Kadın Hikayeleri Kırmızı Kuşak...





Zor olacağını biliyordum hatta zorun da zoru lakin isabetli bir karar almıştım. Hem demezler miydi: Tebdil-i mekânda ferahlık var.

Sancılarım içsel yangınlarımı da geçmişti bense kaygılarımı büyütmeye devam ediyordum.

Aklı evvel benliğim mademki soyutlanmıştı evrenden üstelik kanıksadığım doğrular ikbalimdeki sanrıları biliyorum ki gerçeğe çevirecekti.

Bir şarkının kayıp güftesinden de berbat haldeyim ve duyarsızlığı insanların eninde sonunda sonuma mahal verecek bir külfetmişçesine varlığım… sahi, ne diyordum ben ya da şimdikilerin deyişiyle, neyin kafasını yaşıyordum?

Bir gölge kadar itibarım olsa olmayacaktı bunca hengâme zaten akılsız başımın kaçıncı ara durağı idi de…

Of, işte yine başlamıştı martaval bir de densiz iklimlerin seyrinde kanıksadıklarım iken heba olacak ben hala neyin hesabını yapıyordum?

Eninde sonunda varacaktım o adama hani babamdan on yaş büyük üstüne üstük yatağa bağımlı. İyi de çocuklarımın babası olmaya aday olmayan bir adamla ne yapardım ben? En azından acılarımı sarardım sessizliğin zikri iken yarama merhem üstelik üç katlı o ahşap evde en azından dinlerdim başımı bir ömür ve üstü kapalı geçiştirirdim bedenimin arzularını.

Sahi ne diyordum ben üstelik daha vardı da doğuma.

Şükretmeliydim halime gerçi anamdan emdiğim süt burnumdan gelmişti hem geçiş yapacaktım sefillikten mutluluğa yoksa bu bir cürüm müydü ya da yakası açılmamış bir espri?

Adam ilk karısını gömeli belli ki bir asır geçmişti ve görünen o ki; mutluluk onu da teğet geçiyordu. Yatağa neden bağlı olduğunu sorma ihtimalim yoktu bile hele ki karakaşına kara gözüne meşk eylediğim bir gönül borcum da yoktu.

Dediklerine kefildi adam en azından üstelik demediklerini de bana-pardon babama-bir bir sunacaktı.

Sancılandıkça…

Kibirli gönül yasımın yasası idi aslında yankısı olmayan benliğim ve kem gözleri bana beddua okuyan onca sefil akraba. Anamgil zor almıştı ellerinden zaten babamın kulağına da gitti mi-ki eninde sonunda çıkacaktı foyam ortaya.

Altı üstü bir masaldım ben ama hikâyenin ucuz kahramanlarından da mutsuz üstelik görüp göreceğim ne kalmıştı hele ki mahallenin diline düşmüşken. İşin aslı evet, işin aslı ona her okul çıkışımda rast geliyordum. Önceleri pek önemsememiştim lakin zamanla göz aşinalığı kurduk sonra da yavaş yavaş kıvılcımlar nüksetti içimdeki arzu büyürken oysaki uyuduğunu sandığım onca duygu ki kibirli bir yürek sesim olduğunu sanırdım önceleri öyle ya; kimler kimler çıkmıştı karşıma da… şaka idi aslında bu son söylediğim cümle ama gerçek olan tek şey vardı ki; köyümüzden çok insan gelip istemişti beni babamdan oysaki ben okuyacaktım aslında buna ben bile inanmıyordum ama ne de olsa kızların eninde sonunda bir yuvası olmalı gerçeğini saklı tutuyordum içimde. Velhasıl…

Sarıp sarmaladıkça içimin yaralarını-gerçi bu yaşta ne yaram olabilirdi ki çalınacak özgürlüğüm iken bana sonraları koyacak-üstelik malda mülkte asla gözüm olmamıştı-bu da şaka cümlesi lakin nohut oda bakla sofa bir gecekonduda elbette tamamlamak istemiyordum ömrümü.

Gel zaman git zaman şahsına münhasır olmasa da o genç irisi çocukla yakınlaşmaya başlamıştık. Sözüm ona varlıklı bir ailesi vardı-gerçi buna kendisi bile inanmıyordu ama- o kadar içten bir gülümseyişi vardı ki hem mümkün müydü benim gibi bir saf toriğin kanmaması?

O beni güncelliyordu her okul çıkışı ama yine de yüzüm gözüm açılmamalıydı ne de olsa hayallerim vardı kundaklanan iç yangınımın nezdinde ben bir börülce tanesi kıvamında ve her dediğine kanan ve bir gün yine bilinmez bir güdünün esareti ile… ne mi oldu? Sadece öpmüştü beni üstelik onca insanın arasında aslında otobüsün körüğünde can siper olmuşken yanımdaki teyze ve üstelik şaşkın bakışların nezdinde…

Aslında geleceği mimlemişti kader ve vasıta olan kim ise daha doğrusu hakkımızda hayırlı olan ne ise…

Bunların dışında ne olabilirdi ki ama bir gün olmaması gereken oldu-daha doğrusu olmuştu zira ben kaybolmuştum içtiğim ne ise içeriği yine ağzıma hoş gelen ama geleceğimi yine kendi ellerimle yıktığım hele ki aylar geçip de karnım şişmeye başladığında… işte kıyamet o zaman koptu.

Bunu bertaraf etmek yine bana düşmüştü ve bir anda okul kaydım silindi ne de olsa sicilim de adım da lekelenmişti üstelik etrafta görünmemek adına ev hapsine çarptırılmıştım gerçi ara sıra acillerde sıra bekliyordum gelen sancıların ve sinir krizlerinin müptelası olmuşken…

Gün geceye devrilirken buluyordum huzuru en azından ev ahalisi uykuya çekiliyordu ve tabii ki kapı üstüme kilitlendikten sonra gerçi ona da razıydım ta ki Cemalettin Beyle kesişine kadar çizgimiz.

Anamın temizliğe gittiği evin sahibiydi adam gerçi annem daha yeni idi gündelik işinde ne de olsa babam yine kovulmuştu çalıştığı fabrikadan sonuç itibariyle kaç boğazdık üstelik ben ve eşkâlim iken aileyi darmadağın eden. Sözüm ona son sınıftaydım ve mezun olur olmaz işe girecektim lakin bu saatten sonra ne okul ne de iş olurdu arayışım.

***

‘’Çek karnını içine çek, çek.’’

‘’Ana, daha fazla çekemiyorum görmüyor musun şunun şurasında ne kaldı doğuma?’’

‘’Seni gidi seni, hala utanmadan doğum diyebiliyorsun, öyle mi?’’

‘’Anne, alış artık hem bak dakikalar sonra evli bir kadın olacağım.’’

‘’Ne geldiyse başımıza senin yüzünden geldi. Bak şu halimize: elaleme rezil olduk. Bir de utanmadan kadınım diyor bacaksız seni.’’

‘’Fena mı oldu anne? Bak siz de artık yüklü bir paranın sahibisiniz üstelik benim sayemde. Hem reva mı bana bu yapılan? Yaşlı üstelik hasta bir adamın karısı olacağım. Bir ömür anne, düşün bir ömür ona hizmet edeceğim.’’

‘’Seni sokağa atmadığımıza şükret. Hadi, çek karnını da bağlayayım şu kuşağı. Demesinler sonra, gelinin kuşağı yoktu diye.’’

‘’Peki, anne peki. Ya nikâhta doğurursam ne olacak? O zaman ne hükmü kalacak kuşağın?’’

‘’Ağzından yel alsın kız. Olacağımız kadar rezil olduk sayende.’’

‘’Memur salonda yerini aldı. Hazır mı gelin hanım?’’

‘’Razı mısın ana?’’

‘’Evet, razıyım en azından baban canını bağışladı yoksa çoktan boylamıştın eşek cennetini. Bilmez misin törelerimizi kızım hem ben seni gözümden çok severim.’’

‘’Ağlama anne. Bak en mutlu günüm. Hele ki torununu bir vereyim kucağına.’’

‘’Nereye koydun kırmızı kuşağı? Getir de iliştireyim beline. Beni affet yavrum ama senin iyiliğin için bunca uğraşım. Gel de öpeyim seni son kez.’’

‘’Son kez mi?’’

‘’Lafın gelişi kızım lafın gelişi.’’

***

‘’Sizler de şahit misiniz gelin ve damadın nikâhına?’’

‘’Evet, memur bey, şahidiz.’’

‘’Ben de sizi belediye başkanımızın adına karı koca ilan ediyorum. Bir ömür boyu mutluluk diliyorum. Al kızım nikâh cüzdanını sana teslim ediyorum. Allah bir yastıkta kocatsın.’’

‘’Nikah kıyıldı mı şimdi yani artık kızım evli bir kadın mı?’’

‘’Dedim ya beyefendi. Hadi, tebrik edin siz de kızınızı. Endişeye mahal yok. Ama ne yapıyorsunuz siz? Aman Allahım aklıma mukayyet ol.’’

‘’Geç bile kaldım namusumuzu temizlemeye. Affet beni kızım, affet beni Allahım.’’

‘’Babaaaa.’’

 

 


( Kadın Hikayeleri Kırmızı Kuşak... başlıklı yazı GÜLÜM-ŞİİRİN TEK H/ECESİ İKEN AŞK... tarafından 8.03.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu