Gökyüzü  Bu Kadar Parlak Değildi


Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen 
Hayat hikayesinin 112.bölümü

bir anda on bin ateş yakıldı
göz kamaştıran bu manzara 
mekke'ye aydınlık saçtı
müşriklere korku ve dehşet düştü

aralarından göç etmeye mecbur bıraktıkları
kainatın manevi güneşi peygamber efendimiz
şimdi etrafında on bin parlak yıldızla 
yeniden bütün ihtişamıyla parlıyordu
mekke ufuklarında 

ruh ve gönülleri ısıtmak için 
mekke’nin  üstüne bir başka haşmetle doğuyordu
bu doğuşa müşrikler hayretle bakıyordu
daha iki sene evvel 
bu gökyüzü  bu kadar parlak değildi
bu kadar aydınlığa 
bu kadar azamete sahip bulunmuyordu

bir anda nasıl böylesine inkişaf etmiş
bir anda  nasıl böylesine büyümüş 
nasıl her tarafı aydınlatır olmuştu

söndürmek istedikleri nur 
nasıl böylesine kısa bir zamanda 
kendilerini sönük bir durumda bırakan 
bir ihtişam peyda etmişti 

hayret içindeydiler
taaccüpleri bin kat artmış
akıllara hayret veren bu şahlanışın sırrını 
bir türlü çözemiyorlardı

*
kureyş müşriklerinden yardım alan beni bekirler
her şeyden habersiz 
vetir denilen suyun başında ikamet eden 
böyle bir saldırıdan 
hudeybiye anlaşması gereğince emin bulunan 
huzaalıların üzerine ansızın saldırırlar

hazırlıklı bulunmayan huzaalıları 
ta mekke'nin içine kadar kovalarlar
harem'de bile adamlarını öldürmekten çekinmezler
çarpışma huzaalılardan yirmi üç kişinin 
öldürülmesiyle son bulur

çarpışmada müşrikler, 
beni bekirlilere at, silah gibi yardımlarla kalmamış
ileri gelenlerinden bir çokları da 
bilfiil çarpışmaya katılmıştı
bunu efendimizden korkarak gizli yapmışlardı
ancak huzaalılar bunları tanımışlardı

kureyş müşrikleri, bu hareketleriyle 
hudeybiye anlaşmasını resmen ihlal ettiler
bunun peygamberimiz (s.a.v.) tarafından bilinmesinden 
son derece endişe duyuyor
hatta korkuyorlardı

aradan sadece üç gün geçmişti
huzaalı amr bin salim, beraberinde 
kabilesinden kırk kişi ile 
medine'ye gelerek durumu olduğu gibi 
efendimize arz etti 
yardım talebinde bulundu

efendimiz (a.s.m.) hadiseden fazlasıyla rahatsız oldu 
huzaalılardan gelen heyeti
kendilerine mutlaka yardım edecekleri vaadi ile 
yurtlarına tekrar geri gönderdi
kureyş müşrikleri beni bekirlilere yardım etmekle 
kendileri için son derece tehlikeli 
bir pozisyon meydana getirmişlerdi

Allah (c.c)
bu hadiseyi mekke kapılarının müslümanlara açılmasına
kabe-i muazzamada tekrar 
tevhid bayrağının dalgalanmasına zahiri sebep kıldı
resul-i ekrem (a.s.m.) durumun 
biraz daha açıklığa kavuşmasını istiyordu 
bunun için müşriklere ültimatom mahiyetinde 
bir yazı göndererek şöyle dedi

ya huzaalılardan öldürülenlerin kan bedellerini ödeyiniz
yahut beni bekir kabilesi ile olan ittifakınızdan vazgeçiniz
bunlardan birini yapmazsanız
hudeybiye anlaşmasını bozduğunuz 
bunun neticesi olarak da sizinle 
harp etmek mecburiyetinde kalacağımı biliniz…

