Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen
Hayat hikayesinin 112.bölümü
her renkten pencereler açıldı
azgın emellerin aynalarına
yüzlerimizi seçemez olduk
işsiz kaldık, kalbimiz katılaştı
aşsız kaldık, ruhlarımız dalaştı
içimiz aynıydı
dışımız kabuk kabuk döküldü
günleri öylece geçirmenin bedelini
umut taşlarından hayali saraylar yaparak ödedik
boş vadilere düştü yağan yağmurlarımız
güz yapraklarının kıvranarak öldüğü susuzluklarda
korkularımızı yüzdürür olduk
hep dünya idi sebep
hep dünya sevgisi oldu
yenilgilerimiz
ölmeyeceğimize inandırdılar
dünya diyerek, hurdaya döndürdüler yüreklerimizi
varlığımızı
en asil tutkularımızı
kendimizi
bir ayarda tutamadık
yabancı bir konuk olduk şimdi
vakit geldi geçti
bugünü günlerden bir gün sanıyorsun
sıradan
ömrünün günlerinden bir gün
hayır… bugün
öyle bir gün değil
biricik ,bitane
eşsiz ,benzersiz
dünün hatıraları ile
yarının hayalleri arasına paketlenmiş
tatlı bir gün bugün
başka hiçbir gün bu kadar zengin değil
hem hatıralar var içinde
hem ümitler
armağanın bugün
yokluktan çıkarılmış
sabah sürprizi olarak getirilmiş
tam sana göre
içinde tanındığın bir gün
bilindiğin,beklendiğin.sevildiğin.özlendiğin…
gülebildiğin,ağlayabildiğin…
biricik bilseydin gününü
nasıl da telaşlı olurdun oysa
son günün bilseydin
ilk günün olsaydı
hakkını vermek için telaşlanır da
hakkını veremezdin
son günün ya da ilk günün sanmadığın kadar
biricik günün olduğunu unuttuğun kadar
biricik bugün
sen ve bugün
bu kadar olağan sayılacak kadar beraberseniz
bütün zamanları damıtan
bütün varlığı eşiğine yığan
olağanüstü bir ikramdır bu
hiç böyle bir gün görmedin
göremeyeceksin de.
ilk defa oluyor bu
ve son kez
biricik ve eşsiz
tam sana göre
tam senin için
tam senlik
bugün
*
bu sırada son derece korkup telaşa kapılan müşrikler
reisleri ebu süfyan'la birkaç kişiyi
durumu öğrenmek üzere vazifelendirdiler
ebu süfyan ve beraberindekiler
bir gece vakti bu vazifeyi yerine getirmek üzere
mekke'den çıktılar
islam ordusu karargahına yaklaştıkları bir sırada
mücahitler tarafından yakalandılar
o esnada hz. abbas imdadına yetişmeseydi
mücahitler tarafından epeyce hırpalanacaktı
hz. abbas,
ebu süfyan'ı alıp efendimizin yanına getirdi
efendimiz,
ey abbas …ebu süfyan'ı konak yerine götür
sabahleyin yanıma getir
hz. abbas, ebu süfyan'ı sabahleyin
resul-i ekrem’in yanına getirdi
resul-i ekrem
ey ebu süfyan
la ilahe illallah diyeceğin vakit gelmedi mi
ebu süfyan zavallıca bir cevap verdi
iyi ama bu kadar putları ne yapayım
lat ve uzza'dan nasıl vazgeçeyim
vallahi, sanırım ki
Allah'tan başka ilah olmasa gerek
Allah'la birlikte başka ilah da bulunmuş olsaydı
elbette beni zararlardan korur
iyiliklerden de faydalandırırdı
efendimiz, bu sözlerinden onun
la ilahe illallah gerçeğini kabul ettiğine
kanaat getirdi
bu defa da
ey ebu süfyan
muhammedün resulullah diyeceğin zaman
daha gelmedi mi
ebu süfyan bir an durakladı
içindeki düğümü tam manasıyla çözemiyordu
nereden geldiğini bilmediği bir şüphe vardı içinde
biraz bekledikten sonra
şahadet getirip müslüman oldu
hz. abbas…resulullahtan
ebu süfyan için bir imtiyaz tanımasını istedi
ya resulallah
ebu süfyan üstün tanınmayı
övülüp sevilmeyi seven bir insandır
ona iftihar vesilesi olacak bir imtiyaz verseniz
resul-i kibriya efendimiz
kim, ebu süfyan'ın evine girerse emindir
kim kabe'ye girer, sığınırsa, o emindir
kim, mescid-i harama girer, sığınırsa emindir
kim, kapısını üzerine kapayıp evinde oturursa ona eman verilmiştir
ebu süfyan'ın memnuniyetini izhar etti.
resul-i ekrem
ebu süfyan'ın hemen çıkıp mekke'ye gitmesine
müsaade etmedi
her ne kadar iman etmişse de
müşrik ileri gelenlerinin tesiri altında kalıp
islam ordusuna karşı
bir hareket hazırlığı içine girebilme ihtimali vardı
ebu süfyan, islam ordusunu görmeli idi
bu orduya karşı koyacak güç ve kuvvetin
asla kureyş müşriklerinde bulunmadığı kanaatı
kendisinde tamamıyla teşekkül etsin
azametli orduyu görmeli idi ki
kendilerine bir şey kazandırmayacak
sadece kanlarının akıp gitmesine sebebiyet verecek
bir karşı koyma hareketine girişmeyi
akıllarından geçirenlere nasihat etsin
onları bu fikirlerinden vazgeçirmeye çalışsın.
peygamber efendimiz
hzz. abbas'a şu emri verdi
ey abbas… eu süfyan'ı vadinin daraldığı
atların sıkışa geldiği dağ boğazının yanına götür de
Allah ordusunun ihtişamını görsün
hz. abbas bu emr-i nebevi üzerine
ebu süfyan'ı vadinin en dar
geçişe en hakim yerine götürdü
ebu süfyan, hayret ve haşyet içinde
kol kol geçen muazzam islam ordusunu seyrediyordu
onların kim olduğunu teker teker
hz. abbas'a soruyordu
oda gereken izahatı veriyordu
ebu süfyan'ın gözleri
nurani dalgalar halinde akan
mücahitler karşısında kamaşıyordu
mekke'de öldürmeye karar aldıkları sırada
ellerinden Allah'ın hıfz ve inayeti ile kurtulan
hz. muhammed
nasıl böyle on binlerin kalp ve ruhunu fethetmiş
etrafında birer pervane gibi
döndürmeye başarabilmişti
daha düne kadar kendi saflarında ona karşı savaşanlar
şimdi ona sadakat elini uzatmışlar
onun muhabbetinde erimişler
onun derdiyle hemdert
sevinciyle mesrur, elemiyle müteellim olmuşlardı.
dalga dalga geçen alaylar, taburlar arasında
ebu süfyan olanca dikkatiyle
hz. resulullahı arıyordu
her alay, her kol geçtiğinde
hz. abbas'a ,muhammed (a.s.m.) geçti mi
diye soruyordu
onun geçişinin bir başka azamette
ihtişamda olacağını biliyordu
resul-ü kibriya’nın arasında bulunduğu
tepeden tırnağa silahlanmış alay geliyordu
kainatın efendisi kendisine mahsus
azamet, heybet ve vakarı ile
devesi kasva'nın üzerindeydi
etrafını ensar ve muhacirler almıştı
sancağı, ensardan sa'd bin ubade’nin elindeydi
ebu süfyan'ın önünden tüylerini ürpertircesine
tir tir titrercesine geçiyorlardı
ebu süfyan merakla
sübhanallah, kimdir bunlar ey abbas
diye sordu
hz. abbas,
resullullah ile ensar ve muhacirler
diye cevap verdi
dehşeti daha da arttı
ürpermesi kat kat yükseldi
kendisini tutamayıp şöyle dedi
kardeşinin oğluna ne kadar büyük bir saltanat verilmiş
hiçbir hükümdarda görmediğim bir saltanat.
hz. abbas,
bu saltanat değil, peygamberliktir .
ebu süfyan da, evet, peygamberliktir
diyerek kanaatını düzeltti
ebu süfyan artık, bu haşmetli, nurani
bir tek kalp halinde çarpan
tek el halinde kalkan
tek ses halinde yükselen orduya
kimsenin kolay kolay karşı koyamayacağını
bunun kendilerinin de haddi olmadığını iyice anlamıştı
ey abbas,
ben şu ana kadar
böyle bir ordu
böyle bir cemaat görmedim…
bundan sonradır ki,
mekkeli müşriklere hem haber vermek
hem de karşı koymak gibi
bir basiretsizliğe teşebbüs etmelerine mani olmak
bu hususta nasihatta bulunmak üzere
ebu süfyan'ın mekke'ye gitmesine
müsaade edildi
ebu süfyan sür'atle mekke'ye vardı
müslüman olduğunu açıkladı
sonra da, ey kureyşliler
işte muhammed
karşı koyamayacağınız kadar büyük bir orduyla
yanı başınıza gelmiş bulunuyor
müslüman olunuz da selamete eriniz
sonra da
kim, ebu süfyan'ın evine girer sığınırsa, o emindir
kim, evine girip kapısını üzerine kaparsa o emindir
kim, mescid-i harama girer sığınırsa, o emindir
diye olanca sesiyle bağırdı…
müşrik ileri gelenleri
hatta karısı hind
bu davranışı karşısında
ebu süfyan'a hakaret etti
halk…
müşriklerin sözlerine iltifat etmedi
ebu süfyan'ın tavsiyesi üzerine
kimisi evine girdi
kimisi de mescid-i harama sığındı
islâm ordusu mekke'ye girmeden evvel
son defa zi-tuva vadisinde toplandı
efendimiz ve ashab-ı kiramın sevinçleri
etrafa dalga dalga yayılıyordu
yüzlerinde tebessüm
gönüllerinde ferah ve sürur vardı.
peygamber efendimiz
devesi kasva'nın üzerindeydi
kendisine bu mübarek ve muazzam günü gösteren
Cenab-ı Hakk'a sonsuz hamd ve şükrünü takdim ediyordu
tevazu ve mahviyetinden mübarek başını öne eğmişti
öylesine ki,
nerdeyse mübarek sakalının ucu
devesinin semerine değecekti
bu haliyle önünde eğilinecek tek zatın
sadece kainatın yarancısı
Cenab-ı Hak olduğunu
bütün insanlığa ilan ediyordu
aynı zamanda
ashabına da muvaffakiyeti verenin
sadece Yüce Allah olduğunu
tüm insanlığa haykırıyordu.
redfer