Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa
(s.a.v)in hatırasına ithafen
Hayat hikayesinin 114.bölümü
dünya gurbetinin sessiz çığlığı benim
sınana sınana fırtınaya tutulmuş kalbe
dünya ötesi bir bakış tesellisiyim
kaç kalbe kan diye damladı hayalim
kaç ayrılığın ateşine köz düşürdü terk edilmişliğim
deniz feneri olmuşum bir kere
beni buraya dikenler
kendi yalnızlıklarını görüyorlar mı acaba
boranların tokatlarına direnmek üzere
yapayalnız bırakanlar beni
yüreklerinin dünya fırtınalarında
oraya buraya savrulduğunu fark ediyorlar mı
bildiğin gibi değil
gözüm yok ama gözü olanların ışığıyım
gönle ışık düşürenlerin gölgesi say beni
kayıplar çölünde vaha bil
evden kaçmışları sevindiren
soluk sarı renkli sokak lambası gör
köşesi yanmış bir kağıda
unutmaların simgesi diye yaz adımı
deniz feneri olmuşum bir kere
ümitsize göz kırpan
ufuklara fısıldayan
çaresize şevk veren
uykusuza rüyalar sunan
seni düşünen var bak işte diye
sarıp sarmalayan nefes
yalnız değilsin fısıltısı
sessiz, aheste gidenin
kalan duymasın diye içine attığı hıçkırık
yarım hecelik besteyim
o yerde duruyorum hala
can kulağın varsa
iç sesini duyunca yıkılmaktan korkmuyorsan
aynamda yüzünü görünce utanmayacaksan
gel dinle beni
unutulmaya terk edilmiş eski limanları
rüzgarlı tepeleri
hüzünlü yağmur şıpırtılarını
için için yanan
dön çığlıklarını ninniliyorum
ben olmasam eksik kalır telde en içli nota
ben görünmesem
yüzüne gamze düşmez sevgililerin
bekliyorum
kalbin vuruşlarına son noktayı koymak için
kesik bir nefes gibi
kederli hasretlerin közlü akışlarını
kıyılara kazımak düşmüş nasibime
deniz feneri olmuşum bir kere
şehrin alnında bir veda çizgisi
ümidin eğilişi köpüklü kıyılara
mavinin yeniden dirileceğinin belgesi
fırtınaların durulacağını söyleyen haberim ben
ak köpüklü sevdaların
hiç bitmeyeceğine dair yemin üstüne yeminim
insanın kadim arayışının nişanesiyim
karaların son ucunda deniz sesiyim
okyanusların yüreğine vuran kıyı nefhasıyım
soğuk fırtınaların gözünde sükunet limanıyım
ümit şavkı olsun diye yorgunluklara
kurtuluş aydınlığı sunarım tükenmişlere
deniz feneri olmuşum bir kere
ıssız kıyıların kıvrımlarına çentiklenmiş
soru işaretiyim
dönmemek üzere gidenlerin
dönmek için utana sıkıla aradığı
kıvılcımının elçisi
utangaç özleyişlerin kırık sesi
gururuna yenilmiş
hicranlı bekleyişlerin acılı inleyişi
bakma öyle çok ışıklı olduğuma
körüm ben
kör olduğunu bile göremeyecek bir kör
deniz feneri
deniz feneri olmuşum bir kere
soğuk uzaklıkların
aşina yakasından tutuyorum sessizce
kederli hasretlerin avuç içlerine
köz düşürüyorum ince ince
kara ile denizin dudakları arasında
tekrarlanan bir bilmeceyim işte
belki bir yolcunun arayıp durduğu
bir türlü bulamadığı son geceyim
deniz feneri olmuşum bir kere
gösteriyorum, göremiyorum
beni görüp de kirpik uçlarına kadar taşan
o eşsiz sevinçleri göremiyorum
sen görmüş olmalısın
kalbinin kıyısına ara sıra vurmuştur
o huzurun sıcacık ateşi
soğuk ve karanlık şu dünya gecesinde
sevdalarını tutuşturan
sevinçlerini alevlendiren
dönüş yolunu seslendiren
anestu nara müjdesinin ışıklı sesi
deniz feneri olmuşum bir kere
hırçın dalgaların arkadaşı
koyu gecelerin saklambacı
yalnızların yoldaşı
dolunayın sırdaşı
uzun bekleyişlerin aydınlık köşe başı
kederli özleyişlerin tatlı sarmaşığı
yolunu kaybetmişlerin kardeşiyim ben
*
resul-i ekrem fethin ikinci günü
öğle namazından sonra
kabe kapısı merdivenine çıkıp
arkası kabe'ye dayalı bir halde
Allah'a hamd ve senada bulunduktan sonra
halka şöyle hitap etti.
ey insanlar
şüphesiz Allah göklerle yeri
güneş ile ayı yarattığı gün
mekke'yi haram ve dokunulmaz kılmıştır
kıyamet gününe kadar da
haram ve dokunulmaz olarak kalacaktır
Allah'a ve ahret gününe inanan kimse için
mekke hareminde kan dökmek
ağaç kesmek helal olmaz
mekke'de kan dökmek
benden önce hiçbir kimseye helal olmadığı gibi
benden sonra da
hiçbir kimseye helal olmayacaktır.
bu söylediklerimi burada dinleyenler
hazır bulunanlara duyursun
şu bulunduğum andan itibaren
kim öldürülürse, öldürülenin ailesi için
şu iki şeyden birini tercih etmek hakkı vardır
ya öldürülenin kısas olarak öldürülmesini
ya da öldürülenin diyetini
kan bedelini ister
muhakkak ki
insanların Cenab-ı Hakka karşı en hürmetsizi
en taşkını ve azgını
Allah'ın hareminde adam öldüren
yahut kendi katilinden başkasını öldüren
veya cahiliye intikamını almak için adam öldürendir
islam'da
insanın babasından
veya baba tarafından akrabasından başkasına
intisab etmesi diye bir şey yoktur
doğan çocuk döşeğin sahibine aittir
iddiasını ispatlamak için delil getirmek
davacıya, inkar edene düşer
islamiyette
ne cahiliyet antlaşması vardır
ne de fetihten sonra hicret
fakat, cihat ve cihada niyet vardır
müslüman, müslümanın kardeşidir
bütün müslümanlar kardeştirler
müslümanlar kendilerinden olmayanlara karşı
bir tek eldirler
elbirliği ile hareket ederler
müslümanların kanları birbirine eşittir
islam'da, değiş tokuş yoluyla
mehirsiz evlenme yoktur
kadın, ne halasının ne de teyzesinin üzerine
nikahlanıp bir araya getirilebilir
kocasının izni olmadıkça
kadının onun malından bir şey dağıtması
vermesi helal ve caiz değildir
kadın, yanında bir mahremi bulunmadıkça
üç günlük yola gidemez
iyi biliniz ki
varis için vasiyete lüzum yoktur
ayrı din sahipleri birbirlerine varis olamazlar
sabah namazı kılındıktan sonra
güneş doğuncaya kadar
bir başka namaz kılınmaz
ikindi namazından sonra
güneş batıncaya kadar da
bir başka namaz kılınmaz
sizi iki günün orucundan nehyederim
biri kurban bayramı günü
diğeri de ramazan bayramı günü orucudur
ben, size ancak anlayacağınız
tutacağınız yolu gösterdim
resul-i kibriya
kabe'nin anahtarını elinde tutuyordu
bir çok müslüman bu şerefli vazifeyi
üzerine almak arzusunu taşıyordu
efendimiz, osman bin talha'yı
huzuruna çağırdı
muhakkak ki Allah size emanetleri
ehline vermenizi
ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman
adaletle hükmetmenizi emreder
ayet-i kerimesini okuduktan sonra
ey osman
işte anahtarın al
bugün iyilik ve ahde vefa günüdür dedi
kabe'nin anahtarını yine ona teslim etti
resul-i kibriya efendimiz
umumi af ilan ettikten sonra
safa tepesine çıkıp orada
kureyşlilerin biatını kabul etti
seneler önce aynı tepede
peygamberliğini açıktan ilan edip
muhalefetle karşılanırken
şimdi aynı tepe üzerinde aynı kimselerden
islamiyet üzere biat alıyordu
erkeklerin Allah'a iman
Allah'tan başka ilah bulunmadığına
ve muhammed'in (a.s.m.)
O’nun kulu ve resulü olduğuna şahadet ederek
islamiyet ve cihat üzerine yaptıkları biatı
kadınların biatı takip etti
kadınlar şu hususlar üzerine
peygamberimiz (s.a.v.)'e baat ettiler
Allah'a hiçbir zaman ortak koşmamak
hırsızlık yapmamak
kız çocuklarını öldürmemek
zina etmemek, iffetini korumak
herhangi bir iyilik hususunda
Allah resulüne isyan etmemek
aralarında
ebu süfyan'ın karısı hind’de vardı
tanınmamak için kıyafet değiştirerek
kadınlar arasına katılmıştı
geçmişte, peygamberimiz (s.a.v.)
ve müslümanlara karşı giriştiği hareketlerden
pişmanlık duyar bir hali vardı
yaptığı her şeye rağmen
kainatın efendisi
islamiyetle şereflendiğini duyduğu
hind'i affetti
onun da biatını kabul etti.