kibirden bir heykel kesilmiş müşrik ileri gelenleri
akıbeti düşünmeyen kör hislerine kapılarak
peygamberimiz (s.a.v.)'in ilk teklifini kabul etmediler 
harbe hazırlanacaklarını bildirdiler
böylece muahedeyi fiilen ihlal etmiş olduklarını 
sözleriyle teyit etmiş oldular

hislerinden uzak kalıp 
meseleyi akıl planına getirdiklerinde 
içlerini bir telaş
bir korku kaplamaya başladı
yaptıkları hareketin doğuracağı vahim neticeyi 
düşündükçe kalplerini bir korku sardı
hz. resulullahın elçisine 
bu tarz cevap verdiklerine pişman oldular

meselenin tashihi için 
ebu süfyan'ı medine'ye gönderdiler
git mahedeyi yenile
mütareke müddetini de uzat dediler

müşrik ileri gelenlerinin verdiği direktife göre 
ebu süfyan, peygamberimiz (s.a.v.) ile görüşüp
eski fikirlerinden vazgeçtiklerini bildirecek 
hudeybiye anlaşmasının yenilenmesini
hatta müddetin uzatılmasını temine çalışacaktı

ancak son pişmanlık fayda vermeyecek 
müşrikler bu isteklerinde muvaffak olamayacaklardı
efendimiz (a.s.m.)
daha henüz ebu süfyan medine'ye gelmeden 
işin neticesini haber verip şöyle buyuruyordu

ebu süfyan hudeybiye anlaşmasını takviye etmek 
mütareke müddetini uzatmak için 
yanımıza gelmek üzeredir
bu arzusuna nail olamadan öfke ile geri dönecektir

ebu süfyan medine'ye gelince
efendimizin huzuruna çıkmadan önce 
ezvac-ı tahirattan 
kızı hz. ümmü habibe'nin evine gitti

kerimesi hz. ümmü habibe'nin yanından ayrılan 
ebu süfyan doğruca
hz. resulullahın yanına vardı
ey muhammed
hudeybiye muahedesini yenile 
mütareke müddetini de uzat

efendimiz,
ey ebu süfyan
sen bunun için mi geldin
ebu süfyan, evet, bunun için geldim
resul-i ekrem, 
biz, aramızdaki o ahit üzerinde duruyoruz 
yoksa siz, bir hadise çıkarıp onu bozdunuz mu

ebu süfyan bir an durakladı
ne diyeceğini o anda kestiremedi 
sonunda cesaretini topladı ve
Allah korusun
öyle bir şey yapmadık
ama biz, her şeye rağmen 
muahedenin yenilenmesini istiyoruz.

resul-i ekrem 
bu teklifine bir cevap vermeden sustu
ebu süfyan, çıkmaz bir sokağa girdiğini anlamıştı
bundan nasıl kurtulabileceğini de 
bir türlü kestiremiyordu

ebu süfyan'ın içi
müracaatlarının neticesiz kalmasından 
için için yanıyordu
süfyan, manen yorgun ve bitkindi
üzerine aldığı meseleyi halledememenin 
üzüntüsünü yaşıyordu

ebu süfyan meseleyi anlamıştı
görüşmelerinden hiçbir netice alamamanın 
eziklik ve ümitsizliği içinde 
devesine zar zor atlayarak 
mekke'nin yolunu tuttu

mekke'ye varan ebu süfyan'a kureyşliler
neler yaptın, anlat bakalım dediler
kötü bir elçilik yapmış olmanın ezikliği içinde
olup bitenleri olduğu gibi anlattı
kureyş müşriklerinin korkuları bir kat daha arttı

resul-i ekrem efendimiz,
 artık kesin kararını vermişti
mekke seferine çıkılacaktı. 
maksadını son derece gizli tutuyordu
hz. aişe validemize sadece
yol hazırlığımı yap demekle yetiniyordu

efendimiz, 
gizliliğe daha çok ihtiyaç duyuyordu
mekke-i mükerreme gibi mübarek bir beldeye 
kan akıtmadan girmek
kabe-i muazzama gibi 
yeryüzünün en şerefli ve faziletli binasını
kimseyi öldürmeksizin 
putlardan temizlemek istiyordu

şu duası da bu niyetinin açık ifadesiydi
Allah'ım
yurtlarına ansızın varıp kavuşuncaya kadar
kureyşlilerin casus ve habercilerini tut
görmez ve işitmez hale getir
beni, birdenbire görüp işitsinler…

bütün bu tedbirlere başvurduktan sonra, 
resul-i ekrem bir kısım ashabına 
mekke üzerine sefere çıkılacağını haber verdi 
hazırlanmalarını emir buyurdu

o zamana kadar medine etrafında 
islamiyetle müşerref olmuş birçok kabile vardı
efendimiz bu arada onlara da
Allah'a ve ahret gününe inanan
ramazan başında medine'de hazır bulunsun
diye haber gönderdi

ramazan ayının ilk günleri idi
gönülleri Allah ve resulünün muhabbetiyle 
coşup taşan 
on bin mücahit medine'de hazır bekliyordu
bunların yedi yüzü muhacirlerdendi 
beraberlerinde üç yüz atlı vardı
ensarın mevcudu ise dört bin idi
onların da yanında beş yüz at vardı
geri kalan asker sayısını 
etraftaki kabilelerden gelen müslümanlar 
teşkil ediyordu

bütün hazırlıklar tamamlandıktan sonra 
resul-i kibriya efendimiz
tek kalp gibi çarpan 
on bin kişilik muazzam islam ordusuna 
hareket emri verdi

medine'den çıkış 
ramazan'ın ilk günlerine rastlıyordu
bu sebeple resul-i ekrem ve mücahitler 
oruçlu idiler
hava oldukça sıcaktı
bu sıcaklık altında yol almak
fazlasıyla yorucu ve zahmetliydi
dayanılacak gibi değildi
üstelik, her an bir çarpışma çıkabilir
bir mukabele ile de karşı karşıya kalabilirlerdi

halbuki, harpte güç, kuvvet lazımdı
oruç mücahitleri bir noktada 
takatsız hale getiriyordu
ancak kendi başlarına hareket edemezlerdi
resulullahın ne yapacağını bekliyorlardı
oruç açılacak mı
yoksa devam mı edilecekti

islâm ordusu kudeyd mevkiine gelince 
Efendimiz ikindi namazından sonra 
orucunu açtı 
ashabına da açmalarını emretti

bu arada sekiz kişilik bir birlik ile 
necid tarafına gönderilmiş bulunan ebu katade 
gelip orduya katıldı
aynı zamanda etraftan da birçok müslüman
gelip islâm ordusuna iltihak etti

yine bu sırada 
mekke'den gelen 
hz. abbas ailesiyle cuhfe mevkiinde 
islam ordusuyla karşılaştı
son derece memnun olan peygamberimiz (s.a.v.) 
kendisinin kalmasını 
ağırlıklarını medine'ye göndermesini istedi 
ey abbas
sen muhacirlerin sonuncususun buyurdu 

kudeyd mevkiinde konaklayan efendimiz
ordusunu savaş düzenine koydu
sancaklar ve bayraklar bağlayarak
onları kabilelerin bayraktar 
ve sancaktarlarına verdi

efendimizin gizlilik stratejisi 
o ana kadar son derece başarıyla sürmüş
mekkeliler en küçük bir haber dahi alamamışlardı
merruzzahran vadisine geliş geceye rastlamıştı

o ana kadar
üzerlerine gelişinden haberi olmayan 
mekkeli müşriklere 
gelişini muhteşem bir ateş donanmasıyla 
bildirmek istedi 
her mücahide ateş yakmalarını emir buyurdu

işte kureyş müşrikleri
ancak gözleri kamaştıran 
bu on bin ateşlik muazzam manzara ile 
işin farkına vardı 
mekke'nin çepeçevre kuşatıldığını anladılar

redfer

( Gökyüzü Bu Kadar Parlak Değildi başlıklı yazı redfer tarafından 15.03.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu