Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen
Hayat hikayesinin 115.bölümü
etrafında bir avuç mücahitle kalan resul-i ekrem
düşmanın bir sel gibi üzerine akıp gelmekte idi
bu dehşetli hengamede
resul-i kibriya
düldül’ün dizginini tutan amcası hz. abbas’a
ey ensar cemaati
ey semure ağacının altında
biat etmiş bulunan sahabiler topluluğu
neredesiniz, diye seslen
emrini verdi
hz. abbas, gür sesiyle nida etti
gür seda, dalga dalga vadiyi çınlattı
kaçan mücahitler, durdular
etraf alaca karanlıktan sıyrılıp
aydınlığa kavuştuğu gibi
mücahitler de yüreklerini kaplayan ürkeklikten sıyrılıp
kendilerine geldiler
zihinlerinde artık şimşekler çakıyordu
nereye gidiyoruz
resulullahı kime terk ediyoruz diyorlardı.
sanki daldıkları derin bir uykudan
uyanır gibi olmuşlardı
resul-i ekreme verdikleri vaatleri
bir anda hatırlıyorlar
toparlanmaya başlıyorlardı
kaçan ayaklar
şimdi kan ve ölüm deryasında
cesaret abidesini andıran
peygamberimiz (s.a.v.)’in etrafına koşuşuyordu
bozulan ordu
tekrar toparlanmaya başladı
bir anda
efendimizin etrafını saran mücahitler
kılıçlarını sıyırıp cesaret ve var güçleriyle
düşmanın üzerine saldırdılar
kılıç şakırtılarına
mücahitlerin tekbir sadaları karıştı
düşman bir anda
dehşet ve korku içinde kaldı
*
mekke’nin fethi ile
kureyş’in hemen hemen tamamı
islamiyetle şereflenmişti
fetih, aynı zamanda civar kabileler
kureyşlilere taraftar bulunan kabileler üzerinde
müsbet tesirler bırakmış
onların islama karşı gönüllerinde sevgi dolu
sıcak bir alaka duymasına sebep olmuştu
gönülleri hala bu sıcak ilgiden mahrum bulunan
bu mahrumiyetten
sıyrılmak arzusu taşımayanlar da vardı
sakif ve havazin kabileleri
bunların başında yer alıyordu
eskiden beri peygamberimiz’e(s.a.v.) karşı
şiddetli düşmanlıklarıyla biliniyorlardı
birçok arap kabilesi gelip
resul-i ekreme sadakat elini uzattığı halde
bunlar düşmanlıklarını bir türlü yenemiyorlardı
o civarın en güçlü kabileleri oluşu
kendilerini aldatıyor
yersiz bir gurura sevk ediyordu
büyüyen endişeleri onları
hazırlanıp mekke üzerine yürümeye kadar götürdü
gayeleri,efendimizin (s.a.v.)’in üzerlerine gelmesine
fırsat tanımadan
mekke’ye ansızın baskında bulunmaktı
kısa zamanda etraftaki bazı kabilelerin de katılmasıyla
havazinlerin lideri malik bin avf’ın kumandasında
20.000 kişilik bir ordu teşkil ettiler
kumandan malik bin avf
askerlerin cesaretle çarpışmaları
dönüp geri kaçmamaları için
bütün kadın, çocuk ve davarların da
orduya katılmasını temin etmişti
gelip evtas mevkiinde karargahını kurdu
resul-i kibriya
havazin ve sakiflilerin
islam topraklarına saldırmak için
bir araya geldiklerini haber alınca
yerinde bastırmak için süratle hazırlığa geçti.
peygamberimiz (s.a.v.)
mekke’nin fethi günü müslüman olan
henüz yirmi yaşında bir genç olan
attab bin esid’i mekke’ye vali tayin etti
islâm ve kur’an’ı öğretmek üzere de
muaz bin cebel’i şehirde vazifelendirdi
hicretin sekizinci senesi
şevval ayının beşinci günü
on iki bin kişilik islam ordusu
efendimizin (a.s.m.) kumandasında
mekke’den, düşmanın toplandığı mevkie doğru
hareket etti
ordunun iki binini mekkeliler teşkil ediyordu
ayrıca orduda seksen kadar da müşrik vardı
kureyş’in birçok ileri geleni
bu seksen kişinin arasında bulunuyordu
maksatları, hangi tarafın galip geleceğini bizzat görmek
elde edilen ganimetten istifade etmekti
bu muhteşem kalabalığa güvenen
mücahidlerden bazıları şöyle dediler
artık, bugün azlık yüzünden mağlup olmayız
halbuki onlar, Allah’ın yardımıyla birçok kere
az bir kuvvetle kendilerinden hem sayıca
hem silahça kat kat üstün bulunan
birçok kalabalığı mağlûp etmişlerdi
resul-i ekrem (a.s.m.)
bu sözlerden hiç hoşlanmadı
şevval ayının on biri salı günü idi
resul-i ekrem ordusuyla
inişli çıkışlı, birçok dar geçitleri
gizli yolları bulunan huneyn vadisine vardı
seher vakti ordusunu saf düzenine koydu
bayraktar ve sancaktarlara
bayrak ve sancaklarını teslim etti
resul-i ekrem,
tedbirde asla kusur etmiyordu
düldül’ün üzerinde bulunuyordu
sırtına iki zırh gömlek
başına takke giymiş
takkenin üzerine ise miğfer geçirmişti
sabahın alaca karanlığı henüz çevreye hakimdi
düşmanın tertibat ve harekatından habersiz olan
hz. halid emrindeki öncü kuvvetlerle saldırdı
bu saldırışla birlikte
vadinin iki hakim yerinde pusu kurmuş olan
düşmanın oklarına hedef oldular
askeri manevraya elverişli olmayan dar vadide
ok yağmuru mücahitleri şaşkına çevirdi
etrafın henüz karanlık olması ise
işi bütün bütün güçleştiriyordu
neye uğradıklarını anlamayan mücahitler
geri çekilmek zorunda kaldılar
öncü kuvvetlerin geri çekilişini
orduya gönüllü olarak katılan
mekkeli yeni müslümanların
geri çekilişi takip etti
geri çekilme bir nevi
bozguna dönme istidadı gösterir gibi oldu
durum oldukça nazik
manzara oldukça acıklı ve ibretliydi
resulullahın etrafında sadece
yüz kadar mücahidin bulunduğu görülüyordu
düşman ise yirmi bin kişilik kuvvetiyle
o tarafa doğru ilerliyordu
efendimiz,
iki tarafından kaçışan mücahitlere
şöyle seslendi
ey insanlar
nereye gidiyorsunuz
bana doğru geliniz
ben Allah’ın resulüyüm
ben, muhammed bin abdullah’ım
harp meydanı bir ana baba gününe dönmüştü
develer birbirine giriyor
at kişnemeleri toza dumana karışarak
etrafa korku saçıyordu
resul-i ekrem
herkesin kendisini bırakıp gerisin geri kaçtığı
düşman kuvvetlerinin
sel gibi üzerine akıp geldiği bu sırada
düldül’ün üzerinde
bir cesaret abidesi gibi duruyordu
tek adım geri çekilmediği gibi
zerre kadar korku eseri de göstermiyor
cesaretini, ümit ve metanetini kaybetmiyordu
bu kan ve ateş deryasında
böylesine sebat ederek durmak
düşmanın yirmi bin kişilik kuvvetine karşı
mukavemet göstermek
ancak o kahramanlar kahramanının şanı idi
islam ordusunun
böylesine beklenmedik bir bozgunla
karşı karşıya kalması
anında kureyşlilerden bazı kimseler
ileri geri konuşmaya başladılar
o sırada safvan bin umeyye’nin kardeşi gelip
müjdeler olsun
bugün sihir bozuldu
tesirini kaybetti deyince ,
safvan bin ümeyye’den şu cevabı aldı
sus Allah senin ağzını yırtsın
bana havazinlilerden birinin hakim olmasından
kureyşli birinin hakim olması daha hoş gelir
henüz yeni müslüman olmuş
ebu cehil’in oğlu ikrime
böyle söylemen doğru değil
işler, ancak Allah’ın elindedir
muhammed’in elinde bir şey yoktur
bugün savaş onun aleyhinde ise
yarın muhakkak onun lehinde olacaktır
etrafında bir avuç mücahitle kalan
resul-i ekrem
düşmanın bir sel gibi üzerine akıp gelmekte idi
bu dehşetli hengamede
resul-i kibriya
düldül’ün dizginini tutan amcası hz. abbas’a
eyy ensar cemaati
ey semure ağacının altında
baat etmiş bulunan sahabiler topluluğu
neredesiniz, diye seslen
emrini verdi
hz. abbas, gür sesiyle nida etti
gür seda, dalga dalga vadiyi çınlattı
kaçan mücahitler, durdular
etraf alaca karanlıktan sıyrılıp
aydınlığa kavuştuğu gibi
mücahitler de yüreklerini kaplayan ürkeklikten sıyrılıp
kendilerine geldiler
zihinlerinde artık şimşekler çakıyordu
nereye gidiyoruz
resulullahı kime terk ediyoruz diyorlardı.
sanki daldıkları derin bir uykudan
uyanır gibi olmuşlardı
resul-i ekreme verdikleri vaatleri
bir anda hatırlıyorlar
toparlanmaya başlıyorlardı
kaçan ayaklar
şimdi kan ve ölüm deryasında
cesaret abidesini andıran
peygamberimiz (s.a.v.)’in etrafına koşuşuyordu
bozulan ordu
tekrar toparlanmaya başladı
bir anda
efendimizin etrafını saran mücahitler
kılıçlarını sıyırıp cesaret ve var güçleriyle
düşmanın üzerine saldırdılar
kılıç şakırtılarına
mücahitlerin tekbir sadaları karıştı
düşman bir anda
dehşet ve korku içinde kaldı
hz. ali ile ebu dücane (r.a.)
düşman bayraktarlarından birini yere serdiler
bayraktarlarının yere serildiğini gören havazinliler
korkmaya başladılar
mücahidleri çarpışma şevkinin sardığı
düşmanın da ürkmeye başladığı bir anda
resul-i ekrem düldül’ünden indi
Yüce Rabbine şöyle yalvardı
Allah’ım
bize, yardımını indir
muhakkak Sen
onların bize galip gelmesini istemezsin
Cenab-ı Hakka böylesine gönülden yalvarıp,
zafer niyaz eden efendimiz
sonra da eline bir avuç kum aldı
yüzleri kara olsun… diyerek
düşman askerlerine doğru attı
meleklerin mücahitlerin imdadına gelmesiyle
düşman askeri gerisin geri kaçmaya başladı
Cenab-ı Hak
mücahitlerin gönlünde meydana gelen
bir anlık bozgun burukluğundan sonra
ihsan ettiği parlak zaferi,
kur’an-ı keriminde şöyle beyan buyurur,
‘muhakkak ki Allah pek çok yerde
ve huneyn gününde size yardım etmişti
o gün çokluğunuza güvenmiştiniz
fakat bu size bir fayda vermedi
yeryüzü, o kadar genişliğiyle beraber
size dar geldi ve arkanızı dönüp gittiniz’
‘sonra Allah
resulünün ve mü’minlerin üzerine
emniyet ve rahmetini indirdi
görmediğiniz ordular indirdi
ve kafirleri azaplandırdı
işte kafirlerin cezası budur’
bozguna uğrayan düşman ordusu,
birkaç kısma ayrılarak
savaş meydanını üzgün üzgün terk etti
bir kısmı taif’e gitti
bir kısmı evtas’a toplandı.
bir kısmı ise nahle taraflarına doğru yol aldı
çarpışma sonunda
müslümanlardan 4 şehit
düşmanın ise 70 ölü verdiği görüldü
düşman, harp meydanına çoluk çocuğuyla geldiği için
geride esir olarak birçok kadın ve çocuk da bıraktı
bu savaşta mücahitlere
o ana kadar elde edemedikleri
bol miktarda ganimet kaldı
alınan esirler arasında
peygamberimiz (s.a.v.)’in süt kardeşi
sa’doğullarından şeyma da vardı
kendisine karşı yapılan bazı sert hareketler üzerine
bilin ki, ben efendinizin süt kardeşiyim diyerek
bu sert davranışlarından vazgeçmelerini söyledi
ancak mücahitler,
sözünde doğru olup olmadığını öğrenmek için
onu alıp huzur-u risalete getirdiler
şeyma
ya muhammed
ben, senin süt kardeşinim. deyince
efendimiz
bunu neyle ispatlarsın diye sordu
şeyma,
omuzun da bulunan izi gösterdi
izi gören kainatın efendisi
süt kardeşi şeyma’yı tanıdı
kendisiyle sa’doğulları yurdunda
koşuştukları, oynadıkları, gezdikleri şeyma idi bu
insan kadrini çok iyi bilen
kendisine yapılan en ufak bir yardım ve iyiliği
seneler sonra da olsa unutmayan kainatın server-i
süt kardeşi
çocukluk arkadaşına
ridasını serip üzerine oturttu
bir anda, o çocukluk günleri hafızasında canlandı
gözleri dolu dolu oldu
sonra da süt anne ve babasını sordu
şeyma, onların ikisinin de
çoktan ölüp gittiklerini söyledi
daha sonra şeyma’ya
istersen, sevgi ve saygı görerek yanımda otur
istersen, faydalanacağın bazı mallar verip
seni kavim ve kabilenin yanına göndereyim buyurdu
Şeyma,
sen bana mal veri
beni kavmimin yanına döndür
resulullahın bu kadirşinaslığı karşısında
şeyma’nın ruh alemi aniden aydınlandı
şehadet getirerek saadet dairesine girdi
efendimiz kabilesinin yanına
dönmek isteyen şeyma’ya
iki köle verd
aile halkından hayatta bulunanlara
deve ve davarlar verdi
redfer