Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen
Hayat hikayesinin 104.bölümü
akşamdan bir akşama
mahyalar kurulsun gönüllerimize
hücrelerini aydınlatsın ışıklar bir bir
beyaz karanfillerimiz kaldırsın yüzlerini
rayihalar karışsın fecirlere
hatırası kora dönmüş hasletlerimiz
tutup ellerimizden sevinçlere karıştırsın bizi
çoğaldıkça çoğalsın tazarruları gül dudaklarda
ihsan edilen her kutsal muştuyla
bir alev gibi yaksın ruhumuzu
terk ettiğimiz o güzellikleri
her akşam sofrasında
melekler koysun önümüze
gecenin nur giysilerini giydirsin bize
hilalce arınsın bedenlerimiz
o nur-ı didenin peşinden
savrulup gideli hayli zaman oldu
servilerinde üveyikler büyüyen yurtlarımız
çiğnendi bir bir
sonra devrildi koca çınarlarımız
yalnızlığı çalmakta şimdi
udi acemaşiranlarımız
ceste ceste dağılan nağmelerde
üşümeye durdu neylerimizin sesi
gül dalların teşrininde
saklambaç oynayan bülbüllerimize
nicedir lal düştü
heyecanlarımızı yitirdik tek tek
süveydadan akseden izdüşümlerince
sürmeler çekildi gözlerimize
mavera renkli rüzgarlar esti
gurbet akşamlarımıza
zaman kıvama ermeden
yeni bir düş daha kuralım
ama bu sefer
uzayıp gitmesin hayallerimiz gibi
düşlerimiz de
yusufun sancısıyla
kendini temiz bilen nefislerin bile
kötülüğe eğilimli olduğunu öğretti
ademin düşüşüyle
hata ve pişmanlıkla dönülen rahmet kucağının
daha serin ve tatlı olduğunu tembihledi
ıssız yerlerde açan zambaklar gibi
kendi kötülüğümüzü
akça bir düş olarak büyüttüğümüzü
fısıldadı kalbimize
kabe’nin kıblesinde durulttu dağılmış muhabbetlerimizi
dağlanmış sevdalarımızı
mekkenin vadisinden sonsuzluk müjdesi sundu ruhlarımıza
bin hacer telaşıyla
varlığımızı inceltmek adına
nefse ve şeytana tavır aldırdı bize
ayartmalara, aldanışlara, azgınlıklara karşı
içimizden bir harp başlattı
nefsimizi vicdanın keskin kılıcının ucuyla tanıştırdı
içimize doğru büyüyen
nefsimize doğru incelen
büyük cihadlara gönderdi bizi
önümüze geçti
ey Halık'ının bitanesi
varlığın eşsiz incisi
yaratılış hikmetinin biricik gerçekleşme vesilesi
sen olmasaydın sırrıyla
acz ve fakrdan kurulu çöller boyu
aç ve susuz yürüyüşler nasıl yapardık
sen
ey gök kapılarını açan sağanağımız
nasıl aralamışsa rahmet semanın kapılarını
hira da tutuşturduğun yürek yangınınla
hak ettik vahyin serin muştusunu
biz kalplerimizde çöller büyütürken
ey rahmet sağanağı
sen
göğsünü sıkan ikra hitabından
bize sonsuz ve sınırsız rahmet vahaları yeşerttin
yokluğun adı bile yokluk değilken
ey varlık sebebimiz
sen olmasaydın
sırrıyla, varlık ağacının kederli köklerine
ebedi teselli
ezeli tebessüm meyvesinin tadı
nasıl müjdelenecekti
biz unutulmuşluğun puslu kuytularında
varlığa hasretken
hasrete bile hasret değilken
hasret edilesi şeylerin hasretini çekemezken
ey varlığımızın mayası
adını hasret koyamayacağımız
umut demekten sakındığımız
o kutlu muradın
o kudsi arzunun
hiç duyamayacağımız fısıltısını
fısıldadın ruhlarımıza
varlığımızı sahici kılan
sancılarımızı yakarışa yanaştıran
ey varlık sevincimiz
o kadar gereklisin ki
gerek kelimesi gerekmezdi olmasaydın
sen…
o kadar lazımımızsın ki
lazım olacakların hepsi
lüzumsuza çıkardı olmasaydın
sen…
çamuru ademe dönüştüren irade
ademi en güzel kıvamla kıvamlayan arzu
seni ademin başına tac eyledi
gönlümüzün hüznüne ilaç eyledi
dualarımızın göğüne mirac eyledi
sözlerimizin kıblesine hac eyledi
varlığımızı yokluğumuza tercih eden
kudsi iradenin ete kemiğe büründüğü
Muhammed(asm) diye göründüğü
ey varlık övüncü
fahr-i kainat efendimiz
*
ashab-ı kiram,
kabe-i muazzama'yı ziyaret edemeyip
döndüklerinden dolayı çok üzgün idiler
resul-i kibriya efendimize,
mekke ile medine arasında bulunan
küraü'l-gamim mevkiinde
müslümanların yakında
büyük fetihlere kavuşacaklarını müjdeleyen
fetih suresi nazil oldu
‘biz sana apaçık bir fetih yolu açtık…’
Cenab-ı Hak, indirdiği aynı surede, ayrıca
server-i kainat efendimizle, ashabın
kısa zaman sonra gidip
kabe'yi tavaf edeceklerini haber veriyordu
‘and olsun ki Allah
resulünün gördüğü rüyanın hak olduğunu tasdik etti
inşaallah hepiniz emniyet içinde
ve saçlarınızı tıraş etmiş veya kısaltmış olarak
mescid-i harama gireceksiniz
Allah sizin bilmediğinizi bilir
onun için, mekke'nin fethinden önce size
yakın bir fetih daha ihsan etti…’
hz. mmer, medine'ye dönüşte
yol esnasındaki halet-i ruhiyesini
fetih suresinin nazil oluşunu şöyle anlatmıştır
hudeybiye'den dönerken
resulullahın (a.s.m.) yanında gidiyordum
ona bir şey sordum
bana cevap vermedi
tekrar sordum.
yine cevap vermedi
üçüncü kere sordum.
Yine cevap vermedi
kendi kendime ey hattab'ın oğlu
annen seni kaybetsin de yok olasın
bak,resulullaha üç kere sordun durdun da
resulullah sorularına hiçbir cevap vermedi
sen aleyhinde kur'an'dan ayet inmesini
hak ettin dedim
aleyhimde ayet inmesinden korkarak
devemi sürüp halkın ta önüne geçtim
sanki her şey beni tutup sıkıyordu
kalbime öylesine bir korku çökmüştü ki
onu ancak Allah bilir
hemen döndüm
resulullahın huzuruna vardım
selâm verdim
selâmıma karşılık verdi
oldukça sevinçli idi
ey hattabın oğlu
bana bu gece bir sure indi ki o
bana üstünde güneş doğan her şeyden daha sevgilidir
buyurduktan sonra, onu okudu
‘biz, gerçekten, sana
apaçık bir fetih ve zafer kapısı açtık...’
resul-i kibriya fetih suresinin nazil olması sırasında
sair müslümanlar da oldukça korkuya kapılmışlardı
inen vahyin davranışlarıyla ilgili olduğunu sanarak
endişe etmişlerdi
mücemmi' bin cariye, o anı şöyle anlatır
halk, korka korka develerinin yanına dağılmışlardı
herkes birbirine soruyordu
halka ne oluyor diye
resulullaha vahiy gelmiş dediler
biz de, halkla birlikte korka korka
resulullahın yanına doğru vardık
resulullah ayakta duruyordu
halk etrafında toplanınca onlara
‘inna fetehna leke fethan mübina... diye
fetih suresinin ayetlerini okudu
o sırada, sahabilerden birisi
ya resulallah
bu muahede bir fetih midir diye sordu
resulullah aleyhisselam
evet, hayatım kudret elinde olan
Allah'a yemin ederim ki
bu muhakkak bir fetihtir buyurdu
resul-i ekrem efendimiz
medine'ye doğru ashabıyla gelirken
bir sahabinin
beytullahı tavaftan alıkonulmuşuz
kurbanlıklarımızın haremde kurban edilmelerine
mani olunmuştur
müslüman olarak da bize gelip sığınanları
resulullah onlara geri çevirmiştir
bu nasıl ve ne biçim fetihtir dediği
kendisine haber verildi
efendimiz
bu, ne kötü bir sözdür buyurduktan sonra
hudeybiye'nin büyük bir fetih olduğunu
şöylece izah etti
evet…hudeybiye sulhü en büyük fetihtir
müşrikler, sizin kendi beldelerine gidip gelmenize
işinizi görmenize razı olmuş
gidip gelirken de
emniyet içinde bulunmanızı istemişlerdir
onlar şimdiye kadar hoşlanmadıkları islamiyeti
böylece sizlerden görecek, öğreneceklerdir
Allah, sizi, onlara galip getirecek
gittiğiniz yerden sağ salim ve kazançlı olarak
geri döndürecektir
bu fetihlerin en büyüğüdür.
resulullahın böylesine kesin konuşmasından sonra
sahabilerin de gönlüne bir ferahlık geldi
sulhün bir fetih olduğunu
şöyle itiraf ettiler
vallahi,
ya resulallah, bizler
bunu senin düşündüğün gibi düşünmemiştik
muhakkak ki sen
Allah'ın emirlerini bizden daha iyi bilirsin
resul-i kibriya ashabıyla birlikte
bir ay süren seferden sonra
zilhicce ayı başında medine'ye geldi.
sahabiler zamanla sulhun
müspet neticeleri görülmeye başlanınca
resul-i ekrem efendimizin (a.s.m.), kararında
ne kadar haklı olduğunu
endişelerine mahal bulunmadığını anladılar
her şeyden evvel
islamın amansız düşmanı kureyş müşrikleri
bu sulh ile islam devletini
resmen tanımış oluyorlardı
bu sulh
diğer fetihlere de bir başlangıç olmuş
fetih kapılarının açılması için
bir anahtar teşkil etmiştir
bu manevi fethi
kısa bir zaman sonra hayber'in fethi
mekke fethinin takip ettiğini görüyoruz
her ne kadar
maddi kılıç bir müddet kınına sokulu durduysa da
kur'an-ı hakimin parlak manevi kılıcı ortaya çıkt
kalb ve akılları fethe başladı
anlaşma sayesinde ashapla müşrikler
birbirleriyle serbestçe görüşme imkanı buldular
müslümanların yaşayışlarıyla
gösterdikleri islamın güzellikleri
onları kendilerine cezbetti
kur'an'ın sönmez nuru
kavim ve kabilelerin inat ve taassuplarını kırıp
manevi hükmünü icra etti
bir harp dahisi halid bin velid
bir siyaset ustası amr bin as gibi
maddi kılıçla mağlubiyeti kabul etmek istemeyen zatlar
bu sulh sayesinde
kur'an'ın manevi kılıcının cazibesinden
kendilerini kurtaramayıp,
hz. resulullahın huzuruna çıkarak
teslimiyetlerini arz etmiş
müslüman olmuşlardır
aynı şekilde sulhün tanıdığı imkan dolayısıyla
mekke'den medine'ye
medine'den mekke'ye ziyaretler
ticari münasebetler başladı
kureyş müşrikleri
müslümanları yakından tanıma fırsatını buldular
onların doğruluklarına, dürüstlüklerine şahit oldular
müslümanların nasıl bir hürriyet havası içinde
yaşadıklarını yakından takip ettiler
müslümanların telkin ve tavsiyesiyle
birçok müşrik iman dairesine girdi
kimisi de iman ve islama karşı
besledikleri düşmanlıklarını yumuşatarak
imana karşı meyil gösterdi
hudeybiye sulhundan
mekke'nin fethine kadar geçen
iki sene zarfında müslüman olanların sayısı
resul-i ekrem’in peygamber olarak gönderilişinden
sulh gününe kadar geçen
yaklaşık yirmi seneye yakın zaman içinde
müslüman olanlardan çok daha fazla olmuştur
umre maksadıyla yola çıkan sahabilerin sayısı
bin dört yüz iken
iki sene sonra
mekke'nin fethine gidildiğinde bu sayı
on bini buluyordu
bu da, hudeybiye sulhunun
ne kadar yerinde yapılmış bir anlaşma olduğunu
açıkça göstermektedir
kur'an'ın hudeybiye sulhunü feth-i mübin
apaçık bir fetih olarak tavsif etmesi de
dikkat çekicidir
halbuki müslümanlar daha evvel de
küçümsenmeyecek zaferler elde etmişlerdi
kur'an'ın bunları değil de hudeybiye sulhunu
feth-i mübin olarak nitelendirmesi
islâmiyet için asıl hakiki zaferin
manevi sahada olduğu gerçeğine işaret içindi
hudeybiye sulhü aynı zamanda
siyasi büyük bir zaferdi ,çünkü
hayber yahudilerini
kuvvetli dostları olan kureyş müşriklerinden
tecrid ediyordu
hayber yahudileri için artık
kureyş müşrikleri yok demekti
dolayısıyla buranın fethi de
bu sayede daha da kolaylaşıyordu
nitekim resul-i ekrem
medine'ye döndükten birkaç hafta sonra
hayber'in fethine muvaffak olmuştur
bütün bu neticeler görüldükten sonra
hudeybiye sulhu için kur'an'ın
‘biz sana gerçekten açık bir zafer verdik…’
haber ve hükmünün ne kadar mucizane
ve veciz olduğu açıkça anlaşılıyordu
bu vesileyle şu ayet-i kerimeyi de hatırlatalım
‘hoşunuza gitmese de size zor da gelse
cihad üzerinize farz kılındı.
belki sevmediğiniz şey hakkınızda hayırlıdır.
bazan da sevdiğiniz bir şey sizin için şer olur
Allah her şeyi bilir,
siz bilmezsiniz.’
redfer