Çürüyen dişlerine öfkenin iğneler
batıyor belki de bu yüzdendir tam da yürüyecekken.
Her s/ektiğimde aşkla devinen
varlığıma bu sefer dikenler batıyor bense atıl bir kazanımım belki de kanamalı
imgelerdir tutsaklığına şerh düştüğüm gecedir de hem en melankolik şarkıyı
ruhuma zırh bilmişken.
Açmayan bir goncadan ne beklenir ya
da açacakken nefesi kesilen bir ölüden ne beklenir üstelik açmadığı yer mi
kaldı?
Önce anahtarıyla terk edilmiş evini.
Sonra takındığı rehavetle su şişesini
açtı ve işte us beklemede.
Usul usul yaşarken hırpani bir düşe
mi denk düşecekti sahi en alasından bir hayatı dileyip de en kötüsüne teslim
olan bir roman kahramanı gibi.
Boyutsuzluğun hicvinde dua ediyorum.
Dualarımın eşliğinde yanıyor
gözlerim.
Yaşayan bir ölü demenin de bedeli
nasıl ağırmış tıpkı hava gibi tıpkı ellerimdeki tonlarca odun gibi ve işte tam
da sobayı yakmaya yeltenirken oysaki yaz mevsimin en sıcak günlerini yaşıyoruz
ama ben yorgun bir fermanım ve de evrenin en ıslak ve üşümüş kedisi.
Tam da mırnav diyecekken beliren
kocaman bir sokak köpeği bense arsız gözlerimle miyavlayıp açık camdan içeri
giriyorum. Önceki hayatımda yaşadığım evin salonu burası her nasılsa cam açık
kalmış.
İyi de evin sahibi nerelerde üstelik
bilfiil sahibi olup da bu evin bunca sene, neden tek bir resmim bile yok
duvarda.
Akmış tavan.
Damlatan bir musluk sesi.
Ve sesi duyulmayan eski bir radyo.
Bir şarkı duymak istiyorum ya da
söylemek iyi de miyavlamaktan başka bir şey gelmiyor elimden.
Duvar saati çoktan ruhunu teslim
etmiş ve duvar takvimi…
Sahi, hangi yıldayız?
Ve işte düz duvara tırmanmak bir güdü
ile tırmalıyorum koltukları ve zıpladıkça sanıyorum ki başım göğe erecek ve
yere düşüyorum bir insan vasfıyla ve incecik sesimle sadece duyurmak istiyorum
varlığımı ve çaresizliğimi.
Bir düşün penceresinden henüz geçtim.
Hem çok da gençtim ölmek için ve
defalarca miyavlayıp geçmişe yürüyorum arka ayaklarım kirli dilim ise acı ve
gözlerim yanıyor. İçim geçti geçecek oysaki uyumak için ne uygun zaman ne de de
uygun bir ortam. Ve burnuma gelen koku. Az ileride bir kuş kafesi var içinde
iki uyuşuk kuş.
Sanırım onlar da evrim geçiriyor ve
hala ayağa kalkmayı başaramıyorum.
Altı üstü bir kediyim üstelik önceki
hayatımda bir insan olduğumun bilincinde ama bunu kimseye ispatlayacak ne gücüm
var ne de zamanım.
Alarm kurulu mu değil mi onu bile
çözemiyorum ve biliyorum ki bu kuşların avcısı değil kurtarıcısıyım ve işte
gitgide hava nasıl da ağırlaşıyor ve iyice uyku bastırıyor.
Bin bir eziyetle doğ, hayatını sürdür
sonra gel de meçhul bir sona yürü.
Kuşların ne sesi çıkıyor ne de
kıpırdıyorlar.
Özveri ile içim titriyor.
Önceki hayatımda yorgun bir kız
çocuğuydum belki de kiminin gözünde güzel bir kadın şimdi ise ne amaçla
yaşadığımı ve kim olduğumu dahi bilmezken görevimi biliyorum sadece elbette
evin sahibini uyarmak ve bu gaz kokusunu sonlandırmak.
Belki de işler tatlıya bağlandığında
bir tabak ciğerle ödüllendirilirim.
Rehavet basmışken evreni
Ve işte kapıda bir ses kulağıma gelen
gerçi camdan çıkıp da bu evden uzaklaşmak için hala bir şansım var ama…
Yoksa eve gelen yabancı düğmeye
bastığında mı havaya uçacağız yoksa üstüne atlayıp da onu uyardığımda mı hayat
geç de olsa sonlanacak?
‘’Git başımdan.’’
Tükenen bensem sözcükler ne işe
yarıyor?
‘’Nereden çıktın sefil kedi üstelik
seni göremiyorum karanlıkta. Çekil önümden hemen çekil de şu ışığı açayım.’’
Bir kedi bu kadar mı hor görülür
üstelik bir görev üstlenmişken hele ki o görevi bahşeden de Yaratan ise…
‘’Ne kokuyor burası böyle? Aman
Allah’ım gözlerim yanıyor. Yoksa, yoksa?’’
Dokuz canlıyım ama dokuzuncu canımın
mühleti çoktan doldu. Hala anlamadın mı sefil fani? Git ve kapat şu gazı sonra
da evde ne kadar pencere varsa aç ve…
‘’Kuşlarım, canım kuşlarım. Sesiniz
çıkmıyor. Ya, bu kedi nereden çıktı?’’
Cennetten geldim abla daha doğrusu
cennetten kovuldum ve bir cehenneme düştüm ve sırf sen cehennem yolcusu olma
diye… Mırnav… Mır mır mır… Git de kapat şu ocağı geri zekâlı kadın üstelik bir
de benim sahibem olacakken. Daha doğrusu evimi nasıl oluyor da sen
sahiplenmişken.
Pat.
‘’O da neydi? Yoksa havaya mı
uçacağız? Nasıl yani? Çayı ocakta mı unutmuşum?’’
Ciğerim nerede? Elbet ölmezsem ve
eşek cennetine gitmem ertelenirse…
‘’Oh, temiz hava. Yaşıyor musun
Kumpir? Yaşıyor musun sevgili dişi muhabbet kuşum. Ya, sen yaşıyor musun pireli
kedi?’’
Pirelerimi sayacağına aklını başına
al da ocağı açık bırakıp da çıkma dışarı.
‘’Oh, şükür kuşlarım ölmemiş gerçi ev
hala berbat kokuyor ama.
Suni teneffüs yapabilirdin şaşkın
kadın hem bir tas da su koysan fena olmaz.
‘’Adın ne senin bakayım? Bana şans
getirdiğin için bunda sonra adın Şanslı olsun. Bak, bu da Kumpir yani şu sarı
olanın adı. Diğeri ise isimsiz. Sen nasıl bir kedisin de kuşlarımı ve beni bir
melek gibi korudun?’’
Hım. Pek de lezzetliymiş bu ciğer hem
de bayağı taze.
‘’Yeniden doğdun sen, kızım yeniden
bir şans verdi sana Yaratan.’’
‘’Bu kedi sayesinde anne.’’
‘’Aklım almıyor. Düşünsene camdan
içeri giren bir kedi hayatını kurtarıyor.’’
‘’Hayatımızı hem kuşlar değil mi ki
benim ev arkadaşım.’’
‘’Ya, Şans’a bir şans verecek
misin?’’
‘’Sana da tanıdık gelmiyor mu anne
hele ki gözleri?’’
‘’Her kedi birbirine benzer. Gerçi
evin eski sahibinin de böylesine çakır gözleri vardı ama.’’
‘’Rahmet istedi kadın. Sahi yarın
kabrine gidelim de dua edelim. Adı neydi sahi?’’
‘’Şemsi.’’
‘’Yoksa Şemsi mi desek kurtarıcıma?’’
‘’Şems’i andın sanırım. Şimdi bir de
Mevlana olduğunu iddia etme durduk yere.’’
‘’Durduk yere değil anne. Hani
diyorum ki…’’
‘’Acaba Şans’ın bir sahibi var mı
bilmediğimiz?’’
‘’Onun artık sahibi benim hem…’’
‘’Hem ne?’’
‘’Herkes ikinci bir şansı hak eder
anne o yüzden kedimi kimselere vermem.’’
‘’Bak, uyandı sanki ondan
bahsettiğimizi anlarmış gibi de bakıyor.’’
‘’Merak etme, Şans bundan sonra
birlikteyiz. Üstelik durduk yere karşıma çıkarmadı Tanrı seni.’’
‘’Sence kaç yaşındadır?’’
Kaç yaşımda olduğumu mu öğrenmek
istiyorsun? O zaman git de bak bakalım Şemsi’nin mezar taşına. Bir de akıllı
olur insanlar deniyor. Ne aklı ya? Durduk yere aklımı kullanmadım ben yoksa
erkenden ölüp gidecektim bir insan bedeninde bunca yıl yaşayıp da…
‘’Biraz yaşlı mı ne?’’
Maval okuma da git bir tabak daha
ciğer getir yoksa açlıktan ruhumu teslim edeceğim.
‘’Sence çok şişman değil mi, anne
gerçi yaşından dolayı da olabilir ama.’’
Şişman ve yaşlı olan sensin, benim
ahmak sahibem üstelik laf yetiştireceğine… Yok, yok, fazla yemeyim artık yoksa
sepetime sığamam. İyi de benim bir sepetim yok ki henüz. Ya da bir kedi evi
yapabilirsin bana üstüne üstük evimde oturuyorsun bir de utanmadan bana yatacak
bir yer dahi ayarlamamışken…
‘’Tuvalet alışkanlığı var mıdır
acaba?’’
Ey, mübarek insan. Kullandığın
tuvaletin kaç kez üstüne çıktım ben hem de çocukluktan beri var tuvalet
alışkanlığım.
‘’Yatacak yeri de yok Şans’ın. Belki
bu gece benimle uyusa iyi olur.’’
Daha neler? Bu gece idare ederim
yarın gidip de bana uygun bir sepet alana dek. Ya da sen bu gece yerde yat ben
de kıvrılayım yatağına elbet benim odam benim yatağım ama sizde o anlayış ne
gezer?
‘’Bir şey mi dedin anne?’’
‘’Yok, yok, ben bir şey demedim ki
ben de sana soracaktım ne dedin, diye.’’
Alışacaksınız varlığıma hem öyle kolay
mı bir kediyi sahiplenmek gerçi siz evimi çoktan sahiplendiniz ama…
‘’Yarın kabristana giderken çiçek de
alalım hem dönüşte eve de alırız. Mis gibi koksun her yer. Zaten gazın kokusu
henüz geçti ama…’’
Benim çiçek alerjim var. Onun yerine
kedi maması alın hem daha ekonomik.
‘’Ya da almasak mı?’’
‘’Neyi almasak mı?’’
‘’Çiçek.’’
‘’Neden böyle dedin ki?’’
‘’Ben de bilmiyorum. Sanırım uykum
geldi. Yatsak iyi olur. Yatarken de camı kapatsam mı?’’
‘’Ne gerek var ki?’’
‘’Hani olur da Şans geldiği gibi
gider ansızın.’’
Hiç merak etme sen güzelim. Ben artık
buldum yerimi. Kolay kolay da gitmem bir yere en azından ölene kadar buradayım.
Sonrası Allah kerim.