Serbest Kürsü / Nesir

Eklenme Tarihi : 20.03.2025
Okunma Sayısı : 193
Yorum Sayısı : 3
Günün Yazısı

Bu Yazı 21.03.2025 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.
Gölge


Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen 
Hayat hikayesinin 113.bölümü

onun zamanı 
güneşin en yücede bulunduğu zamandı 
bundan dolayı onun gölgesi yoktu
uzaktı o her türlü gölgeden  
arınmıştı her çeşit karanlıktan
onun suretinin gölgesi  
farklı saatlerde 
farklı yerlere düşerek 
öğlen saat on iki güneşi gibiydi

bizzat onun yaşantısını
onun söz ve tavırlarını 
izlemekle yükümlüyüz 
oysa biz 

o bir hatıra değil
bir hayal de değil
canlı biçimde aramızda çünkü
tek bir anın değil
tüm vakitleri kuşatan bir simgedir o
 
vaktin her saniyesine şahit tutulmuş 
başka biri yok yeryüzünde 
görünen de o
gören de o

“emredildiğin gibi doğru ol “
emrine uydu 
o emre göre hareket etti
onun hiçbir karanlık gölgesi yoktu
o yüzden de nurlara gark oldu 
güneşle tecelli eden Allah’ın nur-u ilahisi
onun için yollarımızı aydınlattı hep

ayın Sahibi’ne
güneşin Sahibi’ne
güneşi sağ elime 
ayı da sol elime verseler
ben yine bu dinden
bu tebliğden vazgeçmem 
diyen de o 

aya ve güneşe bir daha baktım penceremden 
sevgiyle yaratılmamış olsa hiç ısıtır mıydı
aydınlatır mıydı güneş
ay yansıtır mıydı onun ışığını geceleyin
en sevgili 
vahyin emini olabilir miydi

kelime-i tevhidin tamamlayıcısı olabilir miydi
Rabbinin sözünü yansıtabilir miydi 
ve halen, 
onu seven yüzlerde 
onun nuru parlayabilir miydi
varlığın efendisini sevdikçe 
güneşle ayı birliyor
hayranlık duyuyoruz onları Yaratan’a

bitirirken başa döndüm yine
penceremi açtığım ana
sonra güneş onun nuruyla gölge saldı
doğularla batıları kapladı 
ondan 
aynen onun zuhurundan evvelki gölgelere 
ne nurlu gölgeler meydana çıktı 
sırrına mazhar kılındı zaman

kemal bulunca 
çaresiz bütün gölgeler uzar gider
suretler ilk noktadan
son noktaya 
onun feyziyle canlanır
onun aşkıyla fena bulur 

güneşli gecelerde 
tek bir gerçek zuhur eder alemde 
vahdet sırrına şahitlik eder o
Allah’ı hakkıyla tanır
Allah’ın hakikati onda görünür

her aşıkta 
güzelin nurlu çehresi tecelli eder
seven kalbin tasvire ihtiyacı kalmaz
tahayyül edilmesi bile yeterli
yüz yıllar önce ölmüş gitmiş biri nasıl sevilebilir
nasıl soluk alabilir kalpler
ona duyulan aşkla
aşkın en açık delili seven yüzler değil midir
seven yüzün hakikati
o değil midir

işte bu sevginin ilahi niteliğine açılıyor kalplerimiz
varlığın efendisinin güzelliğini sadece 
nazari tanımlarla ifade etmek bu yüzden imkansız
ona yolladığımız salat ve selamlarla 
sevgiden düşünceye ve akıldan dile
dilden kalbe dikey bir eksenle derinlerimize işler
onu sevmenin zevkine vardıkça 
bir müjde taşınır gönüllerimize
o sonsuz zevki yaşarız

efendimiz o yüzlerde canlıdır
bu kalplerde diridir
böylelikle kalpten kalbe geçer 
yüzden yüze
dilden dile göçer

