düzenledi.
Yarışmacılar o günlerde mayo giymemekteydi. (Kanun
veya yönetmelik icabı filan değil, moda
icabı) Ayrıca 1931 yılında modacılar dizlerde olan etek boylarını
topuklara kadar uzattıkları için yarışmaya katılan kızların bacakları hakkında
fikir sahibi olmak üzere üstad Peyami Safa’ya büyük bir görev düşüyordu:
Elindeki bir cetvelle kızların eteklerini diz kapaklarına kadar kaldırmak ya da
kızlara ’’ Eteklerinizi kaldırın. ’’ demek...
Derken efendim Naşide Saffet adında 19 yaşlarında bir öğretmen adayının ( Henüz
öğretmen okulu öğrencisidir.) eteği diz kapaklarına kadar sıyrılınca jüri ’’
İşte bu ’’ dedi ve bir öğretmen adayı olan Naşide Saffet Hanım Türkiye güzeli
olarak seçildi.( Naşide Saffet Esen )
Seçilmesine seçildi ama zamanın Milli Eğitim Bakanlığı bir öğretmen adayının
böyle bir yarışmaya katılmasını öğretmenlik şeref ve haysiyetine uygun bulmadı.
Bu olaya zamanın muhalif gazetesi
Karagöz veryansın ederken hükumet yanlısı gazeteler ise "Esaretten
kurtulan Türk kadınlığının asil ve kibar güzelliğini bizi henüz tanımayan
yabancılara göstermek milli bir vazifedir.." diye savunmaktaydılar
Naşide Saffet’i ve bu güzellik yarışmasını.
Derken Efendim Naşide Saffet, Türkiye güzeli olarak Türkiye’yi temsilen
Fransa’nın Nice şehrine gönderildi.
Naşide Saffet, bugün
Sevgililer Günü olarak kutlanan 14 Şubatta, Yani 14
Şubat 1931’de Nice’de Avrupa
dördüncüsü oldu.
Ama?
Ama Avrupalılar, kızımızı
dördüncülükle bırakmadılar. O
kadar güzel gözleri vardı
ki onlar bile
dayanamayıp Avrupa’nın en
güzel gözlü kızı
seçtiler.
Evet, Naşide Saffet Avrupa’nın en güzel gözlü kızı seçilmişti ama daha sonra
kendisi ile ilgili yazılanlara ’’ ‘Ben, güzellik yarışmasına balo kıyafeti
ile gittim. Muallimler baloya gidemez mi? Muallimler, deniz hamamında mayo
giyemez mi? Ben, hareketimin şeref ve haysiyetimi ihlal etmediğine
kâniyim.’’ diye itiraz etse de bir öğretmen adayının toplum huzurunda
bacaklarını açmış olması öğretmenlik mesleğinin şeref ve haysiyetine uygun
bulunmadığından öğretmen okulundan atıldı.
Keşke bir başka meslekten,
mesela bir sekreter filan
olsaymış. Onlara toplum huzurunda bacaklarını göstermek
günah, haram ve
ayıp olmadığından (!) ve
dâhi hareketi mesleğinin
şerefine aykırı olmayacağından, daha
başlamadan görevinden atılmazdı.
***
Gelecek bölümde de 14 Şubat
1951’de Maraş Kalesine kimin
Fransız Bayrağı çektiğini anlatayım
olur mu?
NOT: ‘’ Kahramanmaraş’’ Diye
itiraz etmeyin. Maraş
1973 Yılında Kahraman
unvanını aldı.
(
Sevgililer Günüyle Alakası Olmayan İki Ayrı 14 Şubat—1. Bölüm-- başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
2/15/2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.