saadete kavuşan insan
sevdiklerinin de kendisiyle
aynı saadet lezzetini
paylaşmasını gönülden arzu eder
bu, insanoğlunun fıtratında var olan
bir duygudur
islam'ın amansız düşmanlarından
ebu süfyan'ın karısı
utbe kızı hind'in affedilmesi
nerde görülürse görülsünler
öldürülecekler listesine alınanlar için
bir ümit kapısı açtı
vakit geçirmeden onlar da
bu ümit kapısından girerek
islamiyetle şereflendiler
hz. resulullahın geniş affına uğradılar
ikrime bin ebi cehil
abdullah bin ebi sarh
safvan bin ümeyye
süheyl bin amr
hz. hamza'nın katili vahşi
şair abdullah bin zeb'ari
haris bin hişam
enes bin züneym
bunlar arasında yer alıyorlardı
dünya tarihinde acaba
en amansız düşmanlarına karşı
böylesine lütufkar ve merhametli davranıp
onları affeden
onlara kalbinde yer verip safına alan
bir başka şahsiyete rastlanabilir mi
mekke artık fethedilmişti
yüzlerde, gönüllerde sevinç vardı
şehirde müstesna bir bayram havası
ve onun neşesi hakimdi
bu sırada bir bedevinin
peygamberimiz (s.a.v.)'in yanına yaklaştığı görüldü
bir peygamberin karşısında bulunmanın verdiği
heyecan ve haşyet altında
bedevi tir tir titriyordu
durumu fark eden resul-i kibriya
ne oluyor sana
kendine gelsene
ben, bir hükümdar değilim
ben, güneşte kurutulmuş et parçaları yiyerek
geçinmiş olan kureyşli bir kadının oğluyum buyurdu
bu sözleriyle peygamber efendimiz
eşsiz bir tevazu örneği veriyordu
o, hükümdar bir peygamber olmakla
kul bir peygamber olmak arasında
muhayyer bırakıldığında da
kul bir peygamber olmayı tercih etmişti
gönül deryasında hakim olan
her zaman tevazu idi
resul-i kibriyânın bu mübarek sözlerine
muhatap olan bedevi
rahatladı ve titremesi geçti
mekke fethedilmişti
resul-i Ekrem henüz
bu mübarek beldeden ayrılmamıştı
her nasılsa mahzumoğulları kabilesinden
fatıma binti esved adındaki kadın
bir hırsızlık yapmıştı
kadın itibarlı ve soylu idi
kureyş yanında da hatırı sayılıyordu
haliyle peygamberimiz (s.a.v.)in
bu durumdan haberi oldu
hırsızlıkta bulunanın elinin kesileceğini
herkes biliyordu
ama düşünüyorlar ve birbirlerine soruyorlardı
yüksek mevkiye sahip bu kadının
eli nasıl kesilebilir…
aile halkı
fatıma'nın elini kesmeden kurtarmak için
bir ümit ışığı arıyorlardı
birinin hz. resulullah katında
şefaatçı olmasını istiyorlardı
ne var ki
kimse buna cesaret edemiyordu
sonunda üsame bin zeyd hazretleri
bu vazifeyi üzerine aldı
üsame peygamberimiz (s.a.v.) tarafından
fazlasıyla sevilen bir sahabi idi
bu sevgiye güvenmiş olacak ki
bu görevi üzerine almaya yanaşmıştı
hz. üsame, kadının affedilmesini dileyince
resul-i ekrem’in rengi birdenbire değişti
sen, kötülüğün önüne geçmek için
Allah'ın koymuş olduğu cezalardan bir cezanın
affedilmesi hakkında mı
benimle konuşuyorsun diye buyurdu
hz. üsame, üzgün bir eda içinde
ya resulallah
bu uygun olmayan hareketimden dolayı
Allah'tan affım için dua et dedi
hz. üsame'ye dersini veren efendimiz (a.s.m.)
ayağa kalktı
Allah'a hamd ve senada bulunduktan sonra
halka dersini şöyle verdi
sizden evvelkileri şu davranışları mahvetmiştir
onlar, asil, soylu birisi hırsızlık yaptığı zaman
onu serbest bırakırlardı
zayıf güçsüz birisi hırsızlık edince de
ona hemen ceza verirlerdi
muhammed'in varlığı kudret elinde olan
Allah'a yemin ederim ki
fatıma binti muhammed
hırsızlık edecek olsaydı
muhakkak onun da elini keserdim...
mekke'nin fethi ile böylece
hem mekke'nin içi dışı putlardan temizlendi
hem de kureyşin gönlü şirkten
tevhid nuruyla tertemiz hale geldi
redfer