yaydıkça yaşatırız sevgimizi
seven ve sevilen oluruz
her şey 
alemlere rahmet olarak gönderilen efendimizle başlar 
onunla nihayete erer
biz de her şeyle 
her şey arasındaki bağı böyle kurarız 
bizi ilahi ipe 
sıkı sıkı bağlayan bir bağlılıktır o
 
bu yüzden
efendimizin örtülüdür yüzü
en mahrem sevgimizi temsil eder bizim 
her birimizde başka bir yüzüdür belki görünen 
onu tek bir bakışın biçimlendirmesine
tanımlamasına izin verilmemiştir
suret yasağı bu sayede 
o herkesin içinde 
o her kişinin kendi bakışında 
biricik sevgidir o

*
efendimiz, 
mekke ordusunu dört kola ayırdı
sağ kol kumandanı seyfullah hz. halid bin velid 
mekke'ye aşağı taraftan girecekti
sol kol kumandanı hz. zübeyr bin avvam
şehre yukarıdan, küda denilen mevkiden girecekti

üçüncü kol sa'd bin ubade kumandasında idi 
ensar birliklerinden ibaretti
seniyye tarafından şehre girecekti
piyade birliklerinden meydana gelen dördüncü kola 
ebu ubeyde bin cerrah kumanda ediyordu
mekke'nin üst tarafından ilerleyecekti

efendimiz 
kumandanlara şu emri verdi
size karşı konulmadıkça
size saldırılmadıkça 
hiç kimseyle çarpışmaya girmeyeceksiniz
hiç kimseyi öldürmeyeceksiniz.

hicretin sekizinci yılı 
ramazan ayının on üçü cuma günü
gün henüz yeni ağarmıştı
efendimiz, devesi kasva'nın üzerindeydi
mübarek başında yemen işi siyah bir sarık vardı
sarığın bir ucunu iki omzunun arasına salıvermişti

bir haşmet ve vakar içinde 
mübarek belde'ye giriyordu
bir taraftan, Allah'ına kendisine 
bu günü gösterdiğinden dolayı hamt ediyor
minnet ve şükrünü arz ediyor
diğer taraftan da fethi iki sene evvelinden 
haber verip müjdeleyen fetih suresini okuyordu
 
bu kendileri için
ashabı için en mesut
en sevinçli anlardan biriydi
dillerde acı söz yok 
kalpleri fetheden tatlı tatlı sözler vardı

simalardan tebessümler damlıyordu 
mücahitlerde büyük zaferlerin
muhteşem fetihlerin verdiği kendini kaybediş yoktu
nefislerine, kalp, ruh ve dillerine hakimiyet vardı

islam ordusu efendimizin emri gereğince 
hiç kimseye kılıç kaldırmadan 
edep ve hürmet içinde 
mekke'ye dalga dalga giriyordu

bu arada
halid bin belid’in kumandanlık ettiği kola 
bir taarruz oldu
taarruz ikrime bin ebi cehil gibilerle 
topladıkları halktan bazıları tarafından yapılmıştı

hz. halid, önce karşılık vermek istemedi
çünkü emir bu meyandaydı
ancak müşriklerin saldırıyı hızlandırıp
 mücahitleri ok yağmuruna tuttuklarını görünce
vuruşmaya müsaade etti

müşrikler kaçmaya mecbur kaldılar
çarpışmada iki mücahit şehit düştü
müşriklerden 13 kişi öldürüldü
durum resul-i ekrem tarafından öğrenildi 
hz. halid huzura çağrıldı

müşriklerin müslümanlara saldırdıklarını
mücahitlerin sadece kendilerini 
müdafaa etmek zorunda kaldıklarını öğrenince
Allah'ın hüküm ve takdir ettiğinde 
hayır vardır buyurdular

bundan başka on bin kişilik muazzam islam ordusu 
mekke'ye girerken hiç bir çarpışma olmadı 
müslümanlar silahlarını kullanmadılar
efendimiz, mekke'ye girer girmez 
halka eman verdiğini ilan etti.

