Zor olacağını
biliyordum hatta zorun da zoru lakin isabetli bir karar almıştım. Hem demezler
miydi: Tebdil-i mekânda ferahlık var.
Sancılarım içsel
yangınlarımı da geçmişti bense kaygılarımı büyütmeye devam ediyordum.
Aklı evvel benliğim
mademki soyutlanmıştı evrenden üstelik kanıksadığım doğrular ikbalimdeki
sanrıları biliyorum ki gerçeğe çevirecekti.
Bir şarkının kayıp
güftesinden de berbat haldeyim ve duyarsızlığı insanların eninde sonunda sonuma
mahal verecek bir külfetmişçesine varlığım… sahi, ne diyordum ben ya da
şimdikilerin deyişiyle, neyin kafasını yaşıyordum?
Bir gölge kadar
itibarım olsa olmayacaktı bunca hengâme zaten akılsız başımın kaçıncı ara
durağı idi de…
Of, işte yine
başlamıştı martaval bir de densiz iklimlerin seyrinde kanıksadıklarım iken heba
olacak ben hala neyin hesabını yapıyordum?
Eninde sonunda
varacaktım o adama hani babamdan on yaş büyük üstüne üstük yatağa bağımlı. İyi
de çocuklarımın babası olmaya aday olmayan bir adamla ne yapardım ben? En
azından acılarımı sarardım sessizliğin zikri iken yarama merhem üstelik üç
katlı o ahşap evde en azından dinlerdim başımı bir ömür ve üstü kapalı
geçiştirirdim bedenimin arzularını.
Sahi ne diyordum ben
üstelik daha vardı da doğuma.
Şükretmeliydim halime
gerçi anamdan emdiğim süt burnumdan gelmişti hem geçiş yapacaktım sefillikten
mutluluğa yoksa bu bir cürüm müydü ya da yakası açılmamış bir espri?
Adam ilk karısını
gömeli belli ki bir asır geçmişti ve görünen o ki; mutluluk onu da teğet
geçiyordu. Yatağa neden bağlı olduğunu sorma ihtimalim yoktu bile hele ki karakaşına
kara gözüne meşk eylediğim bir gönül borcum da yoktu.
Dediklerine kefildi
adam en azından üstelik demediklerini de bana-pardon babama-bir bir sunacaktı.
Sancılandıkça…
Kibirli gönül yasımın
yasası idi aslında yankısı olmayan benliğim ve kem gözleri bana beddua okuyan
onca sefil akraba. Anamgil zor almıştı ellerinden zaten babamın kulağına da
gitti mi-ki eninde sonunda çıkacaktı foyam ortaya.
Altı üstü bir masaldım
ben ama hikâyenin ucuz kahramanlarından da mutsuz üstelik görüp göreceğim ne
kalmıştı hele ki mahallenin diline düşmüşken. İşin aslı evet, işin aslı ona her
okul çıkışımda rast geliyordum. Önceleri pek önemsememiştim lakin zamanla göz
aşinalığı kurduk sonra da yavaş yavaş kıvılcımlar nüksetti içimdeki arzu büyürken
oysaki uyuduğunu sandığım onca duygu ki kibirli bir yürek sesim olduğunu
sanırdım önceleri öyle ya; kimler kimler çıkmıştı karşıma da… şaka idi aslında
bu son söylediğim cümle ama gerçek olan tek şey vardı ki; köyümüzden çok insan
gelip istemişti beni babamdan oysaki ben okuyacaktım aslında buna ben bile
inanmıyordum ama ne de olsa kızların eninde sonunda bir yuvası olmalı gerçeğini
saklı tutuyordum içimde. Velhasıl…
Sarıp sarmaladıkça
içimin yaralarını-gerçi bu yaşta ne yaram olabilirdi ki çalınacak özgürlüğüm
iken bana sonraları koyacak-üstelik malda mülkte asla gözüm olmamıştı-bu da
şaka cümlesi lakin nohut oda bakla sofa bir gecekonduda elbette tamamlamak
istemiyordum ömrümü.
Gel zaman git zaman
şahsına münhasır olmasa da o genç irisi çocukla yakınlaşmaya başlamıştık. Sözüm
ona varlıklı bir ailesi vardı-gerçi buna kendisi bile inanmıyordu ama- o kadar
içten bir gülümseyişi vardı ki hem mümkün müydü benim gibi bir saf toriğin
kanmaması?
O beni güncelliyordu
her okul çıkışı ama yine de yüzüm gözüm açılmamalıydı ne de olsa hayallerim
vardı kundaklanan iç yangınımın nezdinde ben bir börülce tanesi kıvamında ve
her dediğine kanan ve bir gün yine bilinmez bir güdünün esareti ile… ne mi
oldu? Sadece öpmüştü beni üstelik onca insanın arasında aslında otobüsün
körüğünde can siper olmuşken yanımdaki teyze ve üstelik şaşkın bakışların
nezdinde…
Aslında geleceği
mimlemişti kader ve vasıta olan kim ise daha doğrusu hakkımızda hayırlı olan ne
ise…
Bunların dışında ne
olabilirdi ki ama bir gün olmaması gereken oldu-daha doğrusu olmuştu zira ben
kaybolmuştum içtiğim ne ise içeriği yine ağzıma hoş gelen ama geleceğimi yine
kendi ellerimle yıktığım hele ki aylar geçip de karnım şişmeye başladığında…
işte kıyamet o zaman koptu.
Bunu bertaraf etmek
yine bana düşmüştü ve bir anda okul kaydım silindi ne de olsa sicilim de adım
da lekelenmişti üstelik etrafta görünmemek adına ev hapsine çarptırılmıştım
gerçi ara sıra acillerde sıra bekliyordum gelen sancıların ve sinir krizlerinin
müptelası olmuşken…
Gün geceye devrilirken
buluyordum huzuru en azından ev ahalisi uykuya çekiliyordu ve tabii ki kapı
üstüme kilitlendikten sonra gerçi ona da razıydım ta ki Cemalettin Beyle
kesişine kadar çizgimiz.
Anamın temizliğe
gittiği evin sahibiydi adam gerçi annem daha yeni idi gündelik işinde ne de
olsa babam yine kovulmuştu çalıştığı fabrikadan sonuç itibariyle kaç boğazdık
üstelik ben ve eşkâlim iken aileyi darmadağın eden. Sözüm ona son sınıftaydım
ve mezun olur olmaz işe girecektim lakin bu saatten sonra ne okul ne de iş
olurdu arayışım.
***
‘’Çek karnını içine
çek, çek.’’
‘’Ana, daha fazla
çekemiyorum görmüyor musun şunun şurasında ne kaldı doğuma?’’
‘’Seni gidi seni, hala
utanmadan doğum diyebiliyorsun, öyle mi?’’
‘’Anne, alış artık hem
bak dakikalar sonra evli bir kadın olacağım.’’
‘’Ne geldiyse başımıza
senin yüzünden geldi. Bak şu halimize: elaleme rezil olduk. Bir de utanmadan
kadınım diyor bacaksız seni.’’
‘’Fena mı oldu anne?
Bak siz de artık yüklü bir paranın sahibisiniz üstelik benim sayemde. Hem reva
mı bana bu yapılan? Yaşlı üstelik hasta bir adamın karısı olacağım. Bir ömür
anne, düşün bir ömür ona hizmet edeceğim.’’
‘’Seni sokağa
atmadığımıza şükret. Hadi, çek karnını da bağlayayım şu kuşağı. Demesinler
sonra, gelinin kuşağı yoktu diye.’’
‘’Peki, anne peki. Ya
nikâhta doğurursam ne olacak? O zaman ne hükmü kalacak kuşağın?’’
‘’Ağzından yel alsın
kız. Olacağımız kadar rezil olduk sayende.’’
‘’Memur salonda yerini
aldı. Hazır mı gelin hanım?’’
‘’Razı mısın ana?’’
‘’Evet, razıyım en
azından baban canını bağışladı yoksa çoktan boylamıştın eşek cennetini. Bilmez
misin törelerimizi kızım hem ben seni gözümden çok severim.’’
‘’Ağlama anne. Bak en
mutlu günüm. Hele ki torununu bir vereyim kucağına.’’
‘’Nereye koydun kırmızı
kuşağı? Getir de iliştireyim beline. Beni affet yavrum ama senin iyiliğin için
bunca uğraşım. Gel de öpeyim seni son kez.’’
‘’Son kez mi?’’
‘’Lafın gelişi kızım
lafın gelişi.’’
***
‘’Sizler de şahit
misiniz gelin ve damadın nikâhına?’’
‘’Evet, memur bey,
şahidiz.’’
‘’Ben de sizi belediye
başkanımızın adına karı koca ilan ediyorum. Bir ömür boyu mutluluk diliyorum.
Al kızım nikâh cüzdanını sana teslim ediyorum. Allah bir yastıkta kocatsın.’’
‘’Nikah kıyıldı mı
şimdi yani artık kızım evli bir kadın mı?’’
‘’Dedim ya beyefendi.
Hadi, tebrik edin siz de kızınızı. Endişeye mahal yok. Ama ne yapıyorsunuz siz?
Aman Allahım aklıma mukayyet ol.’’
‘’Geç bile kaldım
namusumuzu temizlemeye. Affet beni kızım, affet beni Allahım.’’
‘’Babaaaa.’’