kim ebu süfyan'ın evine sığınırsa
ona eman verilmiştir
kim, elinden silahını bırakırsa 
ona eman verilmiştir 
kim, evine girer, kapısını kapatırsa 
ona da eman verilmiştir
müşriklerden bir kısmı evlerine 
diğer bir kısmı ebu süfyan'ın evine sığındı

on bini aşkın islam ordusu mekke'ye girmişti
mekke sakin ve asude bir gün yaşıyordu
herkes emniyet içinde idi
resul-i ekrem kasva'nın üzerinde 
terkisinde  üsâme bin zeyd
sağında hz. ebu bekir
etrafında muhacir ve ensar topluluğu 
kabe-i muazzamaya doğru ilerliyordu 

efendimiz  tevazu içinde 
Allah'a minnet ve şükran hisleriyle dolu 
bir manzarayla haremi şerife girdi
müslümanlar da akın akın 
muazzam mabede doğru akıyorlardı

resul-i kibriya tekbir getirince
müslümanlar da hep bir ağızdan 
Allahü Ekber diyerek 
mekke ufuklarını bu kutsi seda ile çınlattılar

bu ulvi sedaya
bu mübarek beldenin dağı, taşı 
Allahü Ekber
Allahü Ekber 
Allahü Ekber 
diyerek karşılık veriyordu

resul-i kibriya, binlerce sahabi arasında 
devesi kasva'nın üzerinde 
kabe'yi tavafa başladı
peşini ashab-ı kiram takip etti
tavafın her devresinde ellerindeki değnekle 
hacerü'l-esvede işaret ederek onu istilam ediyordu

tavafın yedinci devresinden sonra 
kasva'dan indi 
makam-ı ibrahim'e varıp orada 
iki rekat namaz kıldı
sonra da zemzem kuyusuna vararak 
ondan hem su içti
hem de abdest aldı

bunu safa tepesine çıkışları takip etti 
oradan etrafa baktı 
kendisine bu muazzam günü gösteren Yüce Allah'a 
bir kere daha minnet ve şükranlarını takdim etti

kureyş müşrikleri
kabe'nin çevresine üç yüz altmış put dikmişlerdi 
tebliğ ettiği tevhid inancı ile
akıl, ruh ve kalplerdeki putları yıkıp 
binlerce insanı getirdiği nurun etrafında 
pervane gibi döndüren resul-i kibriya 
tevhid inancına uygun bina edilmiş kabe'yi 
asliyetine kavuşturmak için 
putlardan temizlemeye başlıyordu

elindeki asa ile 
o putlara birer birer işaret ederek
‘Hak geldi, batıl zail oldu
muhakkak ki batıl yok olup gidicidir
ayetini okudu

işareti alan her put yere düştü
putun yüzüne işaret ettiyse arkasına düşer
arkasına işaret ettiyse
yüz üstüne düşerdi
böylece  kabe içinde ve çevresinde 
yere yuvarlanmayan hiç bir put kalmadı

öğle namazı vakti girmişti
nebiy-yi ekrem’in  emriyle
hz. bilal, kabe'nin üzerine çıkarak 
ezan okumaya başladı
imanlı gönüllerde bir sevinç, bir canlılık
imansız gönüllerde ise üzüntü ve yıkılış vardı

seneler önce boynuna ip takıp 
sokak sokak dolaştırdıkları 
akla gelmedik eziyet ve işkencelere 
maruz bıraktıkları köle bilal
şimdi kabe'nin üzerinde gür sesiyle 
şirk ehlini çatlatırcasına 
tevhidi ilan ediyordu

onunla beraber adeta dağ taş da 
tehvid-i ilahiyeyi
kendilerine mahsus dillerle haykırıyordu
bu müstesna manzara karşısında 
azılı müşrikler kahroluyordu

o sırada kureyşliler
muhammed, bu siyah kargadan başka 
adam bulamadı mı ki
bunu müezzin yaptı diye konuşarak 
hz. bilal’i habeşi'den 
tahkirle söz ettiler

bütün bu olup bitenler
mekke halkı üzerinde derin tesir bırakıyordu
gönüllerini islama ısındırıyor
hz. resulullah ve ashab-ı kirama 
besledikleri kin ve adavetlerinin erimesine 
sebep oluyordu

resul-i ekrem 
osman bin talha'ya haber göndererek 
kabe'nin anahtarını getirmesini emretti
osman bin talha anahtarı alıp getirdi 
kainatın efendisi yanında hz. bilal 
üsame bin zeyd 
osman bin talha (r.a.) olduğu halde 
kabe'ye girdi

içerdeki suret ve putların temizlenmesi için 
daha önce emir buyurmuşlardı
ancak henüz onlardan eser vardı
bir emirle bu izlerin de silinip 
her tarafın tertemiz edilmesini istedi

bir müddet kabe'nin içinde kaldıktan sonra 
dışarı çıktı
o sırada hemen hemen bütün mekke halkı 
mescid-i haramın etrafında toplanmış
haklarında verilecek hükmü merakla bekliyorlardı

resul-i ekrem 
kabe-i muazzamanın kapısında durdu
mübarek yüzünde beliren tatlı tebessümleriyle 
halka bakıyordu
Allah'a hamt ve senadan sonra 
şu hutbeyi irat etti

Allah'tan başka ilah yoktur
yalnız O vardır 
O’nun şeriki yoktur
O, vadini yerine getirdi
kuluna yardım etti
aleyhinde toplanan düşmanları 
tek başına perişan etti…

bilmelisiniz ki
cahiliyye devrine ait 
iftihar vesilesi yapıla gelinen her şey
kan, mal davaları, bunların hepsi bugün 
şu ayaklarımın altında kalmış 
ortadan kaldırılmıştır…

bütün insanlar adem'den (a.s.)
adem de topraktan yaratılmıştır
Allah buyuruyor ki
'ey insanlar
sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık
sonra da, birbirinizi tanıyıp kaynaşasınız 
ve aranızdaki münasebetleri bilesiniz diye 
sizi milletlere ve kabilelere ayırdık

Allah katında en şerefliniz
O’ndan en çok korkanınızdır
muhakkak ki Allah her şeyi hakkıyla bilir
her şeyden hakkıyla haberdardır… 

resul-i ekrem (a.s.m.), 
bu hitabesinden sonra halka
ey kureyş topluluğu
şimdi hakkınızda benim 
ne yapacağımı tahmin edersiniz

kureyşliler  hep birlikte 
şöyle seslendiler.
sen kerem ve iyilik sahibi bir kardeşsin 
kerem ve iyilik sahibi bir kardeş oğlusun
ancak bize 
hayır ve iyilik yapacağına inanırız…dediler

resul-i Kibriya şöyle konuştu
benim halimle sizin haliniz
yusuf'la (a.s.) kardeşlerinin hali gibidir
yusuf un (a.s.) kardeşlerine dediği gibi 
ben de sizlere diyorum

'bugün sizin için bir kınama yoktur
Allah, sizi affetsin
O, merhamet edenlerin en merhametlisidir
gidiniz, sizler serbestsiniz…’

affedişlerin en makbulü, 
muktedirken affetmek
iyiliklerin en güzeli 
kötülüklere karşı yapılandır
merhametlerin en üstünü 
kendisine acımayanlara acımak 
şefkat etmek ve merhamette bulunmaktır

işte kainatın efendisi bunu yapıyordu
çünkü, o 
Cenab-ı Hakk'tan dersini şöyle almıştı
‘kolaylık göster, affa sarıl
iyiliği tavsiye et
cahillerden de yüz çevir…’

peygamberimiz (s.a.v.)
mekke'nin fethinden sonra 
artık hicret kalkmıştır
hicret için biat yapmak 
artık yoktur buyurdu


redfer

( Gölge başlıklı yazı redfer tarafından 20.03